Sınıfa girmeyen kültür, sanat, edebiyat 

Maarifimizin dertlerini dertlenerek anlatan arkadaşlar, güzel güzel tesbitlerde bulunuyorlar. Tanzimattan beri eğitimimiz üzerinde kitaplar dolusu sözler söylenmiş. Eğer biz 1840'lı yıllardan beri eğitimimizin ne olması gerektiği korusunda uygulamalar yapsaydık, toplumsal yapımız ve insanlarımız farklı olurdu.

Bugünlere nasıl geldiğimizi anlatmanın faydası yok, şurası muhakkak ki milli eğitim farklı ve ne olduğu belli olmayan sanki gölge adamların idare ettiği bir yer. Rejisör tiyatroyu arkadan yönetiyor, herkes yönetimden mutazarrır ama tedavi eden, yenileyen yok. Hüseyin Çelik bakan oldu, neyin eksik olduğunu bilen bir insandı. Ben Yavuz Selim İlk Öğretmen okulunda hocayken o da Van’dan oraya gelmişti, öğrenciydi. Sonra İstanbul’da okudu, dev gibi hocaların elinde. Sonra bu kadar dolu veya bekleneni bilen insanlar bu nasıl yönetildiği bilinmeyen Milli Eğitim kervanına birşey katmadılar. Bugün Ak Parti geldiği günden beri eğitimin uygulamasına ne kattı, bunu araştırmak lazım. 

Bu kadar mübrem bir ihtiyaçlar zinciri karşılanmazsa nesiller heba oluyor ve oldu. Yedi sene Süleyman Demirel Üniversitesinde çalıştım, ordaki bir arkadaş "hoca sen ultra bir adamsın" diyordu ama öğrenci örğütleniyor, yazdığım ruh kitaplar onlara ulaşmıyordu. Necip Fazıl ile ilgili beşyüz sahifelik kitabım engellendi. Avrupadan istenmiş, ben yazdım kimsenin de yazamayacağı bir kitap. Yedi senede verdiğim kitapları daha veremeden ordan ayrıldım, mecbur ettiler. Üniversiteler birkaç kendini bilmezin idare ettiği yerler, sadece otuz yıldır bir doktora yapmış adam, ne yapsa sen ne yapıyorsun diyen yok. Ne Osmanlıca öğretebildik ne temin tahlili ne de bayrak şahsiyetleri anlatabildik. Diyarbakır‘da "sen öğrencinin kafasına bizim istemediğimiz şeyleri koyuyorsun" deyip engellediler. Isparta’da aynı usül biribirine zıt kutuplar. Şimdi okullara müsbet fikir çocukları etkileyecek şeyler anlatılmıyor, çocuk bir siyasi görüşün ucuz fikirleri ile mezun ediliyor ve bunlar öğretmen oluyor. 

Bakanlık başka telden çalıyor, okullar başka telden çalıyor. Her yer bir kaç adamın elinde. Senin kırk kitap yazman, ultra olman kimsenin umuranda değil nereye gider bu ülke. En zaruri bilgileri bile veremiyorsun, yanında bir tane ülkenin nereye gittiğinden rahatsız kişi yok. Ailelere sordum çocuklarının durumundan haberleri yok. Bu da aile fertlerinin bile milli eğitim nedir, neler okutulmalı, çocuğun şahsiyeti konusunda bir fikri yok, çünkü aileler de avam. Bir veli ile konuştum, çocuklarının okuması konusunda hiç ısrarı olmamış. Isparta’da "bu çocuklara gelin Yunus, Ahmet Yesevi, Mevlana okutalım" dedim ama herkes yaz tatilini hangi sahil kasabasında geçireceğinin planını yapıyor. Hepsi ideal eğitim almış gibi ama ortada ideal adam yok, bu millete çalışmaya istek yok.

Mithat Efendi galiba Rodos’ta balıkçıların himmeti ile özel okul açmış ve okutmuş, bizim liselerde üniversitede olanlar işte ortada. Eğer partide nesillerin nereye gittiğini gören bir takım gerçekten rahatsız insanlar olsa hastaya koşarlar. Radikal adamlar iyi iş yapar. Bana Halil "gel buraya hocam dedi, senin gibi adamlar iş yapar" dedi. Beraber çalıştık, gazetelerde çıktım soruşturmalar geçirdim, suçum Türk Medeniyet Tarihi  okutmak. Kimse okutmamış çocuklar mezun olamıyor. Ama ben ısrar ettim yaptım, bir sürü alay ve engele rağmen. 

Murabba/Namık Kemal  

Değişmez fen mi vardır müstakar eşyâ mı kalmıştır
Delili sâbit olmuş binde bir da’vâ mı kalmıştır
Deme insâna ma’lûm olmadık ma’nâ mı kalmıştır
Eğer meçhûl ararsan her işin encâmı kalmıştır

Memâtı görmedim ömrümde bir inkâr eder mezheb
Fenâdır bir fenâ dünyâdayız intâc-ı her matleb
Firaak u haps ü nefyi kadr ü nâmûsumla gördüm hep
Cihânın bin belâsından bana pervâ mı kalmıştır

Sipihrin bahtını ikbâlini hep pây-mâl ettim
Hamiyyet mesleğinde terk-i evlâd ü iyâl ettim                       
Hayâtımdan muazzezken vatandan infisâl ettim
Sebât ü azme hâil bir denî dünyâ mı kalmıştır

Musırrım sâbitim tâ can verince halka hizmette
Fedâkarın kalır ezkârı dâim kalb-i millette
Denir bir gün gelir de sâye-yî feyz-i hamiyyette                     
Kemâl’in seng-i kabri kalmadıysa nâmı kalmıştır

Bu şiir Namık Kemal’in gayretini ve kişiliğini anlatır, dördüncü dörtlük kendini millete nasıl verdiğini gösterir. Cevdet Paşa, Mithat Efendi, Namık Kemal gayret etmişler.

Millet partiye verdiği oyunun getirdiği icraatı takip edemiyor veya etmiyor. Milli Eğitimin pusulası nereye bakıyor belli değil. Partinin, kültürün meselelerine yenilik getirecek entellektüel, milliyetçi, muhafazakar adamı yok. Biz de trajediyi seyredip üzülüyoruz.

Ünlü Hintli aktivist ingiliz parlementosunun önünde yatıp milletinin haklarını istemiş, günlerce yatmış. Biz de gidip milli eğitimin önünde yatalım, "böyle eğitim olmaz, lütfen buna bir çare" diyelim. Ellerini bağla otur ağla. 

Yerler sağır gökler sağır
İşin yoksa durma bağır.

Mehmet Akif eğitimimiz için harika şeyler düşünmüş, ben otuz üç manzum hikayesini bir kitapta anlattım, tam bir reçete. İki basım yaptım kendim sattım birkaç tane kaldı.

Fikret onlarca yıl önce sabah olmasını temenni eder ve şart eki kullanır. Olsa, yapılsa, gelse gibi bizim kullandığımız tarzda aradan yüz yıl geçmiş, sabah oldu mu?

Sabah Olursa  

Bu memlekette de bir gün sabah olursa, Halûk,
Eğer bu memleketin sislenen şu nâsıye-i
Mukadderatı, kavi bir elin kavi, muhyi
Bir ihtizâz-ı temasiyle silkinip şu donuk,
Şu paslı çehre-i millet biraz gülerse... O gün
Ben ölmemiş bile olsam, hayâta pek ölgün
Bir irtibatım olur şüphesiz; - O gün benden
Ümidi kes, beni kötürüm ve boş muhitimde
Merâretimle unut; çünkü leng ü pejmürde
Nazarlarım seni maziye çekmek ister; sen
Bütün hüviyyet ü uzviyyetinle âtisin:
Terennüm eyliyor el'an kulaklarımda sesin!
Evet, sabah olacaktır, sabah olur, geceler
Tulû-i haşre kadar sürmez; âkıbet bu semâ,
Bu mâi gök size bir gün acır; melûl olma,
Hayâta neş'e güneştir, melâl içinde beşer
Çürür bizim gibi... siz, ey fezâ-yı ferdânın
Küçük güneşleri, artık birer birer uyanın!
Ufukların ebedi iştiyâkı var nura.
Tenevvür.... asrımızın işte rûh-i amali;
Silin bulutları, silkin zılâl-i ehvâli,
Zıyâ içinde koşun bir halâs-i meşkûra
Ümidimiz bu: ölürsek biz, yaşar mutlak
Vatan sizinle, şu zindan karanlığından uzak!

Bu şiir osmanlı zamanında yazıldı, aradan çok çok yıllar geçti, imparatorluk dağıldı, bugünlere geldik, aynı şikayet, aynı tahassür, aynı kim kurtaracak vaveylası.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum