Hüseyin ÇEŞİTCİOĞLU

Hüseyin ÇEŞİTCİOĞLU

Silahlı kuvvetlerde din subayı

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

1826'da Yençeri Ocağı kaldırılıp yerine; Asakiri Mansurei Muhammedi ordusu kuruldu.

Bu sistemde alay müftülüğü ve tabur imamlığına yer verildi.

Bu müftünün rütbesi binbaşıydı, içtima ve protokolde binbaşıdan öndeydi.

Askere moral ve maneviyat aşılamakla görevliydi.

Tabur imamı ise; kışla mescitlerinde namaz kıldırır, cenaze kaldırır ve kefenlerdi.
Rütbe alınca alay müftüsü olurdu.

Osmanlıdan sonra Cumhuriyet'le birlikte bu görevler kaldırıldı. (Diyanet İslam Ansiklopedisi)

En son alay müftüsü Osman Nuri Efendi, Ankara Kurtuluş/Kıbrıs Caddesi'ndeki evinde yaşadı. Üstadın hakiki bir dostuydu.

Evine yakın yerde üstada bir ev hazırladığı Sözler'de geçmektektedir.

Üstad Bediüzzaman Pasinler Cephesi'ne alay müftüsü olarak katıldı ve askeri rütbesi milis/ gönüllü/ albaydır.

Alay müftüleri savaşa katılmazken Üstad, en ön cephede çarpıştı.

Askeri komutan Ali Çetinkaya'nın geri çekil emrine, "bu gavurların güllesi beni öldürmez!" diyordu.

Kel Ali sonraları üstada; "hocama gülleler bir şey yapamaz" diye şaka yapıyordu.

***

Türk ordusu geneli müslüman olan halkın çocuklarından oluşur.

Ana gövdesini Orta Anadolu gençleri meydana getirir ki; bu bölge toplamda en sağlam müminlerin yaşadığı bölgelerden biri.

Müslüman ordunun savaşına cihat, ölenine şehid denir ki; şehidin Kur'an'daki derecesi; Peygamberlik ve sıddıklıktan sonra gelir.

وَمَنْ يُطِـعِ اللّٰهَ وَالرَّسُولَ فَاُو۬لٰٓئِكَ مَعَ الَّذ۪ينَ اَنْعَمَ اللّٰهُ
عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيّ۪نَ وَالصِّدّ۪يق۪ينَ وَالشُّهَدَٓاءِ وَالصَّالِح۪ينَۚ وَحَسُنَ اُو۬لٰٓئِكَ رَف۪يقا. ًۜNisa Suresi 69

Kur'an Yolu:
"Kim Allah’a ve peygambere itaat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine lutuflarda bulunduğu peygamberler, sıddıklar, şehidler ve sâlih kişilerle beraberdirler; bunlar ne güzel arkadaşlardır!"

5 Aralık 2020 de tarihçi Murat Bardakçı bu alay müftüleri meselesini yazdı.

1990'larda Körfez Savaşı sırasında; Saddam karşıtı koalisyonun Dahran'daki/ Suud/ askeri karargahında gördüklerini anlattı.

Hem mescid hem kilise hem havrayı, hem de din subaylarını yazdı, çektiği fotoğraflara gönderme yaptı.

Amerika'da "müslüman din subayı"na rütbe takıldığını belirtti.

Ayrıca bu meseleye ateş püskürenlere sitem edip haksızlıklarının altını çizdi.

Hakikaten din karşıtı medya bu meseleye taktı; sıra bunda mı diye veryansın ediyor.

Bu ateşçiler; insan hakları, savunma önderi gibi dururken iş din, iman olunca zıvanadan çıkıyor.

Bunlar insan haklarının önde gideni gibi görünüyorlar.

Bilmezler mi ki; insan hakları ülkede herkese, çoğunluğa da azlınlığa da olsun. Kimse şikayetçi olmasın.

Diyanet Haber'e göre;

Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) 2020 yılı dış kaynaktan muvazzaf subay adayı alımı başvuru kılavuzu yayınlandı.

Kılavuza göre, muvazzaf (din) subay alımları için son başvuru tarihi 10 Aralık 2020 olarak belirlendi.

Din subaylığı görevine şartları uyanlar müracaat edip en yüksek sorumluluk şuuru ile askerin dinine hizmet etmeli.

Bu din, vatan, millet meselesini 2006'dan beri gündemde tutan Eğitim Bir Sen ve Diyanet Sen başta olarak muhterem Cumhurbaşkanımıza, katkısı olan herkese tebrik ve teşekkürler ediyoruz.

***

1995 yılının 10 Nisan pazar günü kısa dönem bedelsiz askerliğime (8 ay er) Etimesgut'ta/ Ahimesud/ başladım.

35 yaşına basan öğretmen ve 2 çocuklu bir babayken.

Öğretmen maaşı kesildiği gibi; askerde herhangi bir ücret de verilmiyordu.

Biriktirmiş param olmadığı gibi, askerde rahatça istiyeceğim bir merci de pek görünmüyordu..

Etimesgut tepelerinin ayazlı bir akşamında güneş hüzünle batarken; zırhlı birlikler çavuş talimgah nizamiyesinden içeri alındık.

Zırhlı birlikler, 15 Temmuz gecesi tanklarını Ankara sokaklarına saldığı! için şimdü Çankırı'ya taşındı.

Bugün bu arazide Mit Karargahı modern bir kale gibi yükseliyor.

Tarif edilen yere giderken ilk gördüğmüz şey 10 maddelik bir bildirimdi.

"Atatürk; en büyük lider, en büyük komutan, en büyük cumhuriyetçi..." şeklinde gidiyordu.

Yatakhaneye alınıp kayıtlarımız yapılırken akşam namazı geçmek üzereydi.

O karmaşık duyguyla sıradayken aklımızın bir ucunda namazı kaçırmamak vardı.

Yatağımız gösterildiğinde ilk işimiz yatak kenarında namaz kılmak oldu.

Gördük ki, pekçok eski/ yeni asker de namaz kılıyordu.

Ülkede dini duyarlık ve mazlumlukla eşzamanlı olarak, 28 Şubatın da ayak sesleri duyuluyordu.

Çavuş talimgahın namazlı askerleri üniversite mezunuydu.

Ertesi gün anladık ki, 6 taburluk çavuş talimgahta namaz kılacak bir mescit bile yoktu.

Bu çavuşlar kışlalarda askerleri eğitecek altkomutanlardı.

Asker çevikliğiyle tanışırken hemşeriden çok namazcılara sevinip önem veriyorduk.

80 kişilik koğuşta 25 kadar 5 vakit namaz kılan asker vardı.

Önceleri yatak kenarında, kağıt üstünde kılarken, sonra depo olan koğuşun boş bir köşesinde cemaat olmaya başladık.

asker3.jpg

Ankara Etimesgut Zırhlı Birlikler Çavuş Talimgah'ta cemaatle kaçak namaz kılarken (1995 ilkbaharı)

Yatakhanede müzik, açıksaçık fıkra, bağırtılı sohbet, huşu ve huzurumuzu kaçırıyordu.

Cemaat namazını da tedbirli kılmak zorundaydık.

Allah razı olsun boksör nur talebesi Karslı Nusret kapı nöbeti tutuyordu.

Namaz kılarken; nöbetçi subay gelirse namaz kılındıysa cemaati uyarıyor, kılınıyorsa nöbetçi subayı oyalıyordu!

Akşamları üstkat ranzalarda sohbet edip Risale-i Nur dersleri yapardık.

Arada tartışmalar olurdu samimi ve sert.

Ankara Ziraat'ten doçent bir arkadaşın, "Allah var mı" meselesinde ikna/ ilzam vaziyetini unutamıyorum.

Nusret kardeş bu işin failiydi.

Etimesgut günleri maddi manevi mahrumiyet doluydu.

Mescit yok, soğuk, kışlık elbise yok, sabahları banyo soğuk, karaşimşek ve akşimşek her sabah devirli çıkardı.

Üşümemek için giydiğim naylon kazak elektiriklenme yapıyormuş çook sonra farkettim.

Onca sitres ve gerilimin üstüne bir de durgun elektirik üreten kollu kazağın gerilimi!

Buna rağmen en dikkatli İslami yaşantı ve ihlaslı hayatı bu dönemde yaşadık diyebilirim.

Asker ocağına, peygamber ocağı denmesinin bir gerçeği de bu samimi ve ihlaslı duyguları hissetmek olmalı.

En çok üzüldüğümüz şey ise; asker içtimasına elbise kollarını toparlayarak geç gelen namazlı arkadaşların ağır aksak haliydi.

Geciktikleri için içtima yoklaması gecikiyor, komutandan fırça yiyen bölükteki askerler müsebbilere kızıp arkalarından küfrediyordu.

Bunları savunmak ibadet arkadaşlarına kalıyor, itişip kakışma oluyordu.

Tüm uyarılarımıza rağmen; rahat ortamlarda namaz kılmaya alışkın bu arkadaşlar, vurdumduymazlığa devam ettiler.

Acemi birliğinde mescit talep ettiğimizi hatırlamıyorum.

İlk ve son cuma hariç cumalarımızı da nur talebesi askerlerle dışarda kılabildik şükür.

Fakat her cuma namazı ayrı bir macere ve fedakarlık hikayesi.

Pazar günleri nizamiye giriş kapısının iç bölümünde aile / ahbap görüşmeleri olurdu.

Bir akrabamla görüştükten sonra, ağaçlar arasında kaybolan küçük camiye girdiğimde; hüngür hüngür ağlamak istediğim halde ağlayamayıp, belki yarım saat hıçkırıklara boğulup iç çekerek ağladım.

Başka kimse olmadığından rahattım.

Bu küçük mescit; piyade zırhlı birlikleriyle beraber 30 bin askerlik tümenin tek camisydi.

Normal vakitte ancak yakındaki bir-iki bölüğün gayretli askerleri burda namaz kılabilirdi.

Mesela bizim tabur buraya en az 1 km uzaktaydı.

Yoğun ve düzenli askerlik ortamında bu mescide gelip kılmak imkansızdı.

Adet yerini bulsun kabilinden bu küçük mescitte cumalar az bir askerle kılınabiliyordu.

Tümende ezan sesine hasrettik ancak, sivil yerleşimlere yakınında tutuğumuz çevre nöbetinde ezan sesi duyabilirdik.

Söylemek zorundayım ki; arkadaşlarla kendi vatanımızda yaşadığımız bu esirlik psikolojisini çokça paylaşır ve gözlerimiz yaşarırdı.

Duyduğum kadar şimdi bu manevi esirlik psikolojisi ortadan kalkmış, askeri birliklere mecitler açılmış, ne güzel.

***

Usta birliğimiz Kars Çakmak Kışla topçu taburuydu.

Burası çoktan taşınmış şimdi.

28 Mayıs 1995'te yine akşama doğru Hafız H.Paşa kışlasında kaydımızı yaptırdık.

(Hafız H.Paşa: Sarıkamış harekatını yöneten ve 35 yaşında vefat eden bir kahraman. Yanlış zamanlama ve stratejinin kurbanı olarak; Sarıkamış Faciası'na komuta etti.)

Allahuekber Dağları'nda 1915 yılı, 15/17 Ocak'ta 45 bin şehit verdik ki, tamamı yazlık elbiseli olarak donmuş haldeydi.

Rus kurşunlarına çok ihtiyaç kalmamıştı!

Kars Kalesi ve Kars Çayı'na batıdan ve yukardan bakan Çakmak Kışla, Ruslardan kalma 5 bölüklü bir piyade taburuydu.

Kars Kalesi tarafındaki dış nöbetlerde, kalenin öbür dibindeki aşıklar kahvesinden atışmaları ve rahmetli Murat Çobanoğlu'nun destansı türkülerini dinlerdik.

Piyade ve topçu kışlaları Allahuekber Dağları'nın kıble eteklerindeydi.

İçinde Kars ve Kars Çayı tarafında Rus işgalinden kalma (1878/ 1922) beyaz kuğu gibi kubbeli bir kilise vardı.

Bölük duvarları kalın, dıştan kırmızı taş kaplamalı ve çift cam pencereliydi.

Rus mimari klasiği olarak bizim kışlada, satranç tahtası gibi planlanmıştı.

Kars'ın eski şehir düzeni hala böyle.

Dış nizamiyesi kömürlü kaloriferle ısıtılıyordu.

Merkezi bir ocaktaki ısı, kalın duvar içindeki bacalarla tüm binaya dağıtılıyordu.

Hantal diye küçümsediğim Rus teknoloji ve mimarlığını ilk defa görünce şafağım attı ve hamasetin palavra olduğunu görüp sarsıldım.

Piyade taburu karargah bölüğünde namazımızı arkadaşlarla yine yatak aralarında kılıyorduk.

Bölük komutanları inançlı, idealist insanlar olmasına rağmen bir mescit yaptırmamışlardı.

Ruslardan kalma kilise ise; askeri gazino olarak kullanılıyor, çalgılı, içkili geceler düzenleniyordu.

Bizim topçu taburu yol arama ve destek birliğiydi.

Ama yukarımızdaki tabur, terör çatışmalarına katılıp şehitler vermiş ve bu mecburiyetten mescidi vardı.

Mescid basık, rutubetli, dar bir mekandı sonra da genişletildi.

Ehli salat askerler cumayı bu mescitte kılardı.

Bazılarımız Cuma günü çarşı iznine çıkıp Kars'taki çarşı camisinde cuma kılar, meşhur Kars kahvaltısı yapardık.

Kars'ta özellikle yatsı ve sabah ezanları çok içten ve uzun okunurdu.

Özellikle kışın çevre nöbetinde bu ezanlar ciğerimizi dağlar, benliğimiz yakar, kalpten sızan kaynar yaşlar gözpınarımızdan dökülürdü.

Kars Topçu Kışlası/1995 kışı

Serhat İnsanı Şair Yapıyor

Topçu kışlasında Rus kilisesi/ tarihi anlatır; imanı söyler.

Buzda kışta kar üstünde /bir nöbetçi asker el açar/ Allah'a yalvarır.

Der ki; Allah'ım, nerde benim mescidim/ağlar buzlu vakitte; şafaklar için.

Serhat insanı; içli yapıyor/ insan burda Allah'a; çokça tapıyor.

Kars Çayı, Kars Kalesi, Kars çiçeği/Kars sisi, Kars baharı, Kars çiyi= (şemme).

Kars'ta Şii camilerinde de namaz kılıp ahunlarla/ hocalar/ sohbet ettik.

Ezan sonuna "Aliyyi veliyyullah" ilave ediyorlardı ilk kez duydum.

Zamanla bölük komutanlarıyla tanıştık.

Mescid sıkıntımızı paylaştık.

Hemşerimiz sayılan bölük yüzbaşımız bize bir yol gösterdi.

Topçular' daki 5 bölükten mescid için yeterli imza toplayıp kendine iletmemizi istedi.

Taburcuya sunarak mescid için aracı olacağına söz verdi.

Her bölükten namaz kılan kısa dönem arkadaşlar imzalı dilekçeleri toplayıp bizim komutana teslim ettik.

Bu zaman yaz sonlarıydı. Derken; Erzurum 3. Ordu'dan gelen dosyamda "sakıncalı asker" yazılıymış.

Her bölükten bir iki asker sakıncalıydı.

Bölük yazıcısı okumuş bana söyledi: "nurculuk tarikatı aktif üyesi"ymişim.

Bilmiyordum öğrendim.

Sakıncalı olduktan sonra; bölükte ve yüzbaşıyla ilişkilerimiz değişti, işlerim daha da zorlaşıp kötüleşti.

Bu arada kaza geçirdim.

Cumartesi günü su kanalında çalışırken; üç arkadaş uzun bir taşı kaldıramayıp, bırakmak zorunda kaldılar elim taşın altında kaldı ve bir parmak koptu 3'ü ezildi.

Gece eğitim gündüz ise kanal inşaatı yapıyorduk.

Çok az uyku ve stres dikkatimi iyice dağıtmıştı.

Kaza; cumartesi tatil gününde ve yasadışı olduğundan, yüzbaşı asker hastanesi yerine devlet hastanesine gönderdi.

Böylece kayıt dışı tedavi olacaktım.

2 hafta sonra Sarıkamış asker hastanesine gönderildim.

Maalesef; yüzbaşının telefon ettiğini öğrendiğim doktor hava değişimi vermesi gerekirken vermedi memlekete gidemedim.

Kışlada kalıp yaralı ve soğuktan parmaklarım sızlar halde nöbet tuttum.

Bu haksızlık ve zulmü sineye çekmeyince işler değişti ve yüzbaşıyla takıştık ve mescit işi de ağır çekime alındı.

Bu hengamede mescit dilekçesi sebebiyle "askeri kışkırtmaktan" disiplin dosyası hazırladılar.

Bu dosyalar çeşitli bahanelerle 8'e ulaştı.

Bu arada kış bastırdı ve teskere yaklaştı.

Şafak'ımıza az bir zaman kala, yan bölükten bazı arkadaşlar sevindirici bir haber getirdiler.

Askeri bir inşaatta çalışırken taburcu/ tabur komutanı: "arkadaşlar, bu işi bitirdikten sonra mescit inşaatına başlayacağız" demiş.

Bu haberi alınca arkadaşlarla tarifsiz sevinip sürura garkolduk..

Bu sözün tutulup/ tutulmadığını göremeden askerliğim bitti.

Teskereden sonra bu yüzbaşıyı Genelkurmay askeri mahkemesinde mahkemeye verdim.

***

Cazip ve kısacık askerlik hikayemiz; ordudaki namaz serencamından okyanusta bir damla bile olamaz.

Bu namaz uğruna; ne canlar yandı, ne eziyetler yaşandı, ne rütbeler sökülüp ne aileler yıkıldı, ne musibetler yaşandı.

Şimdi 10 Aralık 2020'de bitecek; "silahlı kuvvetler din subayı" müracaatıyla yeni bir devir başlıyor.

Bu kararla; hem ülkemizin başındaki belalar azalır hem de kahraman silahlı kuvvetlerimizin ibadet ve maneviyatı artar, iman ve şevk kaynağı çoğalıp yeniden asker ruhları coşturur inşaallah.

Vatana, millete ve ordumuza hayırlı uğurlu olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum