Tekrar Yasası - Neden davranışlarımızı tekrarlama eğilimindeyiz?

Mesut ENDER-ARAŞTIRMALARIN DİLİ

Okuma Süresi: 10 dakika

Hayat, kendi davranış tekrarlarımızın bir bütünüdür. Hatta insanlık tarihi, ibret alınsın-alınmasın, tekrarlardan oluşmaktadır. İnsanın ömrü boyunca yaptığı şeyler benzer davranışların tekrarından başka bir şey değildir. Diyebiliriz ki, insan tekrarlayan bir varlıktır.

Papağanlara laf atanlar utansın. (“Papağan gibi tekrarlama” diyenlere söylüyorum.)

Tekrar, tehdide de teşvike de etkili bir güç katar.

Kötü bir eylemden sakındırmakta tehdit işe yarar. Çünkü insanın kötülüğe olan eğilimi, kötü davranışın felaketle sonuçlanacağı gerçeğini anlık unutmasıyla davranışa dönüşür. Tam burada yapılacak bir engelleme (zecr) tekrarı, kişiyi o eylemi gerçekleştirmekten sakındırır.

Aynı şekilde güzel davranışları uygulamakta da tekrar etkilidir. Unutkanlık çizgisinde yaratılan insan, doğası gereği kendisine yapılan iyilikleri unutmada ustadır. O zaman yapılacak bir tekrar kişiye bu iyilikleri hatırlatır. Demek ki, iyi şeyler yapılmasını istemekte yapılacak “tekrar” güçlü bir yaptırım aracıdır.

Tekrarın müspet sonucunu Bediüzzaman şu cümleyle belirtir:

“İ'lem eyyühe'l-aziz! Kelime-i Tevhidin tekrar ile zikrine devam etmek, kalbi pek çok şeylerle bağlayan bağları, ipleri kırmak içindir.” (Mesnevi-i Nuriye, Hubab)

TEKRAR YASASI NEDİR?

Bir öğrenme metodu olarak “Tekrar” pedagojide sıkça kullanılan bir yöntemdir.

Tekrar yasası, kullanılan davranış bağlarının TEKRAR ile güçlendiğini, kullanılmayan veya tekrarlanmayan davranış bağlarının, zayıflayacağını ve unutulacağını ileri sürmektedir.

Bir uyaran tepki bağının güçlenmesi aynı durumun tekrarı halinde aynı tepkinin meydana gelme ihtimalinin artması anlamına gelir.

Tekrar yasası, tıpkı yer çekimi, suyun kaldırma kanunu gibi İlahi yasalardan biridir.

Thorndike 1930'dan önce tekrarın yani bir davranışı tekrar etmenin uyaran-tepki (U-T) bağını güçlendirdiğini iddia etmiştir. Buna göre herhangi bir davranış belli bir durumda ne kadar çok kullanılırsa, bu davranışın ya da tepkinin o durumla birleşmesi o kadar güçlü olmaktadır. Dolayısıyla tekrar yasası bu açıdan kullanma yasası ile birlikte işlev görmektedir.

Tekrar, öncelikle öğrenilmiş bir davranışın güçlenmesini sağlamaktadır. Öğrenmede, tekrar, amaçlı, sistemli ve düzenli aralıklarla olmalıdır.

Tekrarlama Hazla Yakından İlgilidir.

İster manevi olsun, isterse dünyevi olsun, bize haz veren davranışları tekrarlamayı daha çok istiyoruz. Tekrarlamanın bizatihi kendisinde haz duygusu vardır.

Bununla ilgili fareler üzerinde yapılan bir dizi deneyde, araştırmacılar, hayvanların beyinlerindeki sinirsel aktiviteyi müzik notalarına bağlayan bir bilgisayar programı geliştirdiler, böylece bir grup nöron açıldığında, buna karşılık gelen bir müzik notası çalındı. Farklı sinirsel aktivite modelleri, farklı nota kombinasyonları verdi. Ve sinirsel aktivite kalıpları müzik notalarının doğru düzenlenmesini tetiklediğinde (bir bilgisayar tarafından rastgele belirlenir), bilim adamları hayvanların beyinlerine manuel olarak dopamini (haz hormonu) saldılar.

Fareler, hangi müzikal düzenlemenin çalındığında dopamin salınımına ve kendini iyi hissetmeye neden olduğunu çabucak öğrendi. Beyinleri daha sonra bu şarkıyı daha sık çalmak için kendilerini yeniden düzenlemeye başladı ve böylece dopaminin zevk vuruşunu tetikledi.

Araştırmacılar, bu bulgularla, olumlu pekiştirmeye yol açan eylemlerin daha sık tekrarlandığını buldular. Bu sonuç, uzun süredir devam eden ve bir psikoloji ilkesi olan Thorndike Yasasının çarpıcı bir örneği olduğunu belirttiler. (Kaynak:https://zuckermaninstitute.columbia.edu/)

TEKRAR YASASININ KUDSÎ KAYNAKLARI

Kur’an-ı Kerim “tekrar metodu”nu kullanmaktadır. Tekrarlamanın yanlış algılanmasına karşın, Kur’an-ı Kerim pek çok ayetlerinde tekrarlarla konuya dikkat çeker. Her şeyden önce Besmelenin, (Bismillahirrahmanirrahim yeti) Kur’an’da her surenin başında 114 defa tekrar edilmesi, onun bir “vird-i zeban” (Sözler, Birinci Söz) olmasının önemine işaret eder:

“Meselâ, bir tek âyet iken yüz on dört defa tekrar edilen Bismillâhirrahmânirrahîm cümlesi… Değil yalnız ekmek gibi her gün, belki hava ve ziya gibi her dakika ona ihtiyaç ve iştiyak vardır…” (Asa-yı Musa, Meyve Risalesi, Onuncu risale)

Kur’an’daki tekrarlarla ilgili kaleme aldığı Onbeşinci Sözün Zeylinde (Sözler, Onbeşinci Sözün Zeyli) Bediüzzaman şu ifadeleri kullanır:

“Her zaman milyonlar hâfızların kalblerinde zevkle yazılması ve çok tekrarla ve kesretli tekraratıyla usandırmaması…” (Meyve, Onuncu risale)

Bu ifadelerin açıklamalarını yukarıda yazmıştık. Güzel şeylerin tekrarı beynin insula (haz) bölgesini harekete geçirmesi ve buna paralel olarak insanı mutlu etmesi hakikatini Kur’an ile meşgul olanların ondan aldıkları haz gösterir. 

Ayrıca, muhteva olarak, yapılan tekrarların sebepleri arasında sayılan dua (İstemek tekrar edildikçe ve yalvardıkça makbuldür), dâvet (Davette tekrar makbuldür) ve zikir (Allah’ı hatırlamak) Kur’an’ın mü’minlere öğrettiği temel ibadet unsurlarıdır.

Bediüzzaman bunu şu ifadeyle zikretmektedir:

“Tekrarı iktiza eden dua ve dâvet ve zikir ve tevhid kitabı dahi olduğunu bildirmek sırrıyla…” (Meyve, Onuncu Risale)

“Kur'ân hem bir kitab-ı zikir, hem bir kitab-ı dua, hem bir kitab-ı davet olduğundan, içinde tekrar müstahsendir, belki elzemdir ve eblâğdır. Ehl-i kusurun zannı gibi değil. Zira zikrin şe'ni, tekrar ile tenvirdir. Duanın şe'ni, terdad ile takrirdir. Emir ve davetin şe'ni, tekrar ile te'kittir.” (Sözler, 19. Söz, Ondördüncü Reşha)

Tekrarın bir ihtiyaç olduğuna ilişkin ifadelerde ise, “ihtiyaç” kavramına vurgu yaparak, tekrarın ontolojik olarak insan fıtratına dercedildiğini söyler:

“Hem cismânî ihtiyaç gibi, mânevî hâcat dahi muhteliftir. Bazısına insan her nefes muhtaç olur: Cisme hava, ruha Hû gibi. Bazısına her saat: Bismillâh gibi ve hâkezâ... Demek, tekrar-ı âyet, tekerrür-ü ihtiyaçtan ileri gelmiş ve o ihtiyaca işaret ederek, uyandırıp teşvik etmek, hem iştiyakı ve iştihayı tahrik etmek için tekrar eder.” (Sözler, 19. Söz, Ondördüncü Reşha)

Israrla Uygulayın; Tekrarda Teceddüt Vardır.

“İmanî hükümlerin takviye ve inkişaf ettirilmesi, ancak tekrar ile teceddüd eden ibadetle olur.” (İşaratul İ’caz - Bakara Suresi 21-22. Ayetlerin Tefsiri)

Benzer tekrarların Risale-i Nur’da da görülmesi, dikkatler Kur’an’ın bu asırdaki vekiline işaret eder.

“On Dokuzuncu Sözün âhirinde Kur'ân'daki tekrarın ekser hikmetleri, Risale-i Nur'da dahi cereyan eder.” (Kastamonu lahikası, 34. Mektup)

Hafızlar ve Tekrar Sistemi

Tekrarın en tatlı kısmı ise ritimli tekrarlardır. Hafızların Kur’an’ı hıfzetmelerindeki sırlardan biri Kur’an’ın ifadelerinin melodik özelliklere sahip olması yanında, ritimle okunması, beyindeki haz bölgesini ve oradan duyguların merkezi olan Hipokampusü (orta beyin) harekete geçirmesiyle ezberlenmesi, ayetlerin ve surelerin hafızaya alınması bu sırdandır.

Çünkü ritimli sözler hafızada kolayca kalır ve kolayca hatırlanırlar. (İlahileri veya şarkıları kolay öğrenmenin nedeni ritim ve melodidir.)

Mucitlerin/Kâşiflerin Tekrar Teknikleri

Tekrar yasasının tipik bir örneği mucitlerde gözlenebilir. İcat ettikleri her neyse, onu aylarca yıllarca düşünürler ve dünyaları onunla dolar. Son bir anlık icat sadece o anın bir meyvesi değil, uzun sürmüş yılların mahsulüdür.

Suyun kaldırma kuvvetine ilişkin yasayı hamamda bulan Ἀρχιμήδης (Arşimet) o anda kafasında şimşekler çakıncaya kadar neler düşünmedi ki?

Başına düşen elma üzerinden yer çekimi kuvvetine ilişkin hesaplamalar yapan Newton o noktaya aniden mi geldi?

Princeton üniversitesinde hocayken, bir güneşli günde çimenlere uzanan Einstein’in güneş ışınlarında sörf yapma fikrinden doğan İzafiyet teorisi ona rastgele mi ilham edildi?

Çiçeklere ve böceklere bakarak her varlığın “Bismillah” dediğini ifade eden Bediüzzaman’ın arka planındaki manevi birikimi nasıl inkar edilebilir? 

İlhamın hakkı var; ancak ilham herkese gelir mi? (Not: Bir sonraki yazımızın konusu olacak!)

Hani hüsn-ü hat yazan bir adam bir ismi bir dakikada yazınca, ismi yazılan kişi “aaa, ne de kolay yazdınız; bir dakika bile değil!” diye şaşkınlığını ifade edince, hattat, “Hayır” demiş, “50 yıl (yaş) artı bir dakikada” diyerek sözünü tamamlamış.

Öğrenme, icat, keşif vb. basit tekrarlar yanında konuyu zamana yaymayı da gerektirir.

Bu konudaki meşhur misallerden bir teki şudur:

Edison ampulü bulmadan önce deneyini farklı biçimlerde 1000 kez tekrarlamıştı. Edison birkaç deney sonra gelen başarısızlık sonucu deneylerini durdursaydı veya vazgeçseydi doğru yapmış olur muydu?

Hem sonra Edison’un deney sayısını 1000’e çıkarıp ısrarla ampulü bulmaya çalışmasının ne milliyetçilikle, ne de insanlığa hizmet edeceğinden duyacağı hazla ilgisi yoktu. O aldığı yüzlerce patentin yanına bir yenisini hem de en getirili olanını koyarak daha çok para ve şöhret kazanma peşindeydi. Ha, bir de Edison, ampul deneylerini Türkiye diye bir ülkede bir kısım insanların kendisini cennetlik ilan etmesi için de yapmadı.

Ama defalarca denedi. Akıl için yol birdir: Tekrar, 180 kere de olsa, 1000 kere de olsa güzeldir.

Tekrarlanan davranışlar alışkanlığa dönüşür ve alışkanlıklarımız kendi hayat programımızı (kader çizgisini) oluştururlar. Çünkü tekrar etmek, ısrar etmek bir duadır; onu laf olsun diye isteyene değil, gerçekten muztar konuma gelecek kadar istekli olana verilir. Bediüzzaman bunu şu cümle ile özetliyor:

Bir davranışa, “… tekrar ile devam edilirse, meluf ve menus bir şekil alır.“ (Mesnevi-i Nuriye, Katre, Hatime, Dördüncü Hakikat).

Me’luf ve me’nus, alışkanlık haline getirmek, kanıksamak ve bilindik şekle getirmek demektir. İçselleştirerek alışkanlık haline gelen davranışlar insanın hayat yolculuğunda yönünü tayin eder.

Tekrarlamak ısrar etmektir. Musır olmak, özgüvenin temelidir.

Vazgeçmek kısa vadeli düşünenlerin işidir. Uzun vadeli insanlar az az kazansa da hiç mücadele etmeyenlere göre daha fazla kazanır ve amacına daha hızlı ulaşır.

Çünkü ısrar etmeyenler, bırakanlar, tembeller, üşengeçler kısa yoldan hedefe ulaşmak isteyen haris tiplerdir. Bu tipler zaten tam hedefe yaklaşmışken bırakanlardır.

Oysa gözlemci bir psikolog olarak Bediüzzaman’ın söylemiyle, Hırs, sebeb-i haybettir ve illet ve zillettir; ve mahrumiyet ve sefaleti getirir.”  (22. Mektup, İkinci Mebhas)

Bu konuda şöhret bulmuş bir öyküyü burada anlatmak gerekir:

İki Kurbağanın Hikâyesi

İki kurbağa içi süt dolu bir havuza atılıyor. Biri girişimsiz ve çığırtkan bir şekilde “öldük, bittik…” diyerek, gerçekten ölüp havuzun dibini boylarken, diğer kurbağa oradan kurtulma azmiyle sessizce çırpınma tekrarlarına başlıyor.

Bu çırpınma tekrarı, gayreti ve ısrarı neticesinde süt yüzeyinde bir kaymak tabakası oluşumuna sebep oluyor; sonrası kolay; bu kaymak adacığından dışarıya sıçrayarak kurtuluyor.

Tekrarla elde ettiği bu kurtuluşun hikâyesinde “gayret” ve “ısrar” etmenin önemi de görünüyor.

Pes edenler sonuca asla ulaşamazlar. Fıtratı müteheyyiç olan insanın başarısı ve mutluluğu mücadelededir (Münazarat, 83, “Zindan-ı Atalete düştüğümüzün Sebebi nedir?”).

Bağımlılık Tekrarlardan Doğar

“Ey şikemperver nefsim! Acaba, her gün her gün ekmek yersin, su içersin, havayı teneffüs edersin; sana onlar usanç veriyor mu? Madem vermiyor; çünkü ihtiyaç tekerrür ettiğinden usanç değil, belki telezzüz ediyorsun. Öyle ise, hane-i cismimde senin arkadaşların olan kalbimin gıdası, ruhumun âb-ı hayatı ve lâtife-i Rabbâniyemin havâ-yı nesîmini cezb ve celb eden namaz dahi seni usandırmamak gerektir.” (21. Söz, Birinci Makam).

İnsan sarrafı bir psikolog olarak Bediüzzaman Said Nursi, görüldüğü gibi, insanda, haz duyduğu eylemleri tekrarlama eğiliminden söz ediyor. Olumlu-olumsuz tüm bağımlılıkların kaynağında bu gerçek vardır.  Üstelik namaz gibi ibadetlerin günde 5 defa tekrarlanıyor olması fıtri olma durumudur.  

Bağımlılığı, en iyi sigara içenler ya da diğer uyuşturucu içerikli madde kullanıcıları bilir.

Zararlı olduğunu bildiği halde, bağımlının ondan kopamaması, beynimizin iki taraflı kulak üstünde yer alan insula bölgesinde oluşan haz miktarı, en kötü alışkanlıklardan kopamamanın belirleyicisidir.

İbadetlerin icra edilmesi anında benzer bir lezzet alındığını, namaz kılanlardan, oruç tutanlardan sor!

O halde tekrarlar usanç vermez; tekrarlamak ontolojik bir gerçektir. 

İbn-i Hacer’in Öyküsü

“İbn-i Hacer” hikâyesi tekrar, ısrar ve vaz geçmeme davranışlarını güzelce tarif etmektedir. Kaynağı doğrulanmamış olsa da mesajı bakımından anlamlı bir hikâyedir:

İbn-i Hacer ilim öğrenmek için bir medreseye girdi. Ancak kafası bir türlü dersleri almıyordu. Bütün arkadaşları onu geçtiler. Seneler geçmesine rağmen pek bir şey öğrenemedi. En sonunda ilmi bırakıp memleketine dönmeye karar verdi. Hocasının nasihatleri de fayda etmedi. Yola çıktı. Yolda dinlenmek için bir mağaraya girdi. Mağarada dinlenirken gözü yukarıdan damlayan damlalara takıldı. Damlalar yavaş yavaş damlayıp yerdeki taşta büyük bir delik açmıştı. İbn-i Hacer Hazretleri kendi kendine şöyle düşündü:

“Su gayet yumuşak, latif bir cisim olduğu halde sert kayayı nasıl deliyor. Benim kafam bu kayadan daha da sert değildi ya, zamanla benim de kafama Allah’ın nuru olan bu ilim girer” deyip medreseye geri dönüyor. Ve kısa zamanda arkadaşlarını da geçiyor. Bu olay sebebiyle kendisine İbn-i Hacer (taşın oğlu) deniliyor.

Sosyal Tekrarlar ve Toplumsal Hafıza

Bireysel hafızamız kişisel öğrenmelerimizde anahtar bir role sahip olduğu gibi, toplumsal hafıza da toplumsal öğrenmenin can damarıdır. Bireysel tekrarlar yanında bir de toplumsal tekrarlardan söz edebiliriz. Toplumlar da bireyler gibi sosyal olaylarda “tekrar” yaparlar.

Toplumun geçmişle bağlantısını kuran temel melekesi hatırlama özelliği, yani hafızasıdır. Toplumların da hafızaları vardır. Toplumu ilgilendiren geçmişteki önemli olaylar, olgular, tarihi şahsiyetlerle ilgili, toplumda ortak olarak paylaşılan bir bilgi ve düşünce birikimi, başka bir deyişle geçmişin ortak bir hatırası mevcuttur.

Toplumsal hafıza nesilden nesle aktarılır, dolayısıyla geçmişten aktarılan bilgilerden oluşur. Ancak, bu bilgiler daha sonraki dönemlerin şartlarından etkilenir. Bir kısmı unutulur, yeni şeyler eklenir veya bazı unsurlar daha fazla ön plana çıkarılır. Dolayısıyla her nesil kendi toplumsal hafızasını tekrardan oluşturur. Onu daha sonraki nesillere aktarırken de bazı şeyler değişmiş olur. Böylelikle toplumsal hafıza nesilden nesle geçerken birtakım değişikliklere uğrar, zaman içinde evrilir. (Kaynak:https://www.dtarih.com/toplumsal-hafiza-tarih/)

İnsanlık tarihi nice zalimlerle yaşadığı yanlışların tekrarıyla yoğrulmuştur. Hafıza-i beşer nisyan ile malul değildir. Olaylardan ders almadığı için benzer vakıayı bir daha, bir daha, yetmez bir daha yaşamaktadır…

Onun için bir kelam-ı kibarda şöyle denilmiştir:

Başa gelen bir olay, ondan ders alınıncaya kadar tekrarlanır.

Mesela deprem kuşağının üzerinde yaşayan bu ülke insanlarının depreme dayanıklı konut yapma konusundaki zayıf noktasını biliyoruz. Her deprem sonrası “önlemler” konuşulurken, bir müddet sonra toplum, hem o olayı hem de o olayı Yaratanı unutuyor. O zaman “vay, sen misin unutan! Demek ders almadın!” denilerek olay ders alınıncaya kadar tekrarlanıp duruyor!

BEDİÜZAMAN’IN 15 GÜNÜ GLADWELL’İN 10 BİN SAATİ

Bilinçli bir şekilde 10 bin saat çalışan bir insan, çalıştığı alanda uzmanlaşabilir. Bu kabaca 10 yıl demektir (Kaynak: https://www.bbc.com/news ve www.kisiselgelisim.com)

Bu iddia 2008 yılında yayınlanan Outliers: The Story of Success adlı kitabında Malcolm Gladwell’e ait.

Bir konuda uzmanlaşmak veya ustalaşmak istiyorsanız konuya 10 bin saat bilinçli çalışmanız gerekmektedir. Her ne kadar 10 bin saatin başarıda sihirli bir sayı olduğu iddiasına karşı çıkanlar olsa da sonuçta işin içinde uzun yıllar çalışmayı yani işinizle ilgili gerekli tekrarları yapmanız gerekmektedir. 

Gladwell’in hesabı şöyledir:

10 yıl boyunca, haftanın beş günü, günde 4 saate kadar kasıtlı uygulama yaparak çalışan her kim olursa olsun, istenilen seviyeye, yani uzmanlık ve ustalık seviyesine ulaşabilir.

Kabaca hesap edersek, 4 saat x 5 gün x 50 hafta (iki hafta tatil yaptıklarını varsayalım) x 10 yıl = 10.000 saat. 

Burada vurgulanan temel fikir uzman performansı kazanılmasında “Kasıtlı Uygulamaların” Rolü ve bu rolün 10 bin saatlik bir süreye karşılık geldiğidir.  

Gladwell’in vurguladığı şey aslında tekrar sistemidir.

Amaçsız, kasıtsız, hedefsiz ve rastgele uygulanacak bir performansın çöle su vermek gibi olacağı açıktır.

Gladwell yazısında “kasıtlı uygulamaların rolünü” anlatmaya çalışıyordu. Kasıtlı Uygulama “tekrarlama” ve “odaklanma” içermektedir.

Gladwell'in mesajı şudur: İnsanlar doğuştan dahi değildir. Deha, çaba ve “tekrar be tekrar” çalışmaktadır. Ne yazık ki popüler kültür çalışmadan başarıyı elde etme üzerine odaklanıyor. Bu da ters sonuçlar doğuruyor.

10 Bin saate Karşı Günde 16 Sayfa (1 Saat) İle Bir yılda Uzmanlaşmaya ne dersiniz?

Kişiliklerimizin gelişmesi için Risaleleri yazan Bediüzzaman’ın 2 cümlesiyle başlayalım:

1. Cümle:

“Bir sene bu risaleleri ve bu dersleri anlayarak ve kabul ederek okuyan, bu zamanın mühim, hakikatli bir âlimi olabilir.” (İhlas Risalesi, 21. Lem’a)

2. Cümle:

“Risale-i Nur, kendi sadık ve sebatkâr şakirtlerine kazandırdığı çok büyük kâr ve kazanç ve pek çok kıymettar neticeye mukabil fiyat olarak, o şakirtlerden tam ve hâlis bir sadakat ve dâimî ve sarsılmaz bir sebat ister. Evet, Risale-i Nur on beş senede kazanılan kuvvetli iman-ı tahkikîyi on beş haftada ve bazılara on beş günde kazandırdığını, yirmi senede, yirmi bin zât tecrübeleriyle şehadet ederler.” (Kastamonu Lahikası, 84. Mektup)

Buradan hemen şu hesabı yapabiliriz:

  • Risale-i Nur 6000 sayfadır.
  • Yıl 365 gündür.
  • Böldüğümüzde her güne 16 sayfa düşmektedir.
  • Günde 16 sayfayı anlayarak mütalaa etmek göreceli olsa da, 16 sayfa, ortalama 1 (bir) saatte mütalaa edilebilir.
  • Günde 1 saat kasıtlı/bilinçli bir mütalaada bulunan kişi, 365 günde 365 saat harcamış olur.
  • 365 saat 24 saate bölündüğünde 15 tam gün yapar. Bediüzzaman “…bazılara on beş günde kazandırdığını” söylediği cümlenin hakikati ortaya çıkar. Elhamdülillah.

Ancak 24 saat boyunca okumak imkansız olduğu için, biz bu sayıyı bir yıl olarak ele alalım ve günde 16 sayfa üzerinden bir yılda iyi bir mütalaa ile Risale-i Nur üzerinde çalışma yapan bu konularda bu zamanın bir bilgesi olabilir.

Günde 32 sayfa ile bu süre 6 aya, 64 sayfa okumak ile 3 aya indirilebilir. Böylece 15 haftanın hakikati ortaya çıkabilir.

O halde şunu iddia edebiliriz:

“Kasıtlı okuma ve uygulama ile, Risale-i Nur hakikatlerini anlayarak ve kabul ederek (metodolojik okuma ile) okuyan bu zamanın mühim bir (metodoloji) âlimi olabilir.”

Bediüzzaman toplam gün sayısı olarak 15 güne şu şekilde işaret etmektedir:

“Risale-i Nur, kendi sadık ve sebatkâr şakirtlerine kazandırdığı çok büyük kâr ve kazanç ve pek çok kıymettar neticeye mukabil fiyat olarak, o şakirtlerden tam ve hâlis bir sadakat ve dâimî ve sarsılmaz bir sebat ister. Evet, Risale-i Nur on beş senede kazanılan kuvvetli iman-ı tahkikîyi on beş haftada (Yaklaşık 4 ay) ve bazılara on beş günde kazandırdığını, yirmi senede, yirmi bin zât tecrübeleriyle şehadet ederler.” (Kastamonu Lahikası, 84. Mektup)

Ne dersiniz?

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.