Kapalı kapı yoktur yanlış anahtar vardır

Mesut ENDER-ARAŞTIRMALARIN DİLİ

Vaktiyle bir padişah kendisine bir vezir bulmaya karar vermiş ve böyle kocaman bir kapı yaptırmış.

Yaptırdığı kapının ortasına onlarca kilit yaptırmış. Kimisi sürgülü, kimisi halka kilit vesaire derken baştan aşağı her tarafa kilit yaptırmış.

Ve sonra vezir adaylarını bir bir buyur etmiş.

İlk giren adama demiş ki:

“Sen benim vezirim olmak istiyorsun, değil mi?”

O da demiş:

“Evet efendim.”

“Eğer benim vezirim olmak istiyorsan, şu kapıyı anahtar kullanmadan, levye kullanmadan, hiç bir alet kullanmadan açmanı istiyorum” demiş.

Vezir adayı şöyle bir dönmüş kapıya, bakmış ve demiş ki:

“Efendim bu mümkün değil, kaldı ki anahtar bile olsa bu kapıyı açmak saatler sürer.”

O da demiş ki:

“Peki, sen git ötekisi gelsin.”

Öteki gelmiş, ona aynısını söylemiş, O demiş: "Efendim mümkün değil anahtar bile olsa..."

Öteki gel, öteki gel falan derken, en son vezir adayı girmiş içeriye. Padişah demiş ki:

“Sen vezir olmak istiyorsan, şu kapıyı anahtarsız, levyesiz, hiç bir alet edavat kullanmadan açmanı istiyorum.”

Adam şöyle bakmış kapıya, bakmış, dönmüş demiş ki padişaha:

Devletli Sultanım! Aslında aklım der ki: 'Bu kapı böyle açmaya açılmaz.' Lakin bize itmek düşer" demiş ve elini uzatıp o kapıyı şöylece ittiğinde kapının açılıverdiğini ve aslında kilitlerin hiç birinin kapalı olmadığını görmüş.

***

“Bakar kör” bir çağda yaşıyoruz.

Kalp gözü açık; hakiki körlerin “gözünün yağını yiyeyim!”

Körlüğün en kötüsü hakikati görememektir.

“Basar masnuatı görüp de, basiret Sânii görmezse çok garip ve pek çirkin düşer. Çünkü o halde Sâniin mânen, kalben görünmemesi, ya basiretin fıkdânındandır veya kalb gözünün kör olmasındandır.” (Mesnevi-i Nuriye, Onuncu Risale)

“Çünkü herşeyi maddiyatta arayanların akılları gözlerindedir. Göz ise mâneviyatı göremez.” (Muhakemat, Birinci makale, Üçüncü Mukadddeme)

İnsanın insanla iletişimi bakışlarla başlar, sözle devam eder, fiziksel yakınlıkla zirve yapar.

Olumlu iletişimle dostluğun pekişmesine hizmet etmektir.

Tek şart; kapalı kapıları ve pencereleri açık tutmaktır.

Kalbin 100 kapılı bir saray olduğunu bilmektir. Böyle bir saraya giremeyen nerede yanlış yapıyor acaba?

“Bir saray, yüzer kapalı kapıları var. Bir tek kapının açılmasıyla o saraya girilebilir, öteki kapılar da açılır. Eğer bütün kapılar açık olsa, bir iki tanesi kapalı olsa, o saraya girilemeyeceği söylenemez. (Lem’alar, Onuüçüncü Lem’a)

Kapalı kapı yoktur, yanlış anahtar vardır. Akıllı bir iletişimci kapalı kalpleri açabilendir.

Kapalı zihinleri, kapalı dünyaları “Ya Fettah” ismiyle açabilmektir.

Kapalı algı sahiplerine algılarının açılması için onlara yardımcı olmaktır.

Kapalı karakterleri, mizacına uygun şekilde açabilmektir.

Kavşaklarda doğru yönü seçmeye yardımcı olmaktır.

Kapalı hazinelerin kilidini en uygun anahtarla açabilmektir.

Çünkü insan, Esma-yı Hüsna’ya mazhariyetle tüm hazinelerin anahtarına sahip olabilir.

Yapması gereken kilidine göre doğru anahtarı kullanmaktır.

Bu, iletişimde “Fettahiyet hakikati”dir.

Yani “Fettâh” isminin tecellîsiyle, insan denilen ayrı ayrı, çeşit çeşit, hadsiz muntazam yeteneklere sahip kabiliyet çiçeklerinin uygun ortamlarda açılmasıdır.

Onlara bahçıvanlık yapmaktır; zararlı haşerattan korumak, ilaçlamak veya sulamaktır.

Ata et, aslana ot vermeyip, doğru beslenme düzenini kurgulamaktır.

“Fettahiyet” bir bakım ameliyesidir.

Fettahiyet hakikati, basit insan hamurundan, insanlık tarihi boyunca aynı yüz organlarını kullanıp farklı simaları “ayniyyet içinde bir misliyyet” ile birbirinden tamamen farklı, ölçülü, seçkin, süslü ve intizamlı olarak, karıştırmaksızın, şaşırtmaksızın açar.

İnsanlarda olduğu gibi, tüm canlılarda da “…umum rû-yi zeminde aynı kudret, aynı hikmet, aynı san'atla umum insanları ve hayvanları ve nebatları ihata eden bu feth-i suver hakikatı, vahdâniyetin en kuvvetli bir burhanıdır. Çünkü ihata etmek bir vahdettir; şirke yer bırakmaz.” (Yedinci Şua, Ayetül-Kübra, İkinci Bab, Beşinci Hakikat)

“Fettahiyet” hakikatine tam ayna olan insan, benliğine yüklenmiş şifreleri keşfetmekle yeteneklerini açmakla vazifelidir.

“İ'lem eyyühe'l-aziz! Kâinatın miftahı, anahtarı insanın elindedir. Âlemin kapıları açık ise de mânen kapalıdır. Cenâb-ı Hak bütün o kapıları ve kenz-i mahfîyi açan “ene” namında bir miftahı insanın eline vermiştir.”

“Fakat ene de kapısı kapalı bir bilmecedir. Bunun kapısı açılıyorsa kâinatın da kapıları açılıyor. Âlemin miftahı insanın elindedir ve nefsine takılmıştır. Kâinat kapıları zâhiren açık görünürken, hakikaten kapalıdır. Cenâb-ı Hak, emanet cihetiyle, insana "ene" namında öyle bir miftah vermiş ki, âlemin bütün kapılarını açar. (Sözler, Otuzuncu Söz)

“Fettahiyet hakikati” insanları keşfetmekte kullanılması gereken ölçütlerle doludur.

İnsanların bir yandan kalp gözlerini açarak hakikati görmelerini sağlamak yanında, yeteneklerini ortaya çıkararak insanların hayırlısı olmak adına insanlara faydalı olmaktır.

Bir çeşit “Kariyer Fatihi” olmaktır.

Kısacası “Fâtih” olabilmektir.

İster bir yeteneği ortaya çıkar; istersen çağ aç, çağ kapa; sonuçta fettahiyet hakikatinin tecellisine ayna oluyorsun.

İnsanın fettahiyet hakikatinden alacağı dersler fazlasıyla sayılabilir.

Eski çağlarda kılıcın açtığı kapıları şimdi diplomasi açıyor.

Eskiden kılıcın imana getirdiği kalpleri, şimdi kalem ve kelam yapıyor.

Çağımızın fettahiyet hakikati, çözümü ulum ve fünunda olan hakikatleri ortaya çıkarmak ve mana-yı harfi ile baktırmaktır.

Günümüzün fatihi, akıl ve kalp birlikteliği içinde akılları ve kalpleri Rabbine musahhar edebilendir.

Fettahiyet hakikatinin en önemli tecellisi “Eğitim”dir.

“Maarif, marifet ve marifetullah” hakikatidir.

İman-ı Billah çevrim içi “anahtarı” 100 kapılı saray için tam uyumludur.

O’nu anlamaya ve güzel isimleriyle O’nu tanıtmak fatihlerin işidir.

Eğitimin fettahiyet özelliği insan yeteneklerini ortaya çıkarmak, hayatın hakikatini anlamamıza yardımcı olmasıdır.

Varlıkları anlamlandırmaktır. “Ne”, “Nasıl”, “Nerede”, “Ne zaman” soruları yanında, “Niçin ve Kim” sorularıyla varlıkların hakikatini açabilmektir.

Fettahiyet hakikati tabiatperesetliğin, tesadüfçülüğün ve kendi kendine olmuşçuluğun ipliğini pazara çıkaran bir hakikattir.

Marifetullah’a götüren eğitim fettahiyet hakikatini deruhte etmiştir. Böyle bir eğitim sisteminin Fatihi bizzat öğrencinin kendisidir.

“Öğrenme” bir fettahiyet hakikatidir. Bilgiyi ilgiyle bulmak ve ondaki hakikatleri beyninde açabilmektir.

Onun için ulu kişiler hayat boyu öğrenmeyi; hakikate talebe olmayı tercih etmişlerdir.

Öğretmen, “fatihler” yetiştiren bir “fettahiyet mentoru” dur.

Öğrencideki potansiyel fettahiyet yeteneklerinin açılmasına rehberlik eder.

Mektepler, fettahiyet hakikatinin derli toplu öğretildiği mekanlar olması lazım. Medreseler bunu başaramadı; kapandı.

Küçüklüğünde şarki Anadolu tedrisine kafa tutan Said Nursi, mevcut sistemin fettahiyete ne kadar kapalı olduğunu keşfedip, yeni bir usul ile hocaları hayrette bırakırken, nedenini soran hocası Şeyh Mehmed Celâlî Hazretlerine şu cevabı vermiştir:

“Bu kadar kitabı okuyup anlamaya muktedir değilim. Ancak bu kitaplar bir mücevherat kutusudur, anahtarı sizdedir. Yalnız sizden şu kutuların içinde ne bulunduğunu göstermenizin istirhamındayım. Yani bu kitapların neden bahsettiklerini anlayayım da, bilâhare tab'ıma muvafık olanlara çalışırım.” (Tarihçe-i Hayat, Bediüzzaman’ı İlk Hayatı)

Akılları gereksiz bilgilerle doldurup her talebeyi bir malumat gevezesi yapan öğretilerin ne faydası vardır!

Gizli hazineleri açan marifetullah anahtarını kazanmadıkça, verilen her eğitim insan sarayının kapılarını daha fazla kapatıyor.

Fettahiyet hakikatini anlamayan marifetullahı bulamaz.  Fettahiyet bir anahtardır; maddi ve manevi kabiliyetlerin açılmasını sağlar.

“… bazı zaman olur ki, bir anahtar bir hazineden ziyade ehemmiyetli olur. Çünkü hazine kapalıdır. Fakat bir anahtar çok hazineleri açabilir.” (Yirmidokuzunca Mektup)

Fettahiyet hakikati kâinatı kuşatmıştır.

Bilim dedikleri şey fettahiyet hakikatinin bir anahtarıdır.

Kainatta gizli İlahi isimler hazinesini keşfetmektir.

Her insan bir “gizli hazine avcısı” olmak için çaba göstermelidir.

İnsanın huzuru ve mutluluğu “fettahiyet anahtarlarını” doğru yerde, doğru zamanda ve doğru biçimde kullanmakla olur.

Ancak O’nun kudretiyle, iradesiyle her müşkül hallolur ve kapalı kapılar açılır. Ve O’nun zikriyle kalbler mutmain olurlar. Binaenaleyh, necat ve halâs ancak Allah'a iltica ile olur. "Haberiniz olsun ki, kalbler ancak Allah'ın zikriyle huzura kavuşur." Ra'd Sûresi, 13:28.(Katre Birinci Bab)

“Ey âciz insan ve ey fakir beşer! Dua gibi hazine-i rahmetin anahtarı ve tükenmez bir kuvvetin medârı olan bir vesileyi elden bırakma. Ona yapış, âlâ-yı illiyyîn-i insaniyete çık, bir sultan gibi bütün kâinatın dualarını kendi duan içine al, bir abd-i küllî ve bir vekil-i umumî gibi “sadece senden yardım dileriz” de, kâinatın güzel bir takvimi ol.” (Yirmiüçüncü Söz)

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.