İslâmiyetinden bir saat evvel Ömer, İslâmiyetinden sonra Ömer ile muvazene edilse

Zaman-ı hâlin (yani, Asr-ı Saadetin) sayfasında dört nükte, bir noktayı nazar-ı dikkate almak gerektir.

Risale Haber-Haber Merkezi

(Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Şuâât adlı eserinden bölümler.)

Dördüncü Şuâ
Asr-ı Saadete Müracaat

Yani, zaman-ı hâlin (yani, Asr-ı Saadetin) sayfasında dört nükte, bir noktayı nazar-ı dikkate almak gerektir.

Birincisi: Küçük bir âdet, küçük bir kavimde; veya zayıf bir haslet, kalil bir taifede; büyük bir hâkimin büyük bir himmetle kolaylıkla kaldırmadığını nazara alır isen; acaba gayet çok, tamamen müstemirre, nihayet derecede me’lûfe, çok da mütenevvia, tamamen râsiha olan âdât ve ahlâkı, nihayet kesir ve me’lûfâtına gayet müteassıb ve şedîdü’ş-sekîme olan bir kavmin a’mak-ı ervâhından (emrin azametine nisbeten) az fedâkârlıkla, kısa bir zamanda kal’ ve ref ettiğini; ve o âdât-ı seyyienin yerine başka âdât ve ahlâk fidanlarını gars etmesi ve defaten nihayet derecede tekemmül ettiklerini nazara alırsan ve dikkat edersen; hârikulâde olduğunu tasdik etmezsen, seni sofestaî defterinde yazacağım.

İkincisi: Şahs-ı mânevî hükmünde olan bir devletin nümüvv-ü tabiîsi hükmünde olan teşekkülü mütemehhildir. Ve devlet-i atikaya galebesi—ki ona inkıyad, tabiat-ı sâniye hükmüne girdiği için—tedricîdir. Öyle ise maddeten ve mânen hâkim, hem de gayet cesim bir devleti kısa bir zamanda teşkili, hem de düvel-i râsihaya def’î gibi galebe etmesi, mâneviyat ve ahvâlde câri olan âdâtın hârıkıdır.

Üçüncüsü: Tahakküm-ü zâhirî, kahr ve cebir ile mümkündür. Fakat efkâra galebe etmek, hem de ervâha tahabbüb ve tebayia tasallut, hem de hakimiyetini vicdanlar üzerine daima muhafaza etmek, hakikatin hassa-i fârikasıdır. Bu hassayı bilmez isen, hakikatten bigânesin.

Dördüncüsü: Hakikatsiz tergîb veya terhib hilesiyle, yalnız sathî bir tesir ve akla karşı sedd-i turuk edilir. Hükmü devam edemez. Ruha nüfuz edemez. Şu halde a’mâk-ı kulûbe nüfuz ve erakk-ı hissiyatı tehyic ve şükûfe-misâl olan istidâdâtı inkişaf ettirmek ve kâmine ve nâime olan seciyeleri îkaz ve tenbih ve cevher-i insaniyeti feverana getirmek ve kıymet-i nâtıkıyeti izhar etmek, şuâ-ı hakikatin hassasıdır.

Evet, kasavet-i mücessemenin misâl-i müşahhası olan “ve’d-i benat” (HAŞİYE) gibi umurlardan kalblerini taskîl; ve rikkat ve letâfetin lem’ası olan hayvanata merhamet; hatta karıncaya şefkat gibi umur ile tezyin etmesi öyle bir inkılâb-ı azîmdir, hususan öyle akvam-ı bedevîde—ki hiçbir kanun-u tabiiyeye tevfik olmadığından—hârikulâde olduğu musaddak-gerde-i erbâb-ı basirettir.

İslâmiyetinden bir saat evvel Ömer, İslâmiyetinden sonra Ömer ile muvazene edilse; bir hurma çekirdeği, bir meyvedar hurma ağacı nisbeti nazara çarpar. Vahşi bir bedevî sahradan gelir, kelime-i şehâdetten sonra sohbet-i nebeviyenin iksiriyle birdenbire başkalaşır. Kendi kendine benzemez. Başka kavme gider, muallim-i hikmet olurdu.

Beşincisi: Noktayı dinle!

İşte tarih-i âlem şehâdet eder ki; dâhî odur: Umumda bir veya iki hissin ve seciyenin ve istidadın inkişafına ve îkazına ve feverana getirmesine muvaffak olsun. Zira öyle bir hiss-i nâim îkaz edilmezse, sa’y hebaen gider ve muvakkat olur.

İşte en büyük dâhî, ancak âmmede bir veya iki hiss-i umumînin îkazına muvaffak olabilmiştir. Ezcümle: Hiss-i hürriyet ve seciye-i hamiyet ve fikr-i milliyet ve muhabbet-i vataniye ve uhuvvet-i insaniye gibi.

Bu noktaya binaen, Ceziretü’l-Arab sahrâ-yı vesîasında olan akvâm-ı bedevîde kâmine ve nâime ve mestûre olan hissiyât-ı âliye, secâyâ-yı sâmiye—ki binlere bâliğdir—birden inkişaf, birden îkaz, birden feveran ve galeyana getirmek; şems-i hakikatin ziya-yı şûlefeşanının hassasıdır. Bu noktayı aklına sokmayan, biz Cezîretü’l-Arab’ı gözüne sokacağız. İşte Cezîretü’l-Arab, on üç asr-ı beşerin terakkiyatından sonra, en mükemmel feylesoflardan yüz taneyi göndersin. Yüz sene kadar çalışsın! Acaba bu zamana nisbeten o zamana nisbet; yaptığının yüzde birini yapabiliyor mu?

HAŞİYE : Kızını diri olarak defnetmek.

Devam edecek

ÖNCEKİ BÖLÜMLER

Bu kelime İslâmiyetin en nurânî ve en ulvî bayrağıdır

Allah'ın varlık ve birliğine en açık delil Hz. Muhammeddir (asm)

Allah’ım! Senin Vücub-u Vücuduna delâlet eden Muhammed’e (a.s.m.) salât ve selâm et

Enbiyanın lisân-ı hâlleri şehâdet, lisân-ı kalleri beşaret veriyor

Resul-ü Ekremin (asm) her bir fiilinde, hâlinde, kâlinde sıdk lemeân eder

Bu hareket, hâl ve tavrı, Hz. Muhammed'in (asm) nübüvvetine şâhid-i kâfidir

Resul-u Ekremin (asm) Peygamberlerden bahsetmesi nübüvvetini intaç eder

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.

Bediüzzaman Haberleri