İradenin mahiyeti

Ediz SÖZÜER

Risale-i Nur Eğitim Programı’mızın “Kader ve İradenin Hakikati isimli” 6. Hakikati olan Kader Risalesi İzahı’nda ikinci mebhasın 6. ve 7. Vecihlerini ele alacağız.

İradenin esası tercih etme yönünde bir meyil gösterebilmektir. Bu meyil, ne elle tutulup gözle görülebilecek bir somut varlığa sahiptir ne de yok diyebileceğimiz kadar silik bir mahiyettedir. Belki birbirlerine göre konum kazanan itibarî çizgiler gibi, yani konum hesaplamalarının yapılmasına yarayan ve var sayılan meridyen çizgileri gibi veyahut yukarı-aşağı, sağ-sol gibi birbirine göre konum alan göreceli (izafî) bir mahiyeti olan soyut bir hakikat olduğunu kabul edebiliriz. (İtibarî: Hakikî kıymeti olmayıp kıymeti var kabul edilen. Varlığı, başka şeylere kıyas ve nispet edilmesi hâlinde bilinen. Farazî.)

Yani iradenin yapmak-yapmamak, tercih etmek-etmemek gibi birbirine göre şekil alan çeşitli durumlarının, izafî ve itibarî bir varlığından bahsedilebilir. Şimdi böyle bir mahiyete sahip olan, eserleriyle kendini gösteren, varlığı vicdanen hissedilen ve inkâr edilmeyen irade, bir işin veya fiilin yaratılması için tek başına yeterli olan bir şart özelliği taşımamakta olduğundan, yalnız kendi varlığı ile bir işin yaratılması için zorlayıcı bir sebep de teşkil edemez.

Fakat o insanî fiillerin vücuda gelmesi için bir ön şart niteliğindeki tercihlerin ve kendi varoluşları için somut bir sebebe ihtiyaçları olmayan ve sadece izafî vücudu olan o meyillerin bir tarafa yönelmesi, onların sabit ve kararlı bir hâle girip, yaratılacak fiillere dayanak olmalarına sebep olabilir. (Burada “dayanak” olmaktan maksat, insanın iradesini kullanması yönündeki meyillerin, fiillerin yaratımında Allah’ın nazarında sebebiyet noktasında bir basit şart ve gerekçe olmasıdır. Yoksa, fiilleri gerçek anlamda meydana getiren yani yaratan meyiller değil, bizzat Cenâb-ı Hak’tır.)

Tam da burada ince bir esas var: İnsanın tercih etmede kullandığı meyilin, somut bir varlığı yok. Fakat yaratılan fiillerin var. Bir şeyin yokluktan varlığa çıkabilmesi için, gerekli tüm sebeplerin bir araya gelmesiyle, o şeyin vücuda gelmesinin zorunlu hâle girmesi gerekir.

Böyle bir durumda eğer insan kendi fiillerini yaratıyor olsaydı, somut varlıkları söz konusu olan o fiillerin vücuda gelmeleri için zorunluluk olmalı idi ki, varlık sahasına çıksınlar! İşte tam da bu durumda, aslında iradenin ve hürriyetin ortadan kalkması ve tercihe bağlı itibarî bir iş olmaktan çıkıp, zorunlu hâle gelmesi durumuyla karşı karşıya kalıyoruz. O irade-i cüziye sahibi aciz insanın ilahlık özelliği de yoktur ki, Vâcib-ül Vücud olan Cenâb-ı Hakk gibi iradesinin neticesi olan fiillerini, varlık sahasına çıkmalarını zorunlu kılacak şartları meydana getirebilsin. O fiillerin vücudunu zorunlu ve kararlı kılacak, ancak varlığı zorunlu olan ve eşyanın vücudunun kararlı yapısını hakikî manada tercih eden, icad eden ve devam ettiren irade-i külliye sahibi Allah’tır. Demek ki insanın hürriyeti için iradenin somut bir varlığı olmaması ve kendi fiillerini kendisinin yaratmaması lüzumlu hâle geliyor.

Eser metninde “tercih bilâ müreccih”e dair geçen soru-cevapla ilgili kısaca şunu söyleyelim: Bir şeyin diğerine tercih edilmesi, o şeyi tercih ettirecek herhangi bir sebep olmadan da mümkündür. (Tercih bilâ müreccih budur.) Zaten iradenin özelliği de, bu seçim yapabilme işini yerine getirmektir. Mümkün olmayan ise, bir şeyi diğerine tercih ettirecek bir sebep bulunmadan, birinin diğerine (tercih etme noktasında) üstün olmasıdır. (Tereccuh bilâ müreccih) Bu sual-cevaba yer verilmesinin sebebi, insan iradesinin herhangi bir durumu, bir diğerine tercih ettirecek sebep olmadan da, tercihte bulunabilecek konum ve özellikte olduğunu göstermek içindir.

Eser metninde bir de şöyle bir soru var: “Mademki öldürme fiilini yaratan Allah’tır. Peki o hâlde neden öldüren insana katil denilir?” Bunun cevabında aslında basit bir dilbilgisi kuralıyla meseleye yaklaşılıyor. Mâlumdur ki, işi işleyen özneye verilen isimler “masdar”dan çıkar. Masdar, fiilin şahsa ve zamana bağlı olmayan şekli, yani fiilin köküdür. Okumak, yazmak gibi. Bakın özne nasıl masdardan çıkıyor? Okuyucu, yazıcı. Eser metnindeki “hasıl-ı bilmasdar” da, fiilin neticesidir. Yani öldürmek fiilinin neticesi, o insanın ölmesidir. Ölümü de yaratan, Cenâb-ı Hak’tır. Fakat öldürmek fiili, bizim irademize bağlı olarak gelişen bir fiil olduğundan ve masdar da o öldürme meylimiz bulunduğundan, katil unvanını da biz alıyoruz.

Kader Risalesi’nde insanın iradesi ile Allah’ın iradesi arasındaki ince münasebete güzel bir misal verilmiş ve insanın iradesinin, ilahî iradenin takdirinin basit, âdî bir şartı olarak konumlandığından bahsedilmiş. (Bu tabiîdir ki yine ilahî iradenin kendi şuurlu tercih ve dilemesiyle oluyor.) Bu noktada güçsüz bir çocuğun sırtta taşınması çok yerinde bir misal. O güçsüz çocuk istiyor, hakikî iktidara sahip olan yetişkin de o çocuğu istediği yere götürüyor. Bunun sorumluluğu da, tabiîdir ki yine o çocuğa ait oluyor.

Aynı misali şöyle de zihnimizde tasavvur etmemiz mümkün: Bir asansör düşünelim. Biz insan olarak sadece asansörün yukarı, aşağı katlara götüren düğmelerine basmaya benzeyen zayıf bir tercih kuvvetine, gerçek bir vücudu olmayan irade gücüne sahibiz. İlahî ilim, irade ve kudret ise o asansörün planlarını tasarlamış, kudretiyle inşa edip çalıştırmış ve iradesiyle hizmetimize vermiş ve demiş ki: “Sen hangi düğmeye basarsan seni o kata götürürüm.” İşte bu misalde insan olarak bizim o küçük irade kuvvetimizin hadiselerin yaratılmasındaki payı, ancak bu kadar küçük ve fakat kritik bir öneme haiz olduğu açıkça görülüyor.

Risale-i Nur Eğitim Programı’mızın “Kader ve İradenin Hakikati” isimli bölümünün bir parçası ve 26. Söz-Kader Risalesi’nin 2. Mebhas’ının 6. ve 7. Vecihlerininin izah metni olan yazımızda sunulan hakikatlerin tam olarak hissedilerek pekiştirilmesi için, eser metnini de içeren görsel destekli ders videosunu da aşağıdaki adresten izlemenizi tavsiye ediyoruz.

Keşif Yolculukları Risale-i Nur Eğitim Programı-79 Ders Videosu: İradenin Mahiyeti

https://youtu.be/PC6SXlP52Uk

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.