Selâmlandığınız zaman ondan daha güzeli ile selâm verin veya aynı ile mukâbele edin!

Selâmlandığınız zaman ondan daha güzeli ile selâm verin veya aynı ile mukâbele edin!

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Nisâ Suresi 85-87. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

85 . Kim güzel bir şefâatle şefâatte bulunursa (faydalı bir işe aracı olursa), ona bundan bir nasib vardır. Kim de kötü bir himâye ile şefâatte bulunursa, ona da bundan bir hisse vardır. Zîrâ Allah, herşeye gücü yeten (ve herşeyi gören)dir.

86 . Hem bir selâm ile selâmlandığınız zaman, artık (siz) ondan daha güzeli ileselâm verin veya ona (aynı ile) mukābele edin! (1) Şübhesiz ki Allah, herşeyin hesâbını hakkıyla görendir.

87 . (O) Allah ki, O’ndan başka ilâh yoktur. Sizi, hakkında hiç şübhe olmayan kıyâmet gününde, elbette bir araya getirecektir. Peki Allah’dan daha doğru sözlü kim olabilir? (2)

1- Selâm vermek sünnet, selâm almak ise farz-ı kifâyedir. Kur’ân-ı Kerîm okuyan, hadîs-i şerîf rivâyet eden, ilmî müzâkerede bulunan, ezan okuyan ve kāmet getiren kimse, verilen selâma cevab vermekle mükellef değildir. (Nesefî, c. 1, 351)

2- “Bu âlemin Mâliki (sâhibi), kendi kudretine pek kolay ve pek ehven (hafif) ve ibâdına (kullarına) fevkalâde mühim ve pek şedîdü’l-ihtiyaç (şiddetli muhtaç oldukları) olan haşrin (kıyâmetten sonra dirilmenin) tekrar be tekrar va‘dinde bulunmuştur. Ma‘lûmdur ki, hulfü’l-va‘d (va‘dinden dönmek) kudretin izzetine, rubûbiyetin (herşeyin Rabbi olan Allah’ın) merhametine zıddır. Zîrâ va‘din hilâfını (sözün aksini) yapmak ya cehlin alâmetidir veya aczin alâmetidir. Bu hâl ise Kadîr-i Mutlak (sonsuz kudret sâhibi) ve Hakîm-i Mutlak (sonsuz hikmet sâhibi) olan Zât’a muhâldir (imkânsızdır).

Maahâzâ (bununla berâber), insanların haşri nebâtâtın haşri gibidir. Nebâtâtın haşrini gören, insanın haşrini nasıl inkâr eder? Sani‘-i Hakîm’in haşrin îcâdına olan va‘di ise, bütün enbiyânın tevâtürüyle (peygamberlerin kat‘î haber vermeleriyle) ve bütün insanların icmâıyla (ittifâk etmesiyle) sâbit olduğu gibi Kur’ân’ın lisânıyla sâbittir. Ezcümle اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ لَيَجْمَعَنَّكُمْ اِلٰي يَوْمَ الْقِيٰمَةِ لَا رَيْبَ ف۪يهِ وَمَنْ اَصْدَقُ مِنَ اللّٰهِ حَد۪يثاً [(O) Allah ki, O’ndan başka ilâh yoktur. Sizi, hakkında hiç şübhe olmayan kıyâmet gününde, elbette bir araya getirecektir. Peki Allah’dan daha doğru sözlü kim olabilir?] olan âyet-i kerîme, büyük bir şiddet ve kuvvetle haşrin îcâdını söz veriyor. Fakat, bazı insan pek nankördür ki, bütün mevcûdât (varlıklar), O Mâlikü’l-Mülk’ün sözlerinin sıdkına (doğruluğuna) ve hak olduğuna delâlet ettiği hâlde o nankörler tasdîk etmezler, kendi hezeyanlarına (saçmalıklarına) ve ahmaklıklarına i‘timâd ederler.” (Mesnevî-i Nûriye, Lâsiyyemâlar, 39)