Habibi Nacar YILMAZ

Habibi Nacar YILMAZ

Sedd-i Kur'anî-2

Bu satırlarını okuyarak belki de zamanınızı boşa harcadığınız bu kardeşiniz, yarım asra yakındır Nurları ve Hz. Bediüzzaman'ı okumaya ve anlamaya çalışan ve Bediüzzaman'ın sünnet-i seniyyedeki titizliği, ilticası, ibadeti, istiğnası, duası, fedakârlığı, hizmeti, şefkati, ilmi ve takvası karşısında kendisine değil bir talebe olmak; eserlerinin bir satırına bile muhatap olmayı büyük makam olarak görür ve kendini, onun ruhaniyatı kabul ederse, bir kemter hizmetçisi olarak kabul eder. 

Bediüzzaman, bir dava uğruna değil dünyasını; meşrû lezzetlerini feda ettiği gibi, ahiretini bile feda etmeyi göze alan bir kahramandır. O zât, bizler gibi tembel ve tenperver; değil meşrusu, gayr-i meşrusundan bile elini tam çekemeyen insanları görseydi, herhalde bunlar mı hakikat kahramanları deyip "Hey mirasyedi, yaramaz çocuklar. Netice-i hayatımız siz misiniz? Heyhat! Bizi akim bir kıyas ettiniz, bizi kısır bıraktınız" der idi.

Tek tesellimiz mânen bir ordu kuvvetinde ve kıymetinde sayılan yalnız "ihlâs ve sadakat ve tesanüt" sıfatlarına sahip olan bir kısım şakirtlerin içinde veya yanında olmaya çalışmaktır.

Hazret-i Bediüzzaman, Münazarat'ta "Hiçbir müfsit, ben müfsidim demez, daima suret-i haktan görünür. Yahut batılı hak görür. Siz mihenge vurmadan almayınız. Zira çok silik söz ticarette geziyor. Hatta benim sözümü de ben söylediğim için hüsn-ü zan edip tamamını kabul etmeyiniz. Belki  ben de müfsidin veya bilmediğim halde ifsad ediyorum" diyor.

Kastamonu'da "Belki de fikrim karışmış, Risalelerde hatalar da olmuş" notunu düşüyor.

Otuz İkinci Sözün sonunda "Bütün Sözlerde konuşan ben değilim. Belki işârât-ı Kur'an'iye namına hakikattir. Hakikat ise hak söyler, doğru konuşur. Eğer yanlış bir şey gördünüz, muhakkak biliniz ki: Haberim olmadan fikrim karışmış, karıştırmış, yanlış etmiş" ikazında bulunuyor.

Bu notları bir kenara koyunuz ve Şualar'daki şu izahları da okuyunuz.

"Risale-i Nur doğrudan doğruya Kur'an'ın bahir bir bürhanı, kuvvetli bir tefsiri ve parlak bir lema-i i'caz-ı mânevisî ve o bahrin bir reşhası ve o güneşin bir şuaıdır."

"Risale-i Nur Kur'an'ın hakikî bir tefsiri ve hakikatinin tercümanı ve meselelerinin bir bürhanıdır."

"Risale-i Nur, vahiy değil ve olamaz. Belki İlham ve istihraçtır... Ekseriyetle Kur'an'ın feyziyle ve mededi ile kalbe gelen sünûhat ve istihrâcât-ı Kur'aniyedir."

"Ben bir hizmetkârım, çekirdek gibi çürüdüm, gittim. Risale-i Nur ise Kur'an-ı Hakîmin tefsiridir, manasıdır."

Hemen herkesin dediği gibi, hatırıma geldi yahut fikrime geldi, ihtar edildi gibi tâbirleri, herkes istimâl ediyor. Benim de bunu söylemekteki maksadım bu ki: Benim hünerim, zekâm değil. Sünûhat kabilinden demektir. Bu da herkesin dediği bir sözdür. İlham da olsa hayvanattan tut, tâ melâikelere, tâ insanlara, tâ herkese bir nevi ilhama mazhar oldukları; ehl-i fen ve ilim, ittifak etmişler."

Hem yukarıdaki notlar ve hem de bunlar gibi Üstadın beyanları var.

Nur talebelerinin ortak kanaati ise Risale-i Nur'un, "Mânevî tahribata, anarşilik ve bolşevizm, tabiiuyyun ve maddîyunluğa, şükuk ve şüpehata ve küfr-ü mutlaka karşı bir "SEDD-İ KUR'ANÎ" hizmetini bîhakkın ifâ etmesi" şeklinde lahikalarda yerini almış.

Bazı başka Nur talebelerinin hususî kanaatleri olabilir. Üstadın bu beyanları ve umumî kanaat varken; nereden, kimden, hangi maksatla geldiği belli olmayan bazı indî ve şahsî görüş ve yorumlar konu edilip Nur talebeleri "Nurlar kelime kelimesine Üstada yazdırıldı" şeklinde bir akîdeye evriliyor. Bu da "Beşere ait kusurlar Risale-i Nur için asla söz konusu olamaz. Onun bütün ifade ve hükümleri kıyamete kadar bâkidir" şeklinde anlaşılıyor. 

Bu tehlikeye karşı güya ikaz olarak "Onun için Risale-i Nur beşer kelamıdır" şeklindeki bir ifade, Üstadın ifade ve Nur talebelerinin umumî kanaatine rağmen bir yazıya konu edilebilir mi? Bunu sizin ferasetinize havale ediyorum.

Risale-i Nurların beşer kelâmı olmadığını ya da kelime kelime yazdırıldığını kim söylemiş? Yazanın kendisi "ilhamdır, istihraçtır" diyor zaten. "Vahiy değildir ve olamaz" diyor. Çünkü vahiy ancak peygamberlere gelebilir. Bunu, değil bir nur talebesi, beş yaşındaki bir çocuk da bilmez mi?

Ben yalnız bu evrilmeye ve hüküm meselesine takıldım biraz. Evriliyormuşuz ne demek? Baştan öyle değildiler de şimdi ona doğru gidiliyormuş. En gerisi ve kıt anlayışlısı olarak ben evrilmediğime  göre, kimse evrilmez kardeşim. Korkmaya gerek yok. Yetmişli yılların ortalarında "Said Nursi'yi nasıl tanırsınız?" sualine Bekir Berk'in üç sayfalık bir cevabını, şimşek hızıyla bir okursanız, ümit ederim ki evrilenin kim olduğunu anlarsınız. Bir iyilik edeyim size, o yazı "Aydinlar Konuşuyor" kitabında bulunuyor. 

Bence Nur talebeleri bu noktaya değil belki ama tembelliğe, az okumaya, günlük ders ve virdlerini ihmale evriliyor olabilirler. Bence asıl tehlike odur. Baştan başa tevhid bahislerini okuyan insan, başka yere evrilmez.

Bir de "Risale-i Nur'un her hükmü kıyamete kadar bâkidir" deme yanlışına düşüyormuşuz. Buna itirazım var işte. Risale-i Nurun ya da Üstadın kıyamete kadar sürmeyecek nasıl bir hükmü olabilir? Daha doğrusu hüküm dediğiniz şey nedir? Bundan asırlarca önce yazılan tefsirlerin hükmü bitti mi ki daha yeni yazılan tefsirin hükmü bitsin? Hükümden maksat, okunurluluk, geçerli izahat ise, kıyamete kadar süreceği kesindir. Çünkü iman hakikatlerine olan ihtiyaç bitmez, bitmiyor. Aksine artarak devam ediyor. Kur'an kıyamete kadar devam edeceğine göre, onun son tefsirinden bunu niye esirgeyelim? Bunun dışındaki bazı tespit ve ihbarları ise, biraz üzerinde durup birlikte inceleyelim, kararı siz veriniz.

Üstad "Kim uyanık vicdanını dinlese, ebed, ebed sesini duyacaktır" diyor. Ebed arzusu mu kalktı yani?

"Lisan-ı hâl, lisan-ı kalden daha tesirlidir" diyor tersi mi vaki?

"Şu İstikbâl inkilâbâtı içinde en yüksek gür sada İslam'ın olacaktır" cümlesi kast ediliyorsa; bunu Üstad söylemiyor zaten. Onun çağrıldığı ve o mühim zâtın da içinde olduğu âsârın mebusları, sorulan suallere Üstadın şahane cevaplarına binaen söylemişler. Sadece Üstad, o müjdeyi aktarmaktadır.

Yine Üstad, o toplantıda "Ey felâket ve helâket asrının adamı" hitabına muhatap oluyor. Yoksa bu asır, felâket asrı olmaktan mı çıktı da haberimiz yok? Çıksa bile o hitaptaki ifadeler de Üstada ait değil. Öyle düşünüyorsanız, yine yanıldınız.

Ayrıca Risale-i Nurun hükmünün ne zamana kadar devam edeceğine, bilmediğimiz biri mi karar verecek ki "devam edecek" diyenin, kesin yanıldığına karar veriyorsunuz? Bunu da bilmek, bu yanılgı içinde gördüğünüz Nurcuların hakkıdır herhalde.

Yine Üstad, daha geçen asrın başlarındayken Çarlık yıkılmadan Rus polisine "...Sizde birbiri üstüne üç zulmet inkişafa başlayacaktır. Şu perde-i müstebidâne yırtılacak, takallüs edecek; ben de gelip burada medresemi yapacağım" demişti.

Dediklerinin ve müjdelerinin hepsi çıktı. "Bir Kur'an tefsirinin hükmü, kıyamete kadar devam eder" kanaati; bu bir vahiydir, deme ile nasıl eşdeğer oluyor gerçekten yorumlara yazarsanız memnun olurum.

Ha şu olabilir bir ihtimal. Üstad, "Bu asîl Türk milleti halkçıları, ihtiyarı ile katiyen iktidara getirmeyecek" demiş. Bir ihtimal halkçılar iktidara gelir, bu hüküm de geçersiz kalabilir. Burada biraz haklı olabilirsiniz. Onlara destek veren sapı bizden baltalar olduğu sürece bir ihtimal. Ama buna da bel bağlamayınız. Bu da Rabbimin izniyle olamayacaktır.

Ahirzamanın tarihinden bahseden ve Nur talebelerinin de kıyamete kadar makbul bir hizb olacağını müjdeleyen hadis-i şerifin tevilli izahında ise, kafa karışıklığına gerek yok. Çünkü sonunda "Gaybı Allah bilir" ve "İlim Allah katındadır" kaydını düşüyor. Hem Ramazan'da hem bir namaz vaktinde, ayrıca def'aten ihtar edilmesi, Üstada bir kanaat veriyor. Bu da ancak zamanı gelince anlaşılabilecek bir husustur elbette.

Bir ihtimal daha var. Bazı mealistler, Miraç ve Şakk-ı Kamer mucizelerinin vuku bulmadığı ya da Risalelerde anlatıldığı şekilde olmadığı kanaatindeler. Bütün mealistler bu kanaatte toplansalar, acaba nurların hükmünün kıyamete kadar devam edemeyeceği kanaatini ortaya koyabilirler mi? Siz ne dersiniz?

Evet dostlar, Nurlar, doğrudan ilhamını Kur'an'dan alan şeffaf bir ayna gibidir. Bütün satırları Kur'an'a ya da hadis-i şerife dayanmıştır. Nurların satırlarından âyât-ı Kur'aniyeyi çekip aldığınızda geriye bir şey kalmaz. Bunu mudakkik akıl ve hüşyar kalp açıkça görür. Onun için Nurlar Kur'an'ımızın son dersi olarak, bu asrı ve belki gelecek asırları tenvir edecek bir tefsiridir. Tereddüd edenleri onu, lahikalarıyla birlikte okumaya davet ediyoruz.

Selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum