Said Özdemir’in Nurcuların başına tatlı belalar açan çantası

Said Özdemir’in Nurcuların başına tatlı belalar açan çantası

Vefat yıldönümünde rahmetle anıyoruz... Film gibi olaylar, acı gerçekler ve espriler...

RİSALEHABER

Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin naşir talebelerinden Said Özdemir ağabeyimizi vefatının 4. yılında rahmet dualarımızla anıyoruz. Mehmed Said Özdemir 26 Şubat 2016 tarihinde Ankara’da vefat etmişti.  

Kur’an ve iman hakikatlerinin yorulmaz ve korkmaz erlerinden Said Özdemir’in hayatı çilelerle geçti. Dokuz kere hapis yattı; hatta şimdilerde müze yapılan Ankara Ulucanlar hapishanesine en çok girenin Said Özdemir olduğu tespit edilmiş...

Merhum Said Özdemir ağabey, hizmet ve hapishane hatıralarını Ağabeyler Anlatıyor kitaplarının yazarı Ömer Özcan’a anlatmıştı. Vefatı münasebeti ile bir hapishane hatırasını yayınlıyoruz.

O ZAMAN ALLAH BÖYLE BİR CESARET VERDİ BİZE

Sene 1961. (27 Mayıs 1960 ihtilalinin en şiddetli dönemi devam ediyor.)

Biz İstanbul Süleymaniye’de bulunan ‘46 Numara Dersanesi’ndeyiz. Polisler geldiler, bastılar. Bende de bir çanta var. Çantada da çok mühim şeyler, birçok adresler var. Çantayı sakladım ama polisin biri görmüş.

Polis, “Çantayı aç” dedi.

“Açmam” dedim.

“Arama kararımız var” dedi.

“Çantayı arama kararınız yok” dedim. O zaman Allah böyle bir cesaret verdi bize.

“Yahu çantayı arama kararı mı olur hiç?” dediler.

“Evet, olmazsa açmam çantayı” dedim.

“Öyle ise hepiniz yürüyün, çantayı arama kararı çıkartalım” dediler.

AYET-EL KÜRSİ’Yİ OKUDUM, POLİS KAPIDA, KAPIYI AÇTIM ÇIKTIM, GÖRMEDİ

On-onbeş kişiyiz. Bizi Sirkeci’deki Emniyet binasının 6. katına çıkardılar. Orada kapıda bir polis vardı. Ona, “Biz çantayı arama kararı çıkartmaya gidiyoruz, sen bunlara sahip ol” dediler, gitti onlar.

Kayınbiraderim Yasin de vardı. Ona, “Ben gideceğim” dedim. “Abi nasıl gideceksin?” dedi. Benim kerametim yok, ama Risale-i Nur’un kerameti… Ayet-el Kürsi’yi okudum, polis kapıda, kapıyı açtım çıktım, görmedi. Çanta elimde. Artık üçer, beşer atlıyorum merdivenleri. Çıktım, orada Hocapaşa Camisi var, içinde kimse yok. Orada çantayı boşalttım.

SUNGUR, CEYLAN, BAYRAM, FIRINCI, BİRİNCİ… BÜTÜN NURCULARI TOPLUYORLAR

Neyse onlar (polisler) gelmişler:

“Çantalı nerede?”

“Bilmiyoruz” demişler.

Kapıdaki polis: “Ben görmedim” diyor.

“Kimdi bu adam?” diyorlar.

“Said Özdemir.”

Başlarındaki amir bir Albay, onlara hakaret ediyor; nasıl oluyor bu iş diye. O zaman askeriyenin devri, sene 1961.

Sonra Sungur, Ceylan, Bayram, Fırıncı, Birinci… On, On beş kişi bütün nurcuları topluyorlar.

“Said Özdemir nerde?”

“Bilmiyoruz” diyorlar.

Onları karşı taraftaki (Anadolu yakası) bir hapishaneye götürmüşler, bir hafta orada kalmışlar.

KOMİSER KAFAMA BİR YUMRUK VURDU, O ANDA SENDELEMİŞİM “ALLAH!” DEDİM

Ben Ankara’ya geldim. Bentderesi’nden (Ulus) iniyordum, dört beş tane sivil polis beni yakaladı.

“Ne var?” dedim.

“Sen İstanbul’dan kaçmışsın, seni İstanbul’a göndereceğiz” dediler.

Gece beni İsmail adında bir polisle İstanbul’a götürdüler.

Polise, “Benim bir saatlik işim var, beni bırak, Emniyetin kapısında bekle” dedim.

Dedi ki, “Abi gelmezsen zor durumda kalırım.”

Ama bıraktı beni. Oradan bir camiye gittim, 70 Ayet-el Kürsi okudum. Gittim emniyete, 6. kata çıktım. Baktım orada 4-5 polis beni bekliyor. Niyetleri beni 6. kattan, pencereden aşağı atmak.

İşte o sırada, o komiser kafama bir yumruk vurdu arkadan. O anda sendelemişim “ALLAH!” dedim. O sırada Şube Müdürü Muzaffer Bey girdi içeri, “Durun! Buna dokunmayın” dedi.

Orada, hücrede bir hafta kaldım. Ama hücrede yatamıyorsun, ancak oturabiliyorsun.

TAM MENDERES’İN ASILDIĞI GÜN, SULTANAHMED HAPİSHANESİNDEYDİM

O gece bir rüya gördüm. Şöyle: Baktım, Üstad gelmiş, altında bembeyaz bir at var. Ben de demir parmaklıklar arasında duruyorum. Üstad elindeki süngü ile onları vurdu, kırdı benim elimden tuttu terkisine aldı, götürdü.

Bir hafta kaldıktan sonra Sultanahmet Hapishanesi’ne gönderdiler beni. Tam Menderes’in asıldığı gündü o gün. Yani 17 Eylül 1961. O zaman bir harekât olmasın diye ehl-i tarikatı, diğer Allah diyenleri de toplamışlardı. Sultanahmet Cezaevinde 45 gün kadar kaldık.

Baktılar ki ellerinde bir delil yok, mahkemeye veremediler tabi. Hâkime götürdüler beni çanta hadisesini anlattılar. Hâkim, “Yahu ben Bediüzzaman’ı bilirim” dedi. Müspet bir hâkimdi. Sonra bizi serbest bıraktı. O hâkimin ismini şimdi hatırlayamıyorum.

O ZAMAN CEYLAN ÇALIŞKAN BİR TEKERLEME YAZMIŞ…

O Zaman Ceylan Çalışkan bir tekerleme yazmış. Çünkü onlar benim yüzümüzden girmişlerdi içeri. Tekerleme şöyle:

Said ve çantası
Ağustos’un son haftası
Çantayı alıp kaçtı
Başımıza tatlı belalar açtı.

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
6 Yorum