Said Nursi’nin üniversite ile amacı neydi?

Said Nursi’nin üniversite ile amacı neydi?

“Bediüzzaman Said Nursi'nin Medresetü'z-Zehra Projesi” yazısının ikinci bölümü

Risale Haber-Haber Merkezi

Araştırmacı-yazar Osman Tekin Bediüzzaman Said Nursi’nin çok önem verdiği “Medresetü'z-Zehra Projesi”ni detayları ile kaleme aldı.
İşte “Bediüzzaman Said Nursi'nin Medresetü'z-Zehra Projesi” yazısının ikinci bölümü:

MEDRESETÜ’Z-ZEHRA’NIN RESMÎ STATÜSÜ

Nursi, Medresetü’z-Zehra’nın resmi olan öğretim kurumlarıyla denk tutulmasını istemiş ve sınavlarının onlarınki gibi yapılmasını işaret etmişse de bu eğitim kurumunun devletin resmi bir müessesesi haline getirilmemesini istemektedir. Medresetü’z-Zehra, izinli ve devlet yardımıyla kurulacak, daha sonra devlet yardımına ihtiyaç kalmayacak müstakil bir kuruluş olarak düşünülmüştür. (20)

Bediüzzaman vakıfların ellerindeki imkânları kullanamadığına işaret ederek, hakkıyla düzenlenmesi halinde, Tevhid-i Medaris yoluyla, vakıfların da birleştirilmesi halinde mühim bir kaynağın oluşturulabileceğini "bir mühim çeşmeyi havuza akıtma"nın mümkün olacağını belirtmektedir.

Medresetü’z-Zehra’nın maddi kaynakları ise vakıflardan ve bağışlardan, zekât, sadaka, nüzur adak ve diğer yardımlardan oluşacaktır. Bir kısım zekât haklı olarak - Medresetü’z Zehra'ya münhasır edilecektir. Zekâtın zekâtının bile kâfi geleceği düşünülmektedir. (21)  Medresetü’z Zehra maddi ve manevi olarak, bölgedeki insanların hamiyet ve gayretlerinden beslenecektir.

MEDRESETÜ’Z-ZEHRA’NIN EĞİTİM DİLİ

Bediüzzaman Saîd Nûrsî, Medresetu’z-Zehra’da üç dilin kullanılmasını istemiştir. Kendi ifadesiyle, “Lisan-ı Arabî vacib, Kürdi caiz, Türkî lazım kılmak” (22) demiştir. 
Bu konuda yazılmış kitap veya dergilere bakıldığı zaman: Bu ifade çoğu zaman yanlış anlaşılıyor ve yanlış yorumlanıyor. Sebebine gelince olayı derinlemesine incelemeyip, konjonktürel düşünüp İslami ve insani bir bakışla meseleye bakmamaktan ileri geliyor. Hâlbuki Nursi’ye göre iyi bir araştırıcı şu özelliklere sahip olmalıdır. “Muhakkikin şe'ni, gavvas olmak, zamanın tesiratından tecerrüd etmek, mazinin a'mâkına girmek, mantığın terazisiyle tartmak, herşeyin menbaını bulmaktır.” (23) Dolayısıyla Nursi’nin, Medresetu’z-Zehra’da kullanılacak üç dil hakkındaki ifadeleri de Risale-i Nur’un  muhakkik  olmaları gereken  talebeleri tarafından doğru anlaşılmalıdır.

Said Nursi, ana dille eğitim yapmanın önemi üzerinde durur. Bu isteklerini devrin yetkililerinden ister. Ana lisanı ile öğrenilenlerin taş üzerine kazılan nakış gibi olduğunu Anadille eğitimin zihinde çatallaşmayı engellediğini, insanda kaderin sikkesinin lisanı olduğunu, dilin milli duyguların parıltıları, edebi ürünlerin yansıması, eğitim ve öğretime hayat vermesi, insanı mükemmelleştirmesi, insanı elektriklendirmesi, Kürtçenin gelişmeye çok müsait bir dil olduğunu belirtir. (24) Lakin Kürtçe eğitim ve öğretim isteği onun hapishaneye ve tımarhaneye düşmesine sebep olur. (25) 

Medresetü’z-Zehra’da geçerli olacak üç dil ve bunların sebeplerine gelirsek;
-Arapça vaciptir, yani eğitim için seçeceğiniz dilin amaca hizmet edip etmeyeceği önemlidir. Bu amaçla iyi bir Müslüman nesil yetiştirmek için Kur’an dili olan Arapça kesinlikle öğrenilmeli ve öğretilmelidir. İşte bu vaciptir yani gereklidir.
-Kürtçe caizdir; bu durumda medresenin geçerli dili Kürtçe olacaktır. Zaten Nursi’nin Âlem-i İslam’ın ortası olarak ifade ettiği Kürdistan’da geçerli dilin Kürtçe olmasından daha doğal ne olabilir.  Zaten Arapça da caiz “geçerli ve resmi” demektir.
-Türkî lazımdır; devletin resmi dili Türkçe olduğundan, o dili bilmek elzemdir. Aksi takdirde bazı sıkıntılar ortaya çıkacaktır.

Bazı dergi, gazete ve kimselerin Nursi’nin bu açık ifadelerden sonra bile Kürtçe caiz (olsa da olur, olmazsa da olur) veya sadece üniversitenin koridorlarında konuşabilir gibi akla mantığa ve hele hele Said Nursi’nin görüşüne tamamen zıt zorlama yorumlar yapmalarının ne kadar dine ve insanlığa uzak bir görüş olduğunu insaf ehlinin vicdanına havale ediyorum.
Dolayısıyla Bediüzzaman yeni bir adım atarak tedrisat dilini birden üçe çıkarmıştır. Çok dilli eğitim çabası nedeniyle Nursi, ırkçı ve milliyetçi hamasetlerin hedefi haline gelmiştir. Gariptir ki milliyetçiliğin çok açık tezahürü olan bu hamasetin sahipleri, kendi anadilinde eğitimi vurgulaması sebebiyle Nursi'yi, milliyetçilikle suçlamışlardır. En garibi de şudur ki, bu hususta yazı yazan dindar kişilerin, cumhuriyetin kurulmasından sonra Türkçülük akımının etkisinde kalarak Nursi’yi yanlış yorumlamaları veya suçlamalarıdır.

MEDRESETÜ’Z-ZEHRA’DA VERİLECEK EĞİTİM-ÖĞRETİMİN NİTELİĞİ

Medresetü’z-Zehra ile yeni bir eğitim modeli ortaya konmak istenmektedir. Taassuptan uzak İslami bir eğitim müfredatı ortaya konulacak, eğitimin dayanacağı değerlerin ana kaynağının vahiy olduğu ise asla unutulmayacaktır. Ortaya koyduğu yeni eğitim modeli; “ukulün yanında en ala bir mekteb, kulub yanında en ekmel medrese, vicdanlar nazarında en mukaddes zaviye olacaktır. Hem mekteb, hem medrese, hem tekke olacaktır” (26)

Medresetü'z-Zehra'da verilecek  eğitimin  niteliklerini ve amaçlarını, Risale-i Nur külliyatına bakarak aşağıdaki gibi sıralayabiliriz.
Temel Nitelikler:
•Vahiy kaynaklı, Kur'an-ı Kerim’e ayna olacak
•Dünya ve ahiret ayrımı yapmayarak, kişilik parçalanmasına yol açmadan, iki hayatı birlikte ele alacak İnsanın mahiyetinin, nereden geldiğinin ve nereye gittiğinin  vurgusunun tam yapıldığı
•İslam dünyasında bulunan Medrese, Mektep ve Tekke bölünmüşlüğüne son vererek, akli ve kalbi bütünlüğü sağlayacak
•Önyargı yerine açıklık, kötüleme yerine hoşgörüyü esas alan
•Lübbü bulup (özle uğraşıp) kışır ile meşgul olmayan
•Hakikati tanıyıp hayallere sapmayacak
•Kitaba mahkum değil kitaba hakim olmuş
•Münazara ile sual ve cevap ortamını oluşturarak, şevksizlik ve ataletin ortadan kaldırılmasına yardımcı olacak
•Eleştirel mantığın  geliştirileceği, tenkite açık ve sorgulayıcı
•Monotonluk ve durağanlıktan uzak
•Sadece bilgi yükleme yerine araştırmacı ve donanımlı olmayı sağlayan
•Topluma faydası dokunacak şekilde, sadece teoride kalan değil, pratiği de olan
•Her çeşit baskıdan uzak
•Talebenin şevk ve ümit içinde tutulduğu  ve kabiliyetlerine göre işbölümünün yapıldığı
•Müsabakayı intaç edecek
•Hazm olunmayan ilmin ve kendi bağlamında mantıki olmayan bilgilerin verilmesinden kaçınılan
•“Başımıza gelen en büyük musibet yüzeysel (sathiyetün zihniye) düşüncedir” ifadesinden hareketle düşünen beyinler yetiştirmeye yönelik
•Batıl şeyleri tasvir etmeyecek
• “Mekatibi Aliyede elifba okutulmuyor” ifadesinden hareketle, insanlara akılları nispetinde, seviyelerine uygun 
•Resmi ve ruhsuz olmayan, şefkat ve sevgi merkezli
•Fıtratı değiştiren değil, duyguları yönlendiren, hem hikmetli,hem de muhakemeyi gerektirecek
•Çok dilli
•Dini ilimleri küçük yaşlarda kazandıracak olan  iman ve marifetullahın özenle sunulduğu
•Din eğitimcisinin, doğru İslam'ı ve İslamiyet'e layık doğruluğu sunabileceği
•Dini eğitimin, sosyal bilimler, psikoloji ve pedagoji kuralları çerçevesinde verileceği
•İletişimin daima pozitif olduğu ve kavramların net olarak açıklandığı
•Alanında uzman kişiler tarafından verilen
•Tahkiki imana sahip, dini ve dünyevi hayatı dengeli yaşayan özgür bireyler yetiştiren
•Haklara saygılı, istikametli ve müspet hareket eden bireyler yetiştiren
•Kâinata mana-yı harfi ile bakmayı öğreten
•Kardeşlik ve uhuvvet duygusunu geliştiren
•Toplumsal cehaleti ortadan kaldırıp bilinçli bireyler yetiştiren
•Mukteza-yı hale uygun davranabilecek bireyler yetiştirmeyi hedefleyen
•Tezellüle tenezzül etmeyen, zilleti reddeden bireyler yetiştiren
•Sosyal uzlaşma için ortak paydalardan yararlanan ve hukukunu bilen öncü insanların yetiştirildiği
•Hamiyetli , gayretli, fedakâr ve izzetli bireyleri  yetiştirmeyi hedefleyen bir eğitim verilmelidir.

Bediüzzaman, eğitimi mekan, zaman ve kişiyle sınırlandırmamıştır. O her ortamı eğitim mekanı olarak değerlendirmiştir. Nitekim O, ağır suçlardan dolayı hapis yatan mahkûmlara verdiği derslerle, hapishaneyi bir okul (medrese) haline getirmiş ve buna da Medrese-i Yusufiye ismini vermiştir. Nursi, bireylerin hapishane gibi özgürlüklerinin kısıtlandığı bir yerde bile, eğitimle özgürleşebileceklerine inanmaktadır.

Bediüzzaman'a göre, eğitim özgür bireyler yetiştirmelidir. Ona göre, hürriyet "İnsanın ne kendisine ve ne de başkasına zarar vermemesidir." Din ve kalbin hâkim olduğu Doğu toplumlarında, kişisel ve toplumsal hürriyetler, kişilerin içsel sorumluluğuna bağlıdır. Kanun gücü ikinci derecede etkili olabilir. İç disiplin ya da özgürlük, güçlü bir iman ile sağlanabilir. İman ne kadar parlak olursa, kişi o kadar özgür olur. Hatta O, bunu kendi hayatında şöyle ifade etmiştir: "Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam!" Hürriyet olmadan ilim gelişemeyeceği gibi, ilim olmadan da hürriyet gelişemez. Ona göre, kişisel ve kurumsal baskının ilme ve bilimsel düşünmeye engel olmaması gerekir. O her şartta ilmi baskıya karşı çıkarak, hür düşüncenin ve yeni bilim adamlarının önünü açmıştır. Öğrencilerin zülcenaheyn olmalarını, yani dinî ve dünyevi ilimlere vâkıf olmalarını ister. Aklı aydınlatan fen bilimleri, kalbi ışıklandıran ise din ilimleridir.İkisinin birleşmesiyle hakikatin ortaya çıkacağını vurgulayan Nursi,  hür düşüncenin gelişmesiyle de “Eflatunları, İbn-i Sinaları, Bismarkları, Dekartlar’ı ve Taftazanileri geride bırakacak” (27)  çok gençlerin yetişeceğine ümidinin tam olduğunu ifade eder.

MEDRESETÜ’Z-ZEHRA’NIN HEDEFLERİ

Hissiyat Okulu olan mazide kuvvet, heva (Nefsin isteklerini uygulamak), tabiat (doğallık), müyûlat (eğilimler) ve hissiyat (duygular) hâkimdi. Başkasına düşmanlık beslemek kendi mesleğine muhabbet etmekten daha önemliydi. Anlaşmalar, ittifaklar, birliktelik ve sevgi, başkasına olan düşmanlıktan kaynaklanıyordu. Körü körüne bağlılığı doğuran taraftarlık, gerçeklerin ortaya çıkmasına  en büyük engeldi. Eğitilmesi zor olan insan, kendi varlığını,-bazen kurup bazen yıktığı- birlikte yaşama kültürünün temeli olan medeniyetlerle sağlamaya çalışmıştır.

Said Nursi'ye göre birlikte yaşamaya engel ve Müslüman toplumların geri kalmasının en önemli sebebi altı çeşit hastalıktır.
1) Ümitsizliğin kişisel ve toplumsal olarak hayatımıza yerleşmiş olması
2) Doğruluğun kişisel, toplumsal ve özellikle politik hayatta ölmesi
3) Düşmanlığı sevmek
4) Toplumu birbirine bağlayan manevi bağları bilmemek
5) En küçük birimine kadar, toplumun her kesimine kadar yayılan ve yayılma yeteneği olan diktatörlük.
6) Hayatımızı kişisel çıkarlar üzerine bina etme arzusunun yüksek olması.

Bu altı hastalık özellikle son üç asır içinde İslam toplumlarında ciddi kaynamalara neden olmuştur. Oysa İslamiyet'in, aklın hükmettiği günümüzde diğer insanlarca benimsenmesini engelleyen ve Müslümanların dünya nüfusu tarafından yanlış tanınan imajını düzeltmek için atılması gereken adımlar şunlardır: Cehalet, vahşet ve taassubun yerine konuşlanan marifet ve medeniyetin İslam âleminde daha fazla gelişmesi gereği. Tahakküm ve taklidin yerine, özgürlük ve gerçekleri araştırma eğiliminin İslam âleminde yerleşmesi gereği. İslam alemindeki zorbalığın ve ahlaksızlığın sonuçlarının toplumu perişan etmemesi için ümidin topluma aşılanması, doğruluğun yaygınlaşması, sevgi bağlarının güçlendirilmesi ve istişare ile başkalarının fikrine önem verilmesi gerektiğini vurgular. (28)

İnsanlık aleminde özellikle fenlerin gelişmesiyle ortaya çıkan hakikatı araştırma fikrinin arttığını bilgi ve becerisi artıkça da bu gibi hastalıklardan kurtulacağını  “Mahiyet ve istidat itibariyle her şey ilme bağlıdır” (29)  diyerek kurtuluşun ilimden geçtiğini ifade eder.
Nursi, Müslüman toplumların geri kalmalarına neden olan altı hastalığı ortadan kaldırmak için  Medresetü'z-Zehra projesiyle birlikte bazı hedefler belirlemiştir.

Bu çerçevede temel hedefler:
•İslamiyete ve İnsaniyete hizmet etmek.
•Maarifi (eğitim- öğretimi) "Kürdistan”’a medrese kapısıyla sokmak.
•Hürriyetin mehasinini göstererek özgür bireyler yetiştirmek.
•Kürt âlimlerinin geleceğini temin etmek.
•İslamiyeti, paslandıran hikayat, İsrailiyat ve taassubtan kurtarmak.
•Maarif-i cedideyi medarise sokmak için bir tarik ve ehl-i medresenin nefret etmeyeceği saf bir menba-ı fünun açmak.
•Ehl-i medrese, ehl-i mekteb, ehl-i tekkenin musalahalarıdır.
•Kürdistanda medreselerin birleştirilmesi, eğitim birliğinin sağlanmak.
•Arabistan, Hindistan, İran, Kafkasya, Türkistan ve Kürdistan'daki milletleri ırkçılığın ifsat etmesine mani olmak.
•Felsefe fünunu ile ulum-ı diniyenin birbiriyle barışmasını sağlamak.
•Âlem-i İslamdaki ihtilafların önüne geçmek.
•Eğitim giderlerinin ve eğitimcilerin maaşlarının (geçici bir süre için) devletçe karşılanması, sonra mahalli imkânlarla temin edilmeli.
•Eğitim Dilinin üçe çıkarılması; Arabî (vacib) – Türkî (lazım) – Kürdî (caiz) olmalıdır…
•‘Medrese’ isminin dar kalıptan çıkarılıp, üniversiteyi içerecek daha geniş bir anlam kazandırılması.
•Tüm Âlem-i İslam’a öğrenci yetiştirmek.
•Eğitimi yaygınlaştırmak İttihad-ı İslam'ı sağlamak
•Kürdistanda değişmeyen bir âdet olan bireysel öğrenme yöntemini, halka ve daire şeklinde gruplar olarak yenilemek.
•Değerleri olan ve insan bütünlüğünü göz önüne alan tutarlı bir insan yetiştirmek.

SONUÇ

Said Nursi II. Abdülhamid, II. Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde Medresetü’z-Zehra olarak isimlendirdiği Üniversiteyi kurmak  için çok çalışmasına karşın çok önemli olan bu proje hayata geçirilememiştir. Fakat O, asla ümitsizliği düşmemiştir. “Bütün hayatımda bu darülfünunu takip ediyorum ve bunun sizde tahakkuk edeceğine ümidim kavidir” diyerek bunun bir gün muhakkak tahakkuk edeceğine olan inancını dile getirir.

Said Nursi, çalkantılarla dolu, helaket ve felaket asrının insan fıtratına aykırı eğitim modellerinden hiç birini benimsememiş; beşeriyete yeni bir eğitim modeli sunmuştur. Bu bağlamda kısaca şunu ifade edebiliriz. Müslüman dünyasında bulunan Medrese, Mektep ve Tekke bölünmüşlüğüne son verecek, akli ve kalbi bütünlüğü sağlayacak bir eğitim modelidir Medresetü’z-Zehra.

Medresetüzzehrâ’nın açılmasında başarılı olamaması, bu dâvâ adamını yıldırmamış, Medresetüzzehrâ’nın  şubelerini açmasına engel olamamıştır. Bu şubeler ise şu anda bütün dünyada faal olan Nur Mektepleridir. Burada okuyan talebeler, modern ilimleri üniversitelerinden alırlarken, iman ilimlerini de Risâle-i Nur mektebinden alarak, zülcenaheyn yetişiyorlar.

Bediüzzaman, Medresetü'z-Zehra'nın, üslub ve tarz bakımından, bütün İslam dünyasına hitap etmesini ve Ezher'i model kabul ederek taleb edenlere ilim imkânı sağlamasını, Medresetü’z-Zehra'nın, öğrencilerinin de bütün İslam dünyasından olmasını istemektedir.

Medresetü’z-Zehra, ilk, orta ve yüksek öğretimi içine alan bir külliye olarak tasarlanmıştır. Nursi dini ilimlerin, fen bilimlerinin ve tasavvufun birlikte okutulacağı bir müfredatının uygulanmasını istemektedir. Geniş halk kitlelerinin rağbetini uyandırmak için de medrese adını kullanan Bediüzzaman, yeni bir dinamizm ile de bu medreseleri bütün ilimlerin tedris edildiği işlevsel bir müessese haline getirmek istemektedir.

KAYNAKÇA:
20-Nursi Said, İçtimai Dersler, 142.
21-Nursi Said, İçtimai Dersler, 143.
22-Nursi Said, İçtimai Dersler, 141
23-Nursi Said, Muhakemat, 25.
24-Nursi Said, İçtimai Dersler, 191.
25-Nursi Said, İçtimai Dersler, 507.
26-Nursi Said, İçtimai Dersler, 143.
27-Nursi Said, İçtimai Dersler, 18.
28-Nursi, Said, İçtimai Dersler, 52-60.
29-Nursi Said, Sözler, 334.

BİRİNCİ BÖLÜM:
Said Nursi'nin hiç vazgeçmediği proje

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
24 Yorum