Said Nursi'nin Ayasofya duyarlılığı bizde yok!

Said Nursi'nin Ayasofya duyarlılığı bizde yok!

Armağan, Ayasofya'nın kullanılması için yeni bir kanun çıkarmaya gerek olmadığını söyledi

Risale Haber-Haber Merkezi

Tarihçi Mustafa Armağan, Ayasofya'nın kullanılması için yeni bir kanun çıkarmaya gerek olmadığını Bakanlar Kurulu'nun bir karar almasıyla meselenin hallolacağını söyledi. Armağan, Said Nursî'nin, dönemin Başbakanı Menderes’e yaptığı telkinlerde Ayasofya’yı aslına çevirmesini istediğini ancak aynı duyarlılığa sahip olunmadığını belirtti.
Armağan, Yeni Asya'dan Hasan Hüseyin Kemal'in sorularını cevapladı:

Müslümanlar, İstanbul’u ve Ayasofya’yı neden almak istiyor? Müslümanlar açısından değeri nedir?

İstanbul’un fethedilmesiyle ilgili Hadis-i Şerif İstanbul’un fetih arzusunu arttıran bir durum teşkil ediyor. Bizans’tan bahsederken Orta Doğu’ya, İslâmın kutsal topraklarına kadar yayılmış bir devletten bahsediyoruz. Dolayısıyla Araplarla Bizanslılar arasında eskiye dayanan bir ilişki var. Hatta Kur’ân-ı Kerim’de Bizanslıların Sasaniler karşısında kazandığı galibiyetten duyulan mutluluk var. Biliyorsunuz Sasaniler, Bizanslıları yendiklerinde Müslümanlara; ehl-i kitabı yendiklerini söyleyerek sıranın kendilerine geldikleri tehdidinde bulunmuşlardı. Ancak Kur’ân, Rumların galip geleceğini Rum Sûresi’nde müjdelemiştir. Böyle bir ilişki ağı olunca sokaktaki insanın Bizans hakkında bir düşünce ve algısı var. Ayasofya’nın efsanevî hikâyeleri Müslümanlar arasında anlatılıyor. İstanbul’un fethi için gelmiş olan Ashab Kadıköy’den Ayasofya’yı izliyor, hatta burada bir kış geçirdiklerini biliyoruz.
 
Bir Hıristiyan mabedine bu ilgi enteresan değil mi?

Ayasofya yapıldığı tarihte bizim zannettiğimiz gibi bir Hıristiyan mabedi değil. Ayasofya yapıldığında daha İslâmiyet gelmemişti. Hak din Hıristiyanlıktı. Bu nedenle Müslümanlar Ayasofya’ya hak dinin mabedi olarak bakmıştır. İslâmiyet nazil olunca da hak dinin mabedi olarak Ayasofya’nın Müslümanların olması gerektiği düşüncesi yaygınlaşır. Ayasofya’yı İslâm medeniyetinin bir parçası haline dönüştürme çalışmaları başlar. Yani Müslümanlar fetihten önce de Ayasofya’yı zihinsel olarak temellük etmişlerdir. Ayasofya Sultanahmet, Süleymaniye gibi büyük camileri de geride bırakarak cami hiyerarşisinin en üstünde yer alır. Eğer siz Ayasofya’ya hak dinin mabedi olarak bakmazsanız bunu anlamanız mümkün değil.

Bugünkü tartışmalara bakışınız nedir? Ayasofya hayatına cami olarak mı devam etmeli?

1934’teki Vakıflar Kanunu’da 2012 yılındaki Vakıflar Kanunu’da hukukî statü açısından aynı; bir vakıf hangi amaçla kurulmuşsa o amaçla  hizmete devam eder. Bakanlar kurulu kararıyla kanuna aykırı olarak vakıfların amaçları değiştirilebilir mi? Eğer değiştirilebilirse kanun yapıcı olan meclise ne gerek var? Bu yanlışı düzeltip Fatih Sultan Mehmed’in vakfettiği şekliyle Ayasofya’nın kullanılması için yeni bir kanun çıkarmaya gerek yok. İktidarın, bakanlar kurulunun bu kararını iptal etmesi yeterli. Daha önce de Arapça ezan konusunda kanundan “Arapça ezan okumak yasaktır” ibaresi çıkarıldı ve halk bildiği şekliyle okumaya devam etti. Ayasofya konusunda da hükümet ilgili bakanlar kurulu kararını iptal ettikten sonra Kültür Bakanlığı, Diyanet ve Vakıflar Ayasofya’nın yeni fonksiyonuna karar verecektir. Bu ülkenin vatandaşı ve Fatih Sultan Mehmed’in vasiyetine önem veren biri olarak Ayasofya’nın başka bir amaç için kullanılmasından rahatsızım. İnancım o ki bir gün Türkiye’nin, Batı dünyasıyla çatıştığı bir zamanda Ayasofya’nın cami yapılması hükümet tarafından gündeme getirilecektir.

Bugün Ayasofya yeterince Müslümanların hayatının içinde mi?

Ayasofya’yı hayatımızın içinde bir mekana dönüştürmemiz lazım. “Ayasofya’nın cami yapılmasına biz hazır mıyız?” diye de sormak lazım. Çünkü bugün Ayasofya’nın şadırvanlarının suyu kesik durumda. Halbuki Müslümanların abdest alarak Ayasofya’yı gezme hakkı ellerinden alınmamalı. Öbür taraftan imarathanede yemekler pişirilip insanlar ikram edilebilir. En azından Cuma günleri ya da fethin yıl dönemlerinde helva dağıtılabilir. Kütüphanesi onarılıp açılabilir. Müslümanlar Ayasofya’ya bilet alıp kubbesinin yüksekliğine bakmak için girmemeli. Bu bakımdan Hille-i Şerif sergisinin açılmasını, Sıbyan Mektebi’nde çocuklara Ayasofya derslerinin verilmesini önemli buluyorum. Çünkü Ayasofya insanlarının ayağının alışacağı bir yer haline gelmeli. Tekrar sormak istiyorum acaba Ayasofya’ya biz hazır mıyız?
 
Sizce hazır değil miyiz?

Said Nursî, dönemin Başbakanı Menderes’e yaptığı telkinlerde Ayasofya’yı aslına çevirmesini ister. Ancak bugün bizler 1950’lili, 60’lı yılların duyarlılığına sahip değiliz. O dönemin insanlarının Osmanlıyla irtibatları daha fazlaydı. Bizlerin babaları cumhuriyet döneminde doğmuşlar, bizim çocuklarımızın ise bizi görüyorlar. Bizler belki de Osmanlı’dan genetik olarak kopan ilk kuşaklarız. Bu nedenle de çocuklarımıza tarih  bilincini çok iyi vermeliyiz. Said Nursî’nin sözleri ortada dururken bazı Risale-i Nur talebeleri “Sultanahmet’i doldurduk da mı Ayasofya’ya sıra geldi?” diyebiliyor. Bu dejenerasyona dikkat etmemiz lazım. Müslümanların Ayasofya’yı fethetmeden önce temellük etmesine benzer bir ruh hali oluşturmamız gerekir.