Said Nursi ve demokrasi mücadelesi

Said Nursi ve demokrasi mücadelesi

Demokrasiye olan sebatkar inancı, gücü halk ile paylaşmaya yanaşmayan mevcut rejime bir karşı duruş olarak önem kazanmaktaydı.

Prof. Dr. Oliver Leaman

(Liverpool–John Moores Üniversitesinde görev yapan Oliver Leaman, özellikle Arap, İslâm ve Yahudi Felsefeleri konusunda tanınmış bir uzmandır. Seyyid Hüseyin Nasr ile birlikte İslâm Felsefesi Tarihi; D. Frank ile birlikte Yahudi Felsefesi Tarihi adlı kitaplara imza atmıştır.)

Said Nursi’nin siyasi meselelerde en çok merak uyandıran özelliği onun demokrasi konusundaki emin ve sağlam mücadelesidir. Onun hayatının ilk dönemleri, sonuna yaklaşmış olan Osmanlı periyotunda, Osmanlı İmparatorluğunun harabesi üzerine kurulacak yeni devletin unsurlarını belirleyecek ilkeleri düşünmekle geçti. Bu aynı zamanda inanılmaz bir düşünce keşmekeşinin yaşandığı bir dönemdi. Bu dönemde imparatorluk içinde yaşayan bütün grup ve uluslar kavga halindeydi ve birbirleriyle nüfuz ve egemenlik kavgası veriyorlardı. Nursi bu hemgamede, devletin hayatta kalmasının tek yolunun, bütün bu farklı unsurların sistemin içinde kendilerini oturtabilecekleri bir rol bulmalarıydı ve bunun için de, demokrasi acilen inşa edilmeliydi. Böylece imparatorluğun her unsuru kendi emel ve isteklerinin bütün içinde bir derece yansıyacağını ve karşılık bulacağını hissedecekti.

Ne zaman ki Kemalist devlet kuruldu, Nursi bütün aktif siyasi girişimlerinden vazgeçti. Bu genellikle Nursi’nin siyasetten umudunu kestiği şeklinde yorumlanmıştı, ancak işin aslı böyle değildi. Nursi’nin Eski Said’den Yeni Said’e geçişine tekabül eden bu tavrını anlamanın en iyi yolu, onun İslamî ilkelerle barışık bir siyasî hareketin o dönemin baskıcı ve sert seküler atmosferinde imkansızlığını görmüş olduğunu anlamaktır. Bu tür bir durumda yapılacak en birincil vazife, Nursi’ye gore, hükümetin bütün baskılarına rağmen bütün toplumun kalp ve akıllarında halen hayatiyet şansı olan İslam’ın diriltilip, yaşatılmasını sağlamak ve bu arada da daha elverişli şartların oluşması için teyakkuz halinde beklemek olacaktır. Bu bağlamda, onun demokrasiye olan sebatkar inancı, aynı zamanda kendini Batılı demokrasilere yakın hisseden ve gücü halk ile paylaşmaya yanaşmayan mevcut rejime de bir karşı duruş olarak önem kazanmaktaydı.

Bir başka merak uyandırıcı hadise ise, İslamiyetin hayat ve ölümle ilgili bütün temel sorulara cevaplar verdiğine inanan bir ‘İslamcı’nın kendini, -demokratik dahi olsa- seküler bir otoriteye bağımlı olarak görmesinin mümkün olup olmadığıydı… Acaba insanlar dini endişelerle demokrasiye karşı dururlar mıydı? Eğer değilse, samimi bir müslüman çoğunluğun görüşlerine uymayı başarabilir miydi? Nursi bu sorulara soğukkanlılıkla cevap veriyordu. Müslüman kendi hayat ve inancında elbette İslam’ın kaidelerinin dışına çıkmak zorunda değildi, fakat devletin bu davranış ve hayat tarzı tarafından kontrol edilmesinin gerekliliği de yoktu. Bu durumda da din bir nevi özel mesele olacaktı. Bu yaklaşık olarak Yeni Said’in görüşlerini yansıtmaktaydı, buna göre, bir insanın dinini hakkıyla yaşayabilmesi için devlet unsuruna ihtiyacı yoktu ve belki de bu şekilde dini yaşamak çok çok daha kolay hale gelecekti. 

Günümüz siyasetinde demokrasinin doktrinleri ile İslamcılık sık sık birbirlerinin zıddı ve karşısında konumlanagelmişlerdir. Şurası bir gerçektir ki; 20. yüzyılın bazı büyük İslami düşünce önderleri demokrasi konusunda şüphe içindeydiler. Örneğin Hasan El Benna, Seyyid Kutup ve Mevdudi gibi oldukça etkili olmuş üş düşünür, demokratik sistemi ısrarla kötülemiş ve onu ‘Batı’nın çürük malı’ ve bir ‘fesad’ olarak nitelendirmişlerdir.

Bir gün İran’dayken, Ayetullah Humeyni daha yeni başa geldiğinde televizyonda bir gazeteciye verdiği mülakatı izlemiştim. Gazeteci Humeyni’ye eğer halkın çoğunluğu, dini otoriteler tarafından İslama ters addedilen bir fikri destekleyecek olsa ne olur, diye soruyordu. Humeyni bu soru karşısında kafası karışmış gibi göründü ve şu şekilde açıklamaya çalıştı: “Çoğunluğun görüşünün dini gerçekler üzerinde bir etkisi olamaz, ulemanın görüşleri her zaman için geçerli olacaktır, bu çoğunluğun değil”…

Bunun tam tersine, Said Nursi büyük bir soğukkanlılıkla,  halkın hakikatleri kavrama yeteneğine güvenini gösteriyor ve halkın kendilerini yönetecek devletin yapısının belirlenmesinde birincil rolü olması gerektiğini savunuyordu. Yukarıda ismi zikredilen bütün alimlerin aksine, Said Nursi’nin yazıları, sabır ve tevazu gibi Kur’ânî faziletlerle örülüydü. Allah’a gerçek manada güvenmek, Nursi’ye göre, insan karakterini tamamen değiştirir ve bu faziletlerin içine alır. Bu durum da demokrasiye saygı ile oldukça bağdaşıktır. Kesinlikle insanlar, bazen kendi kişisel özgür siyasi kararlarında yanlışa düşebilirler, fakat eğer biz mütevazi ve sabırlı isek ve ne olursa olsun Allah’a olan güvenimiz sağlamsa, hayırlı neticenin Allah’ın hayırlı gördüğü vakitte ortaya çıkmasına razı olacağızdır.

Türkiye’de yapılan son seçimlerde AKP halk desteğini elde etmede büyük başarı elde etmiştir. Partinin aldığı oyların bir çoğu da dindar çevrelerden gelmiştir. Anketler gösteriyor ki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının çoğu bu partiye oy verme konusunda tereddüt yaşamazken, aynı zamanda bu insanlar dini kurallarla yönetilen bir devlette yaşamaya sıcak bakmıyorlar. Bu bazı uzmanlar tarafından bir tenakuz olarak nitelense de, aslında Nursi’nin siyaset ve İslam konusundaki duruşunun bir yansımasıdır. Demokrasi herkesin devlet yönetiminin yapısı ile ilgili karar mekanizmasında yer almasını garanti eder ve bu bütün herkesin yararınadır. Din genel anlamda bireysel özellikleri geliştirmeyi öngörür ve genellikle kişiye özeldir.

Belki bir gün insanlar dini düşüncelerinde öyle ileri bir seviyeye gelirler ki, devletin yapısı kendiliğinden İslami bir kimliğe bürünebilir. Ancak bunu biz Allah’a bırakmalıyız ve olmasını ne kadar arzulasak da kendimiz empoze etmeye çalışmamalıyız.

Özet olarak tevazu ve sabrın, Said Nursi’ye göre demokrasiyle doğrudan bağlantısı vardır ve bu ilgi Nursi’nin özel siyaset felsefesini yansıtır.

yeni asya

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.