Said Nursi siyaset için böyle bir ifade kullanmışsa

Said Nursi siyaset için böyle bir ifade kullanmışsa

Star yazarı Ahmet Hamdi Çamlı Said Nursi'nin siyaset konusundaki sözün ele aldı

Risale Haber - Haber Merkezi 

Star yazarı Ahmet Hamdi Çamlı bügünkü yazısında siyasetten Allah'a sığınma konusunu ele aldı.

Yazısına "Neuzü Billahi Minessiyase (siyasetten Allah'a sığınırım)..!" başlığını atan yazar, "Said-i Nursi hazretlerine ithaf edilen bu cümle büyük bir suiistimal malzemesi olarak yıllardır kullanılıp durdu.." dedi.

Yazısında "Siyasetten Allaha Sığınılır mı?" konusu üzerinde duran Çamlı bu sözün Hz. Peygamber'den (S.a.v) itibaren medeniyet tarihimiz boyunca bir genelleme şeklinde kullanılamayacağını bu sözün ancak belli durumlar için geçerli olabileceği görüşünü savunurken Said Nursi hazretlerinin bu ifadeyi hangi şartlar içinde söylediğinin de araştırılması gerektiğini belirtti. 

Çamlı'nın yazısı şöyle:

Neuzü Billahi Minessiyase (siyasetten Allah'a sığınırım)..!

Sanki, büyük tecrübeden kaynaklanan önemli bir tavsiye ve insanın dünyasını ukbasını heder edici bir felaketten sakındırıcı ikaz mış gibi üzerine basılarak, hatta  tecvit kaidelerine de riayet edilerek telaffuz edilen sözde atasözü mahiyetinde bir uyarı…

Said-i Nursi hazretlerine ithaf edilen bu cümle büyük bir suiistimal malzemesi olarak yıllardır kullanılıp durdu..

Din ve millet düşmanlığını devlet yönetim felsefesi olarak benimsemiş vesayetçilerin, dinden kopardığı, fakat bilinçaltından gelen bir hissiyatla radarları İslami nasihatlere açık ve aç dindar millet çocuklarını aldatmak için İslam’danmış  gibi fakat İslami hiçbir dayanağı olmadan kullanılan sözde muteber bir söz..!

Hem de bir İslam âlimine refere ederek millet çocuklarını yönetime (siyasete) ortak olmaktan alıkoyan büyük kötülük…

Saidi Nursi hazretleri gibi büyük bir İslam âliminin asla ve kat’a kullanmayacağı bir ifade. Aksine böyle bir sözün Kuran ve Hz. Peygamber uygulamalarıyla tamamen aykırı olduğunu en ince detayına kadar bilebilecek, değerlendirebilecek ender şahsiyete yakıştırılması da tam bir kumpas…

Böyle bir ifade varsa şayet, siyak ve sibakına bakmak lazım. Yani ifadenin öncesine sonrasına, geçtiği veya kullanıldığı zaman ve mekân büyük önem taşır. Ve sözün muhatapları önemlidir…

Yani siyasetin başında, Hz. Peygamber varken,  Neuzü billahi minessiyase diyebilir miydik? dersek ne olurdu ve ne olurduk..!  Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali devletin başında  siyaseti yönlendirirken bu ifade kullanılabilir miydi..!

Medeniyet tarihimiz boyunca, vatan millet sevdası  ile, ilahi kelimetullah uğruna  koşturan devlet ve siyaset adamlarımızın yönetimlerinde,  Neuzü billahi minessiyase (siyasetten Allaha sığınırız) denilir mi…

Tabi ki denemez, aksine o siyasetin bir parçası olmak büyük bir şeref ve onur meselesidir. O siyasetin içinde bulunmak imani, ahlaki ve milli bir gerekliliktir..!

Siyaset, sevki idare ve sevki idareye talip olmanın adıdır… Aslında da bir araçtır. Vatandaşların huzurlu ve güvenli bir hayat sürmeleri için, devletin ebed müddet ikamesini sağlamak için bir araçtır..!

Hiçbir araçtan Allaha sığınılmaz, aksine aracı nasip ettiği için Allaha şükredilir. Ve o araç sağlıklı, hayırlı bir şekilde kullanılarak güven içinde hep birlikte menzile ulaşılmaya gayret edilir…

“Neuzü billahi minessiyase” sözünün kullanılacağı bir tek yer düşünülebilir. O da, din, diyanet ve millet düşmanı bir siyaset ve siyasi ile karşılaşıldığı an. Ancak o zaman mazur görülebilir, o da istem dışı ağızdan çıktığı kabul edilerek. Çünkü o kötülüğü alt etme için de yine siyaset yapılacak, yönetim organları meşruiyet çerçevesi içinde ele geçirilip huzur ve sükun sağlanacaktır..

Eğer Saidi Nursi hazretleri böyle bir ifade kullanmışsa böyle bir an ve zeminde kullanmıştır… Yani koskoca medeniyet devleti Osmanlı’nın yıkılmasına vesile olan siyaset ve siyaset adamlarıyla karşılaştığı zaman… Veya 1400 yıllık merhamet medeniyetini, son yüzyılın başlarından itibaren uyguladıkları siyasetle üç paraya satıp ülkeyi gavuristana döndüren ve günümüzde de dünyayı sarpa saran sıkıntıların en önemli müsebbibi -masumiyet ifade eder riskiyle akılsız ve beyinsiz diyemeyeceğim- devlet gaspçısı sözde siyasilerle karşılaştığı zaman.

Başka türlü “Neuzü billahi minessiyase” ifadesinin insani, ahlaki ve haklı bir izahı yoktur.

...

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

***
Star yazarı Ahmet Hamdi Çamlı'nın yazısında değindiği konulara bir açıklama getirecek mahiyette SorularlaRisale.com sitesinde Muhammed Bozdağ imzasıyla yayınlanan "Bediüzzaman ve Siyaset" yazısından bir kısmı şöyle:

Siyasetten kaçış mı?

Bediüzzaman siyasetten içtinab etmiş midir? Bu tezi savunanlar Nursi’nin “şeytandan ve siyasetten Allah’a sığınırım” şeklindeki ifadesini delil olarak getirirler. Girişte belirtilen hatayı yaptığımızda şu tek söz bu tezi haklı gösterebilir. Oysa şu noktalara dikkat etmemiz gerekir:

Müellif bu sözü ilk söylediği dönemde “İttihat Terakki” ile, “İttihat-ı Muhammedi” ile doğrudan veya dolaylı ilişki içerisindeydi, yön vermeye ve hatalı yönelimleri engellemeye çalışıyordu. Siyasetin tamamen dışında olduğu söylenen Cumhuriyetin ilk döneminde (CHP iktidarı) siyasi unsurlarla organik anlamda ilişkisini koparmış olsa bile idarecilere/bazı bakanlara mektuplarında veya risalelerinde politikalar teklif ediyor, yanlış ve doğru icraatlarını ortaya koyuyordu. 1960 sonrasındaki Demokratları desteklediği dönemde siyasetle doğrudan olmasa bile ilişkisinin daha yoğun olduğunu görüyoruz. Örneğin talebelerinin bu parti teşkilatında görev almalarını olumlu karşılamış, parti yöneticileriyle daha yakın bir ilişki içerisine girmiştir.

Bediüzzaman’ın farklılık gösteren bu üç dönemde doğrudan/dolaylı, aktif/pasif, yoğun/seyrek görüntüler taşır tarzda ama mutlaka devamlı siyasetle ilişkili olduğunu görüyoruz. Ama bütün bu dönemler boyunca Bediüzzaman “Şeytandan ve siyasetten Allah’a sığınırım” demeye devam etmiştir.

“Siyaset, siyaset yapmak, siyasetçilik” kavramlarından neyin kast edildiğinin tartışılması gerekir. Ancak, Risale-i Nur namına siyasetten, “toplumun gidişatını etkileyen yönetim sürecinden topyekün çekilmek” anlamında uzak duranlar Bediüzzaman’a çelişki atfetmiş olurlar. Bazı düşünürler Bediüzzaman’ın siyasetten çekilişini ortaya koyan ifadenin mutlak olduğunu, her zaman ve şarta genellenmesinin mümkün olmadığını, Bediüzzaman’ın da böyle davrandığını savunurlar. Bu yaklaşımların ikna edici bulunması güçtür.

Bediüzzaman’ın siyasetten kast ettiği anlam ile bizim kast ettiğimiz anlam aynı şey midir? Ayrıca bu ifadede topyekün bizatihi siyasetin kendisinden kaçış mı vardır?

İzin verirseniz ifadenin derununa inmeye çalışalım: Bu ifadede siyaset şeytanla birlikte zikrediliyor. Şeytandan Allah’a sığınmamız emredilir. Korkup Allah’a sığındığımız bizzat-binefsihi şeytanın kendisi değildir. Haşa-bunu bilinçli olarak yaparsak şirke girmiş, şeytana Allah’ın karşısında bir güç/kudret vermiş oluruz. Tıpkı Zerdüştlerin yaptığı gibi. Allah’a sığınmamız emredilen, şeytanın hilelerle bizi teşvik edeceği şerlerdir. Aynı şeyi siyaset için kullanıyor Bediüzzaman. Siyasetin bizatihi kendisi kaçınılmazdır ve hiç bir devirde kimseyi etkisinin dışında bırakmamıştır. Allah’a sığınılacak olan siyasetin üzerinde kurulduğu mekanizmanın sebep olabileceği şerlerdir. Eğer varsa bu şerlerden siyasetin içindeyken de dışındayken de Allah’a sığınmaya mecburuz. Yoksa bizatihi siyasetin Kur’ani açıdan şer olması halinde İslam uleması bunu çok daha önceden ortaya koyardı.

Bediüzzaman “siyaset” kavramını mesajının dönemindeki muhatapları tarafından anlaşılabilmesi için içinde bulunduğu zamanın kullandığı anlamda kullanmıştır. Çok iyi bilindiği gibi, çağlar,kişiler, makamlar, kültürler değiştikçe kavramların anlam vizyonu kaçınılmaz olarak değişir. Siyasetin Makyavelli’nin zihnindeki anlamı başka, Hz. Ömer (ra)’ın zihnindeki anlamı başkadır. Risale-i Nur’da geçen bu kelimenin muhtelif kullanım anlamları ancak bu kelimelerin zaman, mekan, muhatap bağlamlarının çok iyi çözümlenmesiyle kavranılabilir. Burada işimiz güç değil. Çünkü Bediüzzaman bu ifadeyi önce fiili bir örnekle bütünleştirerek kullanıyor: "Bir partiye taraftar olan kişi kendisine muhalif olan melek gibi bir insanı şeytan kadar alçaltıyor, partisini destekleyen şeytan gibi bir insanı da melek kadar yükseltiyor." Bu çirkin ahlak siyasetin kaçınılmaz kuralı değildir; ancak bir dönem siyasetin bir unsuru olmuştur. Bediüzzaman’ın Allah’a sığındığı, siyasetin bu şekilde ahlak dışı işlettirilişidir. Yoksa tarihte büsbütün siyasetin dışında kalmış bir Said Nursi gösterilemez. Her türlü muhalefetin dondurulmaya çalışıldığı Halk Partisi iktidarı döneminde bile.

Siyaset her zaman muhalefet gerektirir ama muhalefet her zaman siyasetin başındaki kişilerin kullandığı aynı aletlerin kullanılmasını zorunlu kılmaz. Ayrıca muhalefet “fiziki çatışma” şeklinde cereyan etmek zorunda değildir.

Bediüzzaman siyasetten içtinap etmemiştir; ama dönemindeki siyaset biçiminden içtinap etmiştir. Ayrıca konjonktürdeki değişime paralel olarak dönemindeki siyaset biçiminin müspetleşen unsurlarını derhal kullanmış; ama hiç bir zaman kendi siyaset yapma biçimini üretip kullanmayı ihmal etmemiştir. Ne demek istiyoruz?

Risale-i Nur’da Nursi ve talebelerini dönemin siyaset yapma biçiminden men eden unsurları kavramamıza yardım edecek bir kısım ifadeler vardır. Men eden sebepler arasında “ihlas, şefkat, hakikat, ahiretin unutturulması, kalbin karartılması, tarafgirlikle zulme sebep olunması, dinin ihmal edilmesi, dünya iştihasının kabarması gibi bir dizi sebep sayılır. (Emirdağ Lahikası adlı eserde bu konular biriktirilmiştir.)

Yukarıda geçen kelimelerin kullanıldığı mektup veya risalelerden açıkça anlaşıldığı kadarıyla –büyük ölçüde günümüzde olduğu gibi– siyaset Bediüzzaman’ın içinde yaşadığı dönemde olması gerektiği doğru işleyiş biçiminden saptırılmıştır.

O dönemde siyaset şöhret ve menfaate dayanıyordu. Oysa bir mümin ihlasla dolu olabilir, hiçbir menfaat beklemeden şöhretten kaçarak sırf Allah rızası için milletine hizmet edebilirdi. Siyasette şefkat yoktu. Muhalifler haklı haksız eziliyordu. Mümin şefkat duymalı bir hayvanın incinmesinden bile rahatsız olmalıydı. Hakikat yoktu siyasette. Düpedüz yalan sözlere, karalamalara, asılsız vaatlere dayanıyordu. Asılsız söz, gıybet, iftira mümine haramdır. Oysa siyaset bu şekilde işler bir hale getirilmişti. Siyasette tarafgirlik vardı ve tarafgirlik "hak" esasına değil "taraf" esasına dayanıyordu. Tarafgirlik doğruya taraf olmaya dayanmazsa insanlar hiçbir suç işlemediklerini zannettikleri yerde dehşetli birer zalim olarak yazılırlar. Hangi parti/taraf olursa olsun mümin yanlış icraata taraftar olamaz. Ya da mümin insanları taraftar oldukları partiye/tarafa göre değerlendiremez. Bediüzzaman’ın dönemindeki siyaset bunları yaptırıyordu. Siyasetçi dininden dini pratiğinden uzaklaşmak zorunda değildir. Siyasetçi bütün nazarını dünyaya, dünyevi saltanata hasretmeye mecbur değildir. Ne yazık ki siyaset böyle bir ortamda işlettiriyordu.

İşte şerlere sebep olan siyasete kazandırılan bu tip karakterlerdir. Yoksa yalan söyleyen siyasetçi olduğu gibi doğru söyleyen siyasetçi de vardır. İhlaslı/şefkatli olan, ahiretini unutmayan, zihnini dünyevi kavgalarda boğmayan siyasetçi de vardır. Hem de “hangi partide olurlarsa olsunlar” sayıları pek çoktur bunların.

Unutmayalım ki kişilerin içerisinde bulundukları ortamın telkininden altşuurlarını korumaları son derece güçtür. Siyasetin çirkin işlediği yerin tam ortasına girip de zerre kadar yaralanmamış insan yoktur. Beş vakit namaz kılan insanların arasında uyum içerisinde yaşayan bir insanın sadece görüntülerin telkininin etkisi altında bile uzun süre namazsızlığa direnmesi güçtür.

Siyaset potası bozuksa bu potada erimek göze alınabilecek midir? Sonucun çoğu zaman “erime” bazen de “dışlanma” olduğunu biliyorsunuz.

...

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
7 Yorum