Said Nursi biyografisi okunmalı

Said Nursi biyografisi okunmalı

Dem’den bihakkın istifade etmek isteyen okurların romandan önce Said Nursi’nin biyografisini okumalarını salık verebiliriz

Yakup Öztürk'ün yazısı:

Dem değirmendir değirmen dünya

Sadık Yalsızuçanlar’ın son çalışması Dem, Said Nursi üzerine yazılmış özgün bir eser. 1970’li yıllarda bir taşra şehri olan Malatya’da ilk gençlik yıllarının tatlı rehavetini sürdüren yazar, bir gün Said Nursi’nin eserleri ve felsefesiyle tanışır. O günden itibaren bütün sosyal yaşamı, dünya görüşü, aile ilişkileri bu tanışıklık üzerine şekillenecektir. Sorgusuz sualsiz bir bağlanmaya talip olan bu genç adam, Said Nursi’nin eserlerini okumakla kalmaz, onun hayatını, sırlarını, çilelerini de kendine ders bilme yoluna gider. Romanda kısa aralıklarla Said Nursi’yle iç-monolog şeklinde konuşmalar görürüz bu sebepten.

Romanın, bugüne kadar yazılmış Said Nursi anlatılarından çok farklı olmasının yanında Sadık Yalsızuçanlar gibi yazın dünyamıza kaleminin kudretiyle sıkça konuk olan bir yazarı, daha yakından tanıma fırsatı verdiğini görüyoruz. Romanda ilk gençlik yıllarının heyecanını süren, âşık olan, sol görüşlü akraba gençleriyle örgütlere girip çıkan, evlerinde işret sofraları kurulan delikanlı, bir gün çağın en büyük âliminin sularında bulur kendini. O yıllardan itibaren Said Nursi’yle olan bağının kaviliğini anlatan yazar, onun sayesinde bu dünyadaki yerinin ne olduğunu, varlık sebebinin hikmetini, kulluk bilincinin ne ifade ettiğini tartma imkânına eriştiğini anlatıyor romanın satır aralarında. Bu bilince ulaşma yoluna ilk baş koyduğu günlerde babasından gördüğü zorlukları da anlatıyor yazar. Sözler’i okumak için toplandıkları evi “manastır” olarak niteleyen babasını ikna etmesi kolay olmuyor. Ya çok sevdiği Nigar’dan vazgeçmesi... Gençliğinin ilk cinsel arzularını, sevdiğine olan tutkusunu hidayete erdikten sonra terk eden ve en sonunda Nigar’ı kaybeden anlatıcının gözündeki tek menzil; Said Nursi’ye intisap edebilmek ve onun çileli yolunda iz sürmektir.

Türkiye’nin siyasal tarihi de var

Dem, sadece Said Nursi’nin hayatını anlatan bir roman değil. Türkiye’nin siyasal ve sosyal tarihini, toplum yapısını, din algısını yakından görebileceğimiz bir arka plana da sahip aynı zamanda. Romandaki aile erken Cumhuriyet döneminin yetiştirdiği bireylerden oluşuyor. Zihin işleyişinde bunun etkilerini görebiliyoruz. Bu ailenin bir ferdi olan anlatıcı-yazarın doğumundan bir yıl önce ülkenin başbakanı bir darbe sonucu asılmış. Halk Parti’nin din politikası, dindar kesimlerin ibadet özgürlüğünü ellerinden almış, parti, minarelerden yükselen ezan seslerini dahi Türkçeleştirerek hilkat garibesi bir duruma sokmuş. Sağ görüşlü bir başbakanın idam edilmesiyle din kavramını savunacak olanlar da sindirilmiş.

Yazar, onlu yaşlarına geldiğinde ülkede sağ-sol çatışmalarının ayyuka çıktığına tanık oluyor. Aile üyelerinin sol örgütlere mensup olmaları onu da bu örgütlerle tanışıklığa götürüyor. Roman -kimi zaman daha öncelere gitse de- 60’lı yıllardan başlayarak Türkiye’nin son elli yıllık siyasal tecrübelerini de konu ediniyor. Devletin din algısını ve dine bakışını romanda en ayrıntılı biçimde Said Nursi’nin hayatını okurken görüyoruz.

Said Nursi biyografisi okunmalı

Dem, bir Said Nursi anlatısı olmasına rağmen klasik biyografi kitaplarındaki gibi bilgiler aktaran bir kitap değil. Dem’den bihakkın istifade etmek isteyen okurların romandan önce Said Nursi’nin biyografisini okumalarını salık verebiliriz. Nerede doğduğu, ilk eğitimi, sürgünleri, devletle olan ilişkisi, tarih görüşü, kaldığı şehirler, 1917’de Ruslara esir oluşu, çektiği çileler, vefatına yakın Urfa’ya gitme arzusu, yolda başlarına gelenler, Urfa’da kolluk kuvvetlerinin dermanı kalmamış bir büyük âlime uyguladıkları baskı, naaşının defnedildiği kabirden alınıp, hâlâ bilinemeyen bir yere kaçırılması hakkında derli toplu bilgilere sahip olan okurlar, Yalsızuçanlar’ın bu serüvenleri anlatırken kullandığı edebi üslubun hazzına varacaklardır. Ahmedî Hani Türbesi’nin Said Nursi için olan önemini bilip de bu romanı okumak herhalde kitapla kuracağınız bağı daha da güçlü kılacaktır...

Said Nursi’nin İslam milletlerinin halini açık eden şu sözlerini okumak yine romanın okurlarına sunduğu artılardan: “İşte Hindistan, İslam’ın yetenekli bir çocuğudur, İngiliz okulunda okuyor. Mısır İslam’ın zeki bir oğludur, İngiliz Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde ders alıyor. Kafkasya ve Türkistan, İslam’ın iki yiğit oğullarıdır, Rus askeri okulunda öğrenim görüyorlar... Bütün bu soylu çocuklar diplomalarını aldıktan sonra, her biri bir kıtanın başına geçecek, görkemli ve adaletli babaları olan İslam’ın bayrağını erdem göğünde dalgalandıracaklar.”

Yazarın şahsi kırılmaları da var

Dem, Sadık Yalsızuçanlar’ın şahsi tarihindeki kırılmaları bize aktaran bir roman gibi görünse de, bir âdemin dünya ile olan ilişkisinin sınırlarını çizmesi bakımından da bütün insanlığa hitap ediyor. “Dem bu demdir... Bu demin devranı değirmendedir... Dünya da bir değirmendir... Dünya da bir değirmendir. Dünyanın bir değirmen olduğunu senden öğrendim efendim.” sözleriyle Said Nursi’ye seslenen yazar bize bunu beyan etmektedir.

Sadece çocukluk günlerinin değil, romanı yazdığı anın duygularını da paylaşıyor Sadık Yalsızuçanlar. Dem işte bu sebepten okurda “Yalsızuçanlar’ın anlatacak ilk hikâyesi aslında buymuş da şimdiye kadar yazdıkları ona bu cesareti versin diye kaleme alınmış” düşüncesi uyandırıyor. Bakın neler diyor yazar; “Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var diyor ya şair, bugün, kırk yedinci yaşımda, aklımın erdiği günlere değin dönüp yaşamıma bakıyorum da öğrendiğim bir şey yok.” Ve devam ediyor: “Sen olmasaydın, senin nurdan bir hale gibi okuyanı saran dünyanı tanımasaydım kim bilir hangi bataklıkta bir bakteri gibi çürüyor olacaktım.”

Dem içli bir roman. Bam teline dokunan cinsten. Güçlü kurgusu, bilhassa son kısımlara doğru Said Nursi’nin Urfa’ya gidişi ve orada başına gelenlerin anlatıldığı kısımlar okurun yüz kaslarında kısa süreli kasılmalar meydana getiriyor.

Sadık Yalsızuçanlar gibi bir kalemi daha yakından tanımak için bu roman oldukça önemli. Çünkü romanını otobiyografik unsurlarla örerken ailesinden kişiler hakkında da samimi itiraflarda bulunuyor. Bilhassa romanda anlatıcı gencin babasının aşk maceraları romanın yatağına sürekli taş, çakıl taşıyor...