İbrahim KAYGUSUZ

İbrahim KAYGUSUZ

Şahs-ı manevi

Risale-i Nur zihin kıvrımlarımı sarsmaya devam ediyor.
Okuduğum ilk günden beri bu sarsıntılar hiç eksilmedi. Tesiri ve şiddeti hep artarak devam etti.

Risale-i Nur’dan okuduğum her cümle harici âlemin tesiri çok yoğun değilse ya nefsime ve enaniyetime darbeler indirmiş, ya ailevi ve sosyal hayatıma “tiryak” düzeyinde çareler üretmiş veyahut eğer varsa hizmetime ve ona ait meşrebime dair yol gösterici bir “şuaat-ı ayniye” olmuştur.

Benim için “yeni” olan Hizmet Rehberi’ndeki şu cümle dünyama yine çok tesir etti ve fıtratımda yeni pencereler açtı: “Risale-i Nur ekseriyet itibarıyla kendi kendine ders verip muallimlere ihtiyaç bırakmadığından, bu tedris (ders verme) vazifemde bana istirahat ve  ve tebrik nev’inde  bir ihsan-ı ilahi olarak bu acip hastalık benim istirahatime medar oldu. Hem benim ruhuma geldi ki, senin binler, belki yüz binler Saidcikler senin bedeline ders verecek ve konuşacaklar var. İhsan-ı ilahi ile Risale-i Nur, başka ilimler gibi meşakkatli derslere muhtaç değil." (Hizmet Rehberi, 230)

Paragrafı okurken üç cümlenin altını çizdim:
1-Risale-i Nur’un muallime ihtiyacı yok.
2-Hastalık Üstada bir ihsan-ı ilahidir, istirahatine sebeptir.
3-Binler, yüzbinler Saidcikler Said Nursi’nin bedeline ders verecekler ve konuşacaklar.

Paragraftaki yüz bin ifadesi ilk bakışta mübalağa gibi görülebilir, lakin değil.
Yüz binlerden bir tanesi Hamdi Sağlamer Ağabey’dir. Hayattadır, sorulabilir. “Bedel ne anlama geliyor ağabey?” diye sorun cevap verecektir.  Çünkü bana uzun uzadıya anlatmıştı.

Üstadımız kendisine bir defa “Kardeşim bana bedel” diyor. Söylendiği anda ihata edilmeyen bu kavram, neticeleri ile yaşanınca öğreniliyor, kayıtlara da geçmiştir.

Emirdağ Lahikasından alınma yukarıdaki cümleye dikkat kesilmemin başka sebepleri de var. Üstadın “hayatına” ait derinlikleri anlamak adına Risale-i Nur’da prensip olabilecek yüz binlerce cümle mevcut. Bunlar Tarihçe ve kronoloji dışında bir analiz gerektirmektedir.

Bir zamanlar kendi risalelerim üzerinde bu anlamda notlar almıştım. Psikolojik analiz gerektiren çok materyal var. Mesela “merdümgirizliğin” Üstad merkezli sebep ve sonuçlarına ait sadece Emirdağ Lahikasında yirmiye yakın farklı mektup not almıştım.

Hastalıkla bağlantılı yukarıdaki mektup gözümden kaçmış. Notlarıma bunu da ekledim.
Konuyu sebep, hikmet, netice ve içerik acısından ele alacak, toplum bilimci ve psikologların da içinde bulunduğu bir çalışma heyetinin ferasetine havale ediyorum.
Hastalık bunun neresinde, nasıl “istirahat” ve “ihsan” oluyor?

said_nursi_saidcik.jpgCevap yerine geçecek soruyu da hemen soralım: “Yüz binler Saidciklerin Said Nursi bedeline ders vermeleri ve konuşmaları” nasıl oluyor?
Düğüm burada.

Merakım şu: “Saidcikler” ile ilgili bu cümlede paketlenmiş bir adres var mı?
Yok.
Öyle ise her nur talebesi potansiyel bir Saidcik midir?
Evet!
O zaman derhal hizmet başına!

Risale-i Nur’un şemsiyesi altındaki her heyet ve her ekip Saidciklerini yetiştirmek için yarışa girmelidir.
Hiçbir heyet kendini merkeze alarak “üretici ev sahibi” rolünü oynamamalıdır.
Fert ve heyet bazında adres ve merkez olma anlamındaki her niyet tekellüf ve tasannu olur.
Çünkü şahs-ı manevi Risale-i Nur’dur, fertler bu yükü kaldıramaz. Farklı fertler ve heyetler manevi havuzun içinde ancak nurun parlak renkleri olabilirler.

Risale-i Nur’un mesleği uhuvettir, uhuvetteki makam geniştir ve milyonlar Saidcikleri içinde barındırabilir.
Fert biçare ve mağluptur. Risale-i Nur, her nur talebesi için hem bir sığınak hem de bir muavenet ve müzaheret merkezidir.

Bu merkez her yerdir. Hiçbirimiz kendimize hayali rol biçmeyelim. Risale-i Nur hiçbir Üstaddan taallüm edilmeye muhtaç değildir. Meşakkat ateşine de lüzum yok. Bir sene anlayarak okuyan herkes muhakkik bir âlimdir. (Sikke-i Tasdik-i Gaybi) Hatta her bir hanede dört beş çoluk çocuk (Emirdağ Lahikası) bir şahs-ı manevi havuzu oluşturabilir ve onların her birisi istikbale ait potansiyel birer Saidciktir!

Ferd-i manevi ile fert arasındaki ilişki ve “denge” iyi kurulmalıdır. Bu anlamda fertler ve heyetler alışkanlıklarından hareketle kendilerini “şahs-ı manevi”nin adresi olarak göstermemeli. Çünkü bu adres ve bu makam Risale-i Nur’a aittir.

Gölgeli yorumlar ve alışkanlıklara bağlı kabuller “tahtieciliğe” sürükler ve inhisar zihniyeti illeti ile (Divan-ı Harb-i Örfi, 104) malûl kılar. Nur mesleği ciheti ile “musavvibe”  makamına çıkmak mazhariyettir.

Çünkü çok muhtelif adresler var. Bu muhtelif adreslerin (turukların) başı, bütün cedvellerin menbaı ve bütün seyyarelerin güneşi Risale-i Nur’dur, öyle ise tevhid-i kıble ve şahs-ı manevi orasıdır.

İnanıyoruz ki samimi bir musavvibe algısı çok bereketli zeminlere kapı aralayacak ve yüz binler Saidcikler doğuracaktır.

Elhasıl, fıtratlar adedince dünyalar mevcuttur. Her yeni gün bile her fıtrat için yeni bir âlemin kapısıdır. Her yeni, ihtiyaçları ile beraber devreye giriyor.

Kader-i ilahi âlemdeki her yeni için farklı bir fıtratı ve Saidciği devreye sokuyor ve Risale-i Nur’un vazifesini yaptırıyor.

Rolleri ve pozisyonları ile Saidciklere yol açanlara ne mutlu!
Tıpkı Said Nursi gibi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
9 Yorum