
Prof. Dr. Şadi EREN
Radikal Bir Akım: Hariciler
Hariciler, Hazreti Ali döneminde meydana gelen Sıffin savaşından sonra ortaya çıkan bir ekoldür. Hazreti Ali ve Muaviye taraftarları arasında meydana gelen bu savaşta, Muaviye taraftarları yenileceklerini anlayınca mızraklarının ucuna Kur’ân sayfaları takarlar, "Aramızda Kur’ân hakem olsun" derler. Bunun üzerine çatışmalar durur, görüşmeler başlar.
İşte bu "hakem olayından" sonra bir kısım insanlar "Sen insanları hakem olarak kabul ettin. Hâlbuki hüküm ancak Allah’ındır" diyerek Hazreti Ali’nin saflarından ayrılırlar.[1] Bunlara "hariciler" denir.
Âyetten muktebes "Hüküm ancak Allah’ındır"[2] cümlesi haricilerin sloganı haline gelir. Hatta bir gün Hazreti Ali halka hitap ederken haricilerden biri kalkar, "Ey Ali! Allah’ın dinine insanları ortak kıldın. Hüküm ancak Allah’ındır" der. Bunun üzerine her taraftan "Hüküm ancak Allah’ın!", "Hüküm ancak Allah’ın!" sesleri yükselir. Hazreti Ali buna mukabil şöyle der: "Hak bir söz. Fakat bununla batıl murat ediliyor."[3]
Bir gün Hazreti Peygamber (asm) ganimet dağıtırken biri çıkar, "Ya Muhammed, adil ol! Adaletle dağıtmadın!" der. Kıpkırmızı olan Hazreti Peygamber "Ben adil olmazsam daha kim adil olur?" der ve şunu bildirir: "Dikkat edin, bunun neslinden (bu cinsten) ilerde bir kavim zuhur edecek. Okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkacaklar."[4]
İşte hariciler bu hadisin çizdiği çerçevede insanlardır. İslâm kahramanı Hazreti Ali’yi bile tekfirden çekinmemişlerdir. Aslında ibadete düşkündürler. Hazreti Peygamberin tarifiyle, "Sizden biri onların namazı yanında kendi namazını, onların orucu yanında kendi orucunu küçük görür. Lakin onların imanı boğazlarını aşmaz."[5] Şatıbî’nin yorumuyla, yani okuduklarını anlamazlar.[6]
Hazreti Ali, İbn-i Abbas’ı haricilere elçi olarak gönderir. Onlar "Hüküm ancak Allah’ın!" dediklerinde İbn-i Abbas: "Evet der, hüküm ancak Allah’ın. Fakat Allah karı-koca arasındaki geçimsizlikte hakem tayinini istemiştir.[7] Keza, ihramlı iken avlanan hakkında yine hakem tayin etmiştir.[8] Dolayısıyla karı-koca ve av meselesinde hakem tayin etmek mi önce gelir, yoksa ümmeti ilgilendiren bir meselede mi?"[9]
Hariciler genelde çöl Araplarıdır. İslâm öncesinde fakir bir halde yaşamışlardır. Çölde yaşamaya devam ettiklerinden İslâm’a girince de ekonomik durumları iyileşmez. Bunların fikirleri basit, tasavvurları dardı. Bu yüzden dinde mutaassıp, muhakeme-i diniyede noksan idiler. Çabuk öfkeleniyorlar, kolaylıkla infiale kapılıyorlardı. Yaşadıkları çöl misali sert tabiatlı, katı kalpli idiler.[10]
Hariciler, mücadelelerini dâhili yapmışlar, gayr-i Müslimler yerine Müslümanlarla uğraşmışlardır.[11]
-Hoşgörüsüzlük,
-Fanatiklik,
-Kendinden olmayanlara kapıları kapatmak,
-Kaba kuvvete, şiddete başvurarak politik değişmeyi etkilemek,
-Dar kafalılık bunların en belirgin özelliklerindendir.[12]
Hariciler her günahı küfür olarak kabul ederler. Büyük günah işleyenlerin ebedi cehennemde olacağını söylerler.[13] Onlara göre küfür- iman ortası yoktur.[14] Amelin imandan bir cüz olduğunu söylerler. Müşrikler ve kâfirler hakkında inen âyetlerin zahiri manalarından hareketle hüküm çıkarırlar.[15] Mesela, "Ona bir yol bulan için beytullahı haccetmek Allah’ın insanlar üzerinde hakkıdır. Kim de inkâr ederse, şüphesiz Allah âlemlerden müstağnidir"[16] âyetiyle, haccetmeyenin küfrüne hükmederler. Hâlbuki hüküm hac yapmayana değil, onu inkâr edenedir.[17]
Keza, "Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyenler, kâfirlerin ta kendileridir"[18] âyetiyle fasıkın mü’min olmadığına delil getirirler.[19] Hâlbuki Allah’ın indirdiğini tasdik etmeyenin küfründe niza yok ise de her günahkâra küfür damgası basılması hiç de uygun değildir.
Üstteki âyetle ilgili şu gibi noktalara dikkat çekilmiştir:
-Bu âyet esas itibariyle Yahudilerle ilgilidir. Fakat itibar sebeb-i nüzulün hususiliğine değil, lafzın umumi oluşunadır.[20]
-Allah’ın indirdiğiyle inkâr ederek hükmetmeyenler kâfirdir. İkrar ederek hükmetmeyenler ise zalim ve fasık olurlar.[21]
-Hamdi Yazır, âyeti "Kim O’nun hâkimiyetini tanımazsa" şeklinde açıklarken,[22] Bediüzzaman, "Kim O’nun indirdiğini tasdik etmezse" tarzında yorumlar.[23] Mehmed Vehbi Efendi ise, "Bilkülliye inkâr ve hükm-ü ilahi olduğunu redle beraber hilafıyla hükmederse kâfir olur" manasını verir ve şöyle devam eder: "Eğer âyetten maksat bu olmazsa Kur’ân’ın hilafında bir şey irtikâp edenlerin kâfir olmaları lazım gelirdi. Hâlbuki hak olduğuna imanla beraber hilafını irtikâp küfür değildir ve olamaz. Çünkü bilumum günahlar Kur’ân’ın hilafıdır. Günahtan hali bir fert tasavvur olunamaz. Eğer her günah irtikâp eden kâfir olsa, âlemde mü’min bulunmamak lazım gelir, bu ise batıldır."[24]
Kanaatimizce şu nokta da mühimdir: "Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyenler, kâfirlerin ta kendileridir" âyetinden sonra,
"Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyenler, zalimlerin ta kendileridir"
ve "Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyenler, fasıkların ta kendileridir"[25] hükümleri de vardır. Buradan hareketle şunu söyleyebiliriz:
Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyenlerin bir kısmı kâfirlerdir, bir kısmı zalimlerdir, bir kısmı da fasıklardır. Mümin, zulüm işlemekle zalim, günaha girmekle fasık olur ama kâfir olamaz. "Kâfirler, zalimlerin ta kendileridir"[26] hükmü bu noktada dikkat çekici bir ifadedir. Yani, kâfir aynı zamanda zalimdir, hatta en büyük zalimdir. Fakat her zalim, kâfir değildir.
"Şüphesiz münafıklar, fasıkların ta kendileridir"[27] âyetinde de benzeri bir üslûb vardır. Yani, münafıklar aynı zamanda fasık insanlardır. Fakat her fasık münafık değildir.
İslâm tarihinde ilk misallerini asr-ı saadette gördüğümüz harici tipler, sonraki devirlerde de kendini göstermiştir. İslâm içinde fanatik akımları yeni haricilik olarak görebiliriz. Önüne gelen herkese kâfir damgası basan, mücadelesini Müslümanlarla yapan bu tipleri, -her ne kadar isimleri harici olmasa da-, günümüzde de görebilmek mümkündür. Bediüzzaman’ın dediği gibi “Tebeddül-ü esmâ ile hakâik tebeddül etmez.”[28] Yani isimlerin değişmesiyle gerçekler değişmez.
[1] Muhammed Bin Abdulkerim Şehristani, el-Milel ve'n-Nihal, Tashih ve Ta'lik: Ahmed Fehmi Muhammed, Daru'l- Kütübi'l- İlmiyye, Beyrut, 1992, s. 106-07; Ebu'l- Hasen Eş'ari, Makalatu'l- İslâmiyyin, Mektebetu'l- Asriyye, Beyrut, 1990, I, 167-168; İbn Teymiye, et-Tefsiru'l-Kebir, II, 8-9; Şatıbî, el-Muvafakat, III, 292; Ebu Zehra, Tarihu'l-Mezâhibi'l- İslâmiye, I, 65
[2] En'am, 57; Yusuf, 40, 67
[3] Şehristani, el-Milel ve'n-Nihal, s. 107 (dipnotta).
[4] Buhâri, Megazi, 61; Müslim, Zekât. 144-146; İbn-i Hanbel, III, 4
[5] Buhâri, Menakıb, 25; Müslim, Zekât, 147; İbn Mace, Mukaddime, 12
[6] Şatıbî, el-İ'tisam, Daru'l- Kütübi'l- İlmiyye, Beyrut, 1995, s. 403
[7] "Eğer karı-koca arasının açılmasından korkarsanız, erkeğin ve kadının ailelerinden birer hakem gönderin" ayetine işarettir. Nisa, 35.
[8] Maide, 95
[9] İbn-i Kayyim, İ'lamu'l-Muvakkiin an Rabbi'l-Âlemin, I, 163; Şatıbî, el-Muvafakat, III, 292
[10] Bkz. Ebu Zehra, Tarihu'l- Mezâhibi'l- İslâmiye, I, 68-69
[11] Taha Akyol, Haricilik ve Şia, Kubbealtı Neş. İst. 1988, s. 97
[12] Fazlurrahman, İslâm, s. 234
[13] Eş'ari, Makâlâtu'l-İslâmiyyîn, I, 167-168
[14] Taftezani, Şerhu'l-Akâid, s. 140-141
[15] Bkz. Şatıbî, el-İ'tisam, s. 404; Talat Koçyiğit, Hadisçilerle Kelâmcılar Arasındaki Münakaşalar, TDV. Yay. Ankara, 1989, s. 37-39
[16] Al-i İmran, 97
[17] Ebu Zehra, Tarihu'l- Mezahibi'l- İslâmiye, I, 71-73
[18] Maide, 44
[19] Âlûsî, Ruhu'l-Meani, VI, 145
[20] Râzî, Mefatihu'l-Gayb, XXII, 5
[21] Maverdi, en-Nüket ve'l- Uyun, (Tefsiru'l- Maverdi), Daru'l-Kütübi'l-İlmiyye, Beyrut, 1992, II, 43. (İbn-i Abbastan naklen)
[22] Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, III, 1690
[23] Nursî, Asar-ı Bediiyye, s. 419
[24] Mehmed Vehbi, Büyük Kur’ân Tefsiri (Hülasatu'l-Beyan), Üçdal Neş. İst. III, 1231
[25] Maide, 45 ve 47
[26] Bakara, 254
[27] Tevbe, 67
[28] Said Nursî, Asar-ı Bediiyye, s. 491
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.