Elif GÜNEŞTEKİN

Elif GÜNEŞTEKİN

Rızık

“Rızık, bekaya sebeptir. Beka, tekerrür-ü vücuttan ibarettir.“ (Asa-yı Musa)

Tekrar edilenlerin merkezi, rızıktır.

Bu asırda karşılaştığımız sorunlardan biri de; tekrar edilen şeylerin sıkıntı, usanç ile karşılanıp, şikayete dönüşmesidir. Şikayetleri, şükre dönüştürmek için tanımak ve bilmek lazımdır.

Misal, verilen veya gönderilen rızıkların habercisi olan unsurlar…

Bu unsurlar Hava, Su, Nur, Ateş, Toprak olup hazine-i gaybdan mahsuller ve meyveler getirmekle vazifedardırlar.

Birbirine girift olmuş bu unsurlar faaliyetleriyle her vakit Hâlıkının izni dahilinde rızıkları dağıtma memurları olarak, onlar dahi şükürlerinin kaynağı olan bu vazifeleriyle rızıklandırılmışlardır.

Bu cihetle dar düşünceden çıkıp; düşüncemizi, fikrimizi genişleterek rızkın yemek, içmekten ibaret olmadığını, bu unsurların faaliyetlerinde gösterdikleri iştiyaktan görüp fehmedebiliriz.

Bekaya sebebiyet verecek her şey rızıktır.

Rızık, bizden vazifeyi üstlenmemizi ister.

Hava, nasılki vazifedarlığıyla rızkına kanaat eder. Aynen insan da, ona verilmiş hareket metodu ile rızkına kanaat etmelidir.

Peki insana nasıl hareket metodu verilmiştir? Bunu tanımlamak için en küçük vücutlardan mikroba bakalım.

Mikrop her girdiği ortama uygunluk sağlayacak bir hareket tarzı bulur. Vazifedarlık hareketi, rızkına şükrünün ifadesidir.

Metal üzerinde dahi üreme ve çoğalma göstermekle rızkın çeşitliliğini gösterip okutmaktadır. Mikrobun değişik ortamlarda gösterdiği faaliyetiyle, eşyayı iyi tanıdığı görülmektedir. 

Evet mikrop karşıyı tanıyıp, hareket biçimini oluşturup, rızkının peşine düşer.

Mikrop diye tanımlanan en küçük yapıların dahi şikayeti ortadan kaldıracak bir düstur ile hareketi gözlenmektedir.

“İyi geçinin“ düsturu…

Vücud, intizam, menfaat, vaziyet ile tasarruf eder.

Bu hakikatla rızıklanan mikrop; vazifesinin hakkını verip, onu okuyan insanın rızkı olur. Ve insanın ibadet kalitesinin artmasına vesile olur. Evet mikrop denilen o gözle görülmeyen vücudlar;
“bir mikrop, en cebbar bir zâlimi kabre sokar.“ (Mektubat)
“seyyidinin havliyle, emriyle…” (Mektubat)

Emir ile vazifesini yapar, rızkına razı olur.

Üstadımın şu sözleri, “Şimdi ey biçare câhil, gafil, muannid, muattıl! Bu hakikat-ı uzmâyı ne ile tefsir edebilirsin?” (Âsa-yı Mûsa) tahattur ettirilir.

Mikrop, çeşitli hastalıkların çıkmasına vesile olandır. Bazen de hastalık yerine lezzetler oluşturur.

Bunlardan bazıları organik maddelere karşı etki yaparak 'mayalanma'ya yol açarlar.

Bu cihetle mikrop, bizi en iyi tanıyan mahluklardır.

Mısal grip, kızamık, verem vs.

Ya da sütün peynir ve yoğurt haline gelmesi hep bu çeşit mikropların sayesinde olur.

Bunlar rızkını arayıp bulan vazifedar memurlardır. Rızkımızı aramayı unuttuğumuz gaflet vakitlerimizden uyandıran şükür sebeplerimizdir.

“Musibete şükür ise, musibetteki sevab ve uhrevî ve dünyevi faideleri içindir.“ (Şualar)

Evet mevcudatta unsurlar paket sistemi ile rızıklar getirmekte, biz o paketleri istenilen şekilde alıp, tanıyamadığımız vakit Rezzak esmasının tecellisinden mahrum kalıyoruz.

Havayı teneffüs, bir paket sistemidir.

O vakit Rahman ve Rahim olan Allah’ın (cc) yarattığı mevcudatla iyi geçinmek, nizam ve adalet ile davranıp hakkını vermek, bize o hava unsurunun içindeki rızkı ulaştırır.

Çünkü; “Rahman nizam ve adalete, Rahim de haşre delalet eder.“ (İşarat’ül İcaz)

Rahman, Rezzak manasında olduğu için herşey rızka bakar. Rızkına göre vazife alır.

Hâlık yoktan icad eden, Rezzak ise vazifedarlığına göre icadını kullandırır.

Nizam ve adaleti veren, haşrin olduğunu sonsuz nimetlerinde gösterir. Hakiki Rızık odur ki; Hâlıkın’dan istediğin sana verildiğinde, verileni istenilen şekilde kullanmaktır. İşte huzurun tanımı: “Oh Elhamdulillah…”

Bediüzzaman, “Elhamdüllah, tevhide işarettir. Hilkatin gayesini tasavvur etmeye işarettir” der. Bu da şu lambayı yaktırır. Bize istediğimizin verilmesi vazifedarlığımızın görünümü içindir.

Soluduğumuz havadan, oturduğumuz eve, okuduğumuz kitablara vs. verilenleri, onları kullanma şartlarımız ile bütünleşmesi vazifedarlığımızı yansıtır.

Misal Hz. Süleyman gibi... Hevasını bırakıp havaya binme sırrı; verileni, istenilene göre kullanımındandır. İnsan; zemin mevcudatına tasarruf edebilecek cihazatlarla donatılıp gönderilmiştir. Mevcudattan Hâlıkını bilip, vücut mertebelerinde O’nun izniyle hareket kabiliyetini kazanabilir.

Yukarıda bahsi geçen mikrop gibi…

Bizi tanıyıp hareket metodunu geliştiren bir mikroorganizma…

Sistemde çeşitlilik kazanıp vücud bulması bu sırdandır.

Karşıyı tanımlayıp ona göre davranmak her hak sahibine hakkını vermek olmalı…

Farklılıkların bize kazanım olduğu, istidadımızın çeşitliliği ve ona göre kabiliyetlerimizin inkişafına medar olması olan insanın hilkatı, fıtratı ile bütünlük kazanarak yani Hâlık’ın ve Rezzakın verdiğini kullanma neticesi, şükür olmalıdır.

Her doğan insan hilkat ile yaratılır, fıtrat ile gelişir. Misal şefkat her insanın hilkatinde var, lakin her insanın fıtratına göre derece kazanır.

Hâlıkın bizden istediği şefkat, hilkatimizde derc edilmiştir. Annenin yavrusuna olan şefkati gibi...

Rezzakın istediği şefkat; Allah’ın (cc) merhametinden fazla merhamet edilmez kaidesiyle ”aşma-taşma“ ile yoğrulacak bir fıtrat oluşumudur.

Annenin çocuğunu sabah namazına kaldırması veya kaldırmaması gibi…

Rezzak esması maddi mideye baktığı gibi hisler, latifeler vs olan manevi midelerimize de bakar.

Hâlık, merakı verdi. Rezzak, merakını besledi. 

Risale-i Nurda Yedinci Şua Ayet’ül Kübra eseri Hâlıkını aramak olan hilkatını hatırlatmak için, Rezzak esması bu eseri okuyana her yerde Rabbini aramak iştiyakını çıkartmasını hedefleyen bir sistemdir. Bu sistem, okuyanın rızkıdır.

“Kâinattan Hâlık'ını soran bir seyyahın müşahedatıdır.“ (Şualar)

Risale-i Nur; okundukça hilkatini hatırlatan, Rabbine şükrünü arttıran bir eserdir. Hele ki Risale-i Nur çalışmaları vazifesini daima hatırlatır.

Risale-i Nur’da “İnsan da, bir şükür fabrikası olur“ cümlesi vazifemizin rızkı şükür olduğunu teyid etmektedir.

“Mevcudat, müdrik ve Âlimin malıdır” der Bediüzzaman.

Zaman içinde her vakit tazelenen cihazatlarımız her mekana uyum sağlayan aletlerimiz ile mevcud bulunduğumuz her ortamda bir halife vaziyetini almak insanın vazifesi olmalıdır. Halife mahlukatla bağlantılı olandır. Yaradandan dolayı sevmek hakikati olsa gerek.

Bu cihetle dostane olan her şey seninle vardır.

Yoksa dost olmadığın herşey sana düşman, olmamasını arzu ettiğin hatta yok saymandan oluşan şikayetlerin halife-i zemin olan insanın hilkatine zıt değil midir?

İnsanın asli vazifesi; “Zemin mevcudatına tasarruf etmek.” (Asa-yı Musa)

Tasarruf, isteyene verilecek ilimden gelir. Hâlıkını bilmek, Rezzakını tanımak istersen rızıklandıklarınla tasarruf etmeyi öğrenmek en kısa ve en hakikatli yoldur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.