Şerh ve İzah Zarureti-II

Bir baba veraset yoluyla evladına bıraktığı servetin aynı kalmasını değil, ziyadeleşmesini isteyeceği fıtri bir talep olarak nitelendirilmektedir. Aynen öyle de, veraset yoluyla bizlere intikal eden nurlu sermayenin aynıyla nakledilmesi sadakate bir alamet değil, akledilerek istihraç, istinbat ve istihsal edilmesi, ilim ve marifete mazhariyetin bir delili olarak değerlendirilmektedir.

Evet, ilim ve marifette derinlik ve ihtisas ziyadeleştikçe iltibaslar ile iktibasların azaldığı, dirayete medar istihsallerin arttığı müşahede edilmektedir. Bu iddiayı ispata nurlu külliyattan onlarca delil getirmek mümkündür. Mesela, Risale-i Nur’da, Kur’an’ın üçten birisi haşir ve ahiret ile ilgili olduğu bildirildiği halde, bu ayetleri iktibas ederek (alıntılayarak) rivai bir haşir risalesi telif etmek yerine, birkaç ayetin iktibası ile haşrin vukuuna dair yetmiş sayfa dirai bir risalenin telif edilmesi, bu iddianın ispatına kâfi olduğu düşünülmektedir...

O halde tevarüs sırrıyla ulaşılan mesail-i imaniye aynıyla nakledilmeden önce, tekrar betekrar akledilmesi, mana ve maksad yönüyle yeniden istihsal edilmesi, yani tefekkür ile özgün fikirlerin üretilmesi, tahkik mesleğinin nurlu semereleri olarak görülmektedir.

Risale-i Nurların şerh ve izahını ‘ehliyet ve vukufiyet’ gibi bir kısım vasıfların varlığı ile takyid etmek yerine mutlak manada reddetmek; muhterem müellifin “…bazen izah ve tafsile muhtaç kalmış” müsaâdelerini görmemek, hususi bir ‘tarzı’ cemaatin umumuna ait ‘farz’ bir vazife gibi telakki edilmesini istemek demektir.

Eserlerin izahını reddetmek; hikmet denilen ve bütünüyle hayır olan nurlu meyvelerin istihsaline set çekmektir.

Eserlerin izahını reddetmek; yoruma kapalı ve kendi içinde sıkıntılı ‘selefi bir anlayışı’ nurlu daire içine taşımak demektir.

Eserlerin izahını reddetmek; hubb-u nefisten ve hasr-ı fikirden haber veren ve nizayı tevlid eden hususi bir kanaati tamim etmektir.

Eserlerin izahını reddetmek; ifadenin belagatinden telezzüz ile iktifa etmek, anlamaya önem vermemek, manayı ehemmiyetsiz görmektir.

Eserlerin izahını reddetmek; zamanın mühim ve hakikatli bir âlimi olma beşaretinin ‘anlama’ şartına bağlandığı gerçeğini reddetmektir.

Eserlerin izahını reddetmek; Kur’ani hakikatleri hayatımıza aksettirmek yerine, sadece uzaktan seyretmeye ve methetmeye izin vermektir.

Eserlerin izahını reddetmek; lafız eksenli sevap hedefli okumaları; mana merkezli, marifetullah ve maksad hedefli ilmi okumalara tercih etmek demektir.

Eserlerin izahını reddetmek; cehaletin veledi olan taklidi kabullerin artmasına zemin ihzar etmek, muhakkik ve müdakkik insanların yetişmesini istememektir.

Eserlerin izahını reddetmek; dolaylı olarak eserlerin anlaşılmasını engellemek, elfazı yüceltmek, manayı küçümsemek veya lafız ile mana arasına duvar örmektir.

Eserlerin izahını reddetmek; muhit ve külli bir hakikat olan tecdid-i diniye vazifesini dar bir zaman ile sınırlamak, teceddüt ihtiyacının şümulünü anlamamak demektir.

Eserlerin izahını reddetmek; aklın inkişafını engellemek, muhakeme-yi akliyeden mahrum bırakılan bir cemaati ‘harici yönlendirmelere’ açık hale getirmektir.

Eserlerin izahını reddetmek; ‘Kur’an bize yeter’ iddiasını gündeme getiren, tefsirleri, müçtehidleri ve mezhepleri reddeden ‘mealci güruhun’ düştüğü hatanın benzerine düşmektir.

Eserlerin izahını reddetmek; şerh ve izahların nurlu eserlere gölge olacağını söylemek, nurunu Şems-i Kur’an’dan alan kamer misal bir hakikat manzumesini üflemekle sönecek zayıf bir mum ışığı zannetmektir.

Eserlerin izahını reddetmek; hitab-ı ezeli Kur’an-ı Kerim’i tefsir eden bir eserin şerh ve izahını mutlak manada reddetmek; “ihsan-ı ilahiden fazla ihsan ihsan değildir, her şeyi olduğu gibi tavsif etmek gerektir”, düsturuna muhalefet etmektir.

Hâsıl-ı kelam; esma-i ilahiye, sıfat-ı rabbaniye ve şuunat-ı zâtiye gibi en dakik mesail-i Kur’aniye ile kader ve haşir gibi en derin erkân-ı imaniyeden bahseden, asırlardır müzminleşmiş dertlerin devalarını gösteren bir eseri; İslamiyet ile bağları kesilmiş, celladına âşık edilmiş, dinden arındırılmış bir eğitim ile zihin ve his dünyaları kirletilmiş nesillerin, usul ve metod öğretilmeden ellerine tutuşturulan kitaplarla manevi ihtiyaçlarını tümüyle karşılayacaklarını beklemek günümüz gerçekleri ile örtüşmemektedir.

İlme ve ihtisasa ehemmiyet vermemek, hayatlarını nurlu eserleri anlamaya vakfetmiş, ilim ve marifette derinleşmiş kişileri bir kenara itmek, külli hakikatlerin şerh ve izahını ehliyetsiz insanların insafına terketmek, arayış içinde olan gençleri vitrinleri şaşaalı ve parlak, niyetleri meçhul ve muğlak bir kısım “nevzuhur grupların” kucaklarına itmektir...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
42 Yorum