Serdar BİLGİN

Serdar BİLGİN

Risale-i Nur’da Teavün kavramı

Geçen yazımızda “hayat-i içtimaiye” üzerinde durmuştuk.  Bugün “teavün” kavramının kâinata ve insana bakan yönü üzerinde duracağız inşallah. Yüzeysel, sığ bir çalışma oldu ancak kavram üzerinde derin çalışmalar yapmak isteyenler için bir adıma ve ilhama vesile olabileceği umudunu taşıyorum. Tevfik Allah’tan.

1-Hazırlık Dersi

İkinci Hakikat:

Bu mütemadiyen çalkanan inkılâplar ve tahavvülâtlar içinde vücudunu ve hizmetini ve zîhayat ise hayatını muhafazaya ve vazifesini yerine getirmeye çalışan mahlûkatta, kuvvetlerinin bütün bütün haricinde bir teavün hakikati görünüyor.

Meselâ, unsurları zîhayatın imdadına, hususan bulutları, nebatatın mededine ve nebatatı dahi hayvanatın yardımına ve hayvanat ise insanların muavenetine ve memelerin kevser gibi sütleri, yavruların beslenmelerine ve zîhayatların iktidarları haricindeki pek çok hâcetleri ve erzakları, umulmadık yerlerden onların ellerine verilmesi, hattâ zerrât-ı taamiye dahi hüceyrat-ı bedeniyenin tamirine koşmaları gibi, teshir-i Rabbânî ile ve istihdam-ı Rahmânî ile hakikat-i teavünün pek çok misalleri doğrudan doğruya, bütün kâinatı bir saray gibi idare eden bir Rabbü'l-Âlemînin umumî ve rahîmâne rububiyetini gösteriyorlar.

Evet; câmid ve şuursuz ve şefkatsiz olan ve birbirine şefkatkârâne, şuurdarâne vaziyet   gösteren muavenetçiler, elbette gayet Rahîm ve Hakîm bir Rabb-i Zülcelâlin kuvvetiyle, rahmetiyle, emriyle yardıma koşturuluyorlar.

İşte, kâinatta câri olan teavün-ü umumî, seyyarattan tâ zîhayatın âzâ ve cihazat ve zerrât-ı bedeniyesine kadar kemâl-i intizamla cereyan eden muvazene-i âmme ve muhafaza-i şâmile; ve semâvâtın yaldızlı yüzünden ve zeminin ziynetli yüzünden tâ çiçeklerin süslü yüzlerine kadar kalem gezdiren tezyin; ve kehkeşandan ve manzume-i şemsiyeden tâ mısır ve nar gibi meyvelere kadar hükmeden tanzim; ve güneş ve kamerden ve unsurlardan ve bulutlardan tâ bal arılarına kadar memuriyet veren tavzif gibi pek büyük hakikatlerin, büyüklükleri nisbetindeki şehadetleri, kâinatın şehadetinin ikinci kanadını ispat ve teşkil ederler. (Tarihçe-i Hayat/Kastamonu Hayatı s:457--Şuâlar/Yedinci Şuâ/Âyetü'l-Kübra/On Sekizinci Mertebesinde s:195--Asâ-yı Mûsâ/İkinci Kısım/Hüccetü'l-Bâliğa Risalesi s:173)

2-İlk Söz

“Allah’ın en sevdiği amel, aç olan bir muhtaca yemek yedirmek veya onun bir borcunu ödemek ya da onun bir sıkıntısını gidermektir. (Câmiü’s-Sağîr, No: 120 / Hadis-i Şerif Meâli)

Malumunuz kâinat büyük bir insan, insan küçük bir kâinattır. Hilkatin en yüksek gayesi ve fıtratın en yüce neticesi olan iman-ı billâha ulaşmak, insanı ya da kâinatı okumaktan geçer.

İnsan da kâinat da hikmetler ile donatılmıştır. Teavün kavramı da bu hikmetlerden biridir. Risale-i Nur, bu hikmetlere Allah’ın isimlerinin tecellisi olarak bakar ve teavün kavramını, “Allah’ın Rahman isminin “şefkat ve merhamet” olarak insanda tecelli bulması ve esmâ-i İlâhiyeye bir ayna olması” şeklinde tanımlar.

Râhim ve Hakîm olan Allah; rahmetiyle, kuvvetiyle, emriyle kâinattaki bütün varlıkları şefkatkârâne şuurlu bir şekilde birbirlerinin yardımına koşturur. Kâinattaki bu mükemmel düzen ve intizam, maddi cihette tıpkı bir fabrikanın çarkları gibi birbirine güç veren, manevi cihette şefkatkârâne bir yardımlaşmanın bir neticesidir. Hazırlık dersinde de okuduğumuz üzere Risale-i Nur, kâinattaki bu umûmî yardımlaşmayı tefsir ve tedris eder, “teavün hakikati”ni sünnetullah” yasası olarak tanımlar, kâinatta vuku bulan “teavün hakikati”ni okuyarak insana yönelir. Kâinattaki bütün varlıklara karşı “teavün düsturu”nu, düstur-u cidal yerine "düstur-u teâvünü" esas tutar. Düstur-u teâvünü; tıpkı kâinattaki bütün unsurların Rabb-i Zülcelâlin kuvvetiyle, rahmetiyle, emriyle yardıma koşturulması gibi insanların da birbirinin imdadına koşturulması olarak ifade eder. Bu açıdan teavün kavramı; “tesanüd, uhuvvet, ittifak” kavramları ile doğrudan ilişkilidir.

3-İzah

A- Sözlükte Anlamı

Teavün kavramı İslam Ansiklopedisi’nde “yardımlaşma, dayanışma anlamında bir ahlâk terimi”, Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü’nde ve Şemsettin Sami’nin Kamus-ı Türki’de ise “yardımlaşma” anlamında kullanılır.

“Teâvün” kavramının aslı “avn” fiilidir. Bu da sözlükte yardım etmek demektir. Aynı kökten gelen “teâvün ve muâvene”  karşılıklı yardımlaşma demektir. “İâne ve maûnet” de yardım etmek manasında kullanılır. Yardım eden kimseye “muîn”, birinden yardım istemeye “istiâne”, kendisinden yardım istenene de “müsteân” denir. (İbni Manzur, Lisânu’l Arab, 14/269-270)

Teavün kavramının sözlükte karşılıklı yardımlaşmak ve birbirine muavenet etmek anlamını karşıladığını, kelimenin kökünün “avn” fiili olduğunu, bu fiil kökü ile çekimlenmiş “yardım etme anlamını karşılayan” dört kelime olduğunu görüyoruz.

s1.jpg

B- Risale-i Nur’da Anlamı

Teavün kavramının Risale-i Nur’da ağırlıklı olarak genel anlamda kullanıldığını görüyoruz.  Bu açıdan kavram “denge, düzen ve karşılıklı yardımlaşma” anlamlarını ihtiva etmektedir.

s2.jpg

Kelimelerin Dağılımı

AVN (10)
Mesnevî-i Nuriye/(s:15)
Mektubat/(s:201)
İşârâtü'l-İ'câz/(s:360)
Sikke-i Tasdik-i Gaybî/(s:38)
Barla Lahikası/(s:80, 277, 345)
Tarihçe-i Hayat/(s:183, 803)
Emirdağ Lahikası/(s:602)

TEAVÜN (70)

MUAVENE (120)

İANE  (8)

Sözler/(s:406)
İşârâtü'l-İ'câz/(s:43,44,45,48)
Nokta Risalesi/(s:230)
Münâzarat/ (s:445)
Muhâkemat/(s:157)

MAUNET (0)

MUİN (10)
Sözler/(s:76, 271,731, 987)
İman ve Küfür Muvazeneleri/(s:151)
Barla Lahikası/ (s:54, 415)
Mektubat/(s:320)
Asâ-yı Mûsâ/(s:291)
Nur'un İlk Kapısı/(s:50)

İSTİANE (20)
İşârâtü'l-İ'câz/ (s:44, 55, 260)
Şuâlar/(s:753,755, 756,761, 823)
Sikke-i Tasdik-i Gaybî/(s:353)
Sözler/(s:74, 76, 449, 484)
Barla Lahikası/(s:72, 113)
Emirdağ Lahikası/(s:473, 576)
Mektubat/(s:563)
İman ve Küfür Muvazeneleri/(s:125)
Nur'un İlk Kapısı/(s:152)

MÜSTEAN (3)
Mektubat/(s:709)
Sikke-i Tasdik-i Gaybî/(s:352)
Mektubat/(s:562)

Kâinatı Okumaya Dönük Anlamı (Düstur-u külli, düstur-u İlahi, fıtri, umumi, kanun)

“Kesin olarak inananlar için yeryüzünde ayetler vardır. Kendi nefislerinizde de öyle. Görmüyor musunuz?”   (Zâriyât 20-21)

“Medar-ı hayat olan düstur-u teavün ezharun mine'ş-şems (güneşten daha zahir) olduğu hâlde, nasıl kör oldun, görmüyorsun? Evet, şems ve kamerden tut, ta nebatatın, hayvanatın imdadına; ve hayvanatın, insanların imdadına; ve mevadd-ı gıdaiyenin, semeratın imdadına; hatta taamın zerratı, hüceyrat-ı bedenin tegaddîsi için kemâl-i intizamla koşmaları, bir Rabb-i Kerîmin emriyle bir vazife-i muavenet ve teavün ve uhuvvet olduğunu ve kavînin zaife musahhariyeti olduğunu, kör olmayan görür.” (Nur'un İlk Kapısı s:78)

Risale-i Nur, hayatını muhafaza etmeye ve vazifesini yerine getirmeye çalışan mahlûkatı, istihdam-ı Rahmânî olarak değerlendirir. Teavün kavramını da bu değerlendirme çerçevesinde izah eder ve kavramı; kâinatın heyet-i mecmuasından gelen büyük ve küllî şehadetin ikinci kanadını ispat eden bir hakikat olarak, Rabbü'l-Âlemînin umumî ve rahîmâne rububiyetini gösteren delil, hâtem-i tevhid, sikke-i vahdet olarak açıklar. Bu açıdan kavram; düstur-u küllidir, düstur-u İlahidir, fıtridir, umumidir, kanundur.

Örnek Metinler

Evet, şu teavün kanununa ittibaen, şems, kamer, gece ve gündüz, yaz ve kış taraflarından yapılan yardımlar sayesinde, şu hayvanların erzakını yetiştiren nebatat izn-i İlâhî ile meydana gelir. Hayvanat da emr-i Rabbânî ile beşerin ihtiyacatını yerine getirir. Balarısıyla ipekböceğinin insanlara yaptıkları yardımlar, bu dâvâyı ispat eder.” (Mesnevî-i Nuriye s:27)

Biri, kâinatın heyet-i mecmuasındaki teavün, tesanüd, teânuk, tecavübden tezahür eden sikke-i kübrâ-yı Ulûhiyettir ki, Bismillâh ona bakıyor. (Lem'alar s:171)

İşte, kâinatta câri olan teavün-ü umumî, seyyarattan tâ zîhayatın âzâ ve cihazat ve zerrât-ı bedeniyesine kadar kemâl-i intizamla cereyan eden muvazene-i âmme ve muhafaza-i şâmile; ve semâvâtın yaldızlı yüzünden ve zeminin ziynetli yüzünden tâ çiçeklerin süslü yüzlerine kadar kalem gezdiren tezyin; ve kehkeşandan ve manzume-i şemsiyeden tâ mısır ve nar gibi meyvelere kadar hükmeden tanzim; ve güneş ve kamerden ve unsurlardan ve bulutlardan tâ bal arılarına kadar memuriyet veren tavzif gibi pek büyük hakikatlerin, büyüklükleri nisbetindeki şehadetleri, kâinatın şehadetinin ikinci kanadını ispat ve teşkil ederler.” (Tarihçe-i Hayat s:457-Şuâlar s:195-Asâ-yı Mûsâ s:173)

“Evet, şems ve kamerden, gece ve gündüzden, kış ve yazdan tut, ta nebatat hayvanların imdadına, hayvanlar insanların imdadına, zerrat-ı gıdaiye semeratın imdadına, mevadd-ı taamiye, hüceyrat-ı bedenin imdadına koşup gelmelerine kadar câri olan düstur-u teavünle bütün mevcudat, Kerîm bir Mürebbinin emriyle hareket ettiklerini gösteriyorlar.

İşte, şu kâinat içinde câri olan bu tesanüd, bu teavün, bu tecavüb, bu teânuk, bu musahhariyet, bu intizam, bir tek Müdebbirin terbiyesiyle idare ve bir tek Mürebbînin tedbiriyle sevk edildiğine kat'iyen şehadet eden bu meşhudumuz hikmet-i âmme içindeki inayet-i tâmme ve o inayet içindeki rahmet-i vasia ve o rahmet içindeki rızk-ı âmm ve her müterezzika lâyık bir tarzda rızık vermek, öyle parlak bir hâtem-i tevhiddir ki, bütün bütün kör olmayan görür.”  (Nur'un İlk Kapısı s:97)

İnsanı Okumaya Dönük Anlamı (Tesanüd, Uhuvvet, İttifak)

Müminler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.”(Buharî, Edeb: 21; Müslim, Birr: 66)

İnsan da kâinat gibi ince, sistemli bir denge ve yardımlaşma üzerine bina edilmiştir. Kubbelerde taşlar baş başa vururlar, ta düşmesinler. (Hutbe-i Şâmiye s:605) Kubbenin sağlam olması taşların düşmemesine, taşların düşmemesi de taşların birbirine dayanması ile söz konusu olabilir. Müminler, birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi olmalılar. Kubbeli binalarda birbirine dayanmakla düşmekten kurtulan taşlar gibi (Mesnevî-i Nuriye s:122) sosyal hayatta nokta-i istinad birbirine tutunmadır, ben değil bizdir, teavündür, tesanüttür, uhuvvettir, ittihattır. Sosyal hayatta merhamet, fedakârlık, şefkat ve isâr hasletlerinin vücut bulmasıdır. Bu hasletler; “Ben tok olayım, başkası açlıktan ölse bana ne, sen çalış, ben yiyeyim.” anlayışı yerine “komşusu açken tok uyuyan bizden değildir.” düsturunu içselleştirmeye çalışır. Netice itibari ile sosyal hayatta nokta-i istinad olarak teavün düsturunun alınması, insanlar arasındaki bağı güçlendirir; samimi kardeşliği tesis eder;  huzur ve barışa, sağlam bir kubbeye, birbirlerine kenetlenmiş bir binaya vesile olur.

“Hattâ bir taş, taşlığıyla beraber, kubbeli binalarda ustanın elinden çıkar çıkmaz başını eğer, arkadaşıyla birleşmeye meyleder ki, sukut tehlikesinden kurtulsunlar. Maalesef, insanlar teavün sırrını idrak edememişler. Hiç olmazsa taşlar arasındaki yardım vaziyetinden ders alsınlar!” (İşârâtü'l-İ'câz s:66)

“Teavün” kavramı ile tenasüp ilgisi kurabileceğimiz kelimeler

Teavünden vuku bulan hasletler
Merhamet
Şefkat
Fedakârlık
İsâr

s3.jpg

Tesanüd        Dayanışma
Uhuvvet        Kardeşlik
İttihad Birleşme, kaynaşma
Teşabüh        Birbirine benzeme
Tedahül         İç içe olma, birbirine dâhil olma
Teânuk         Birbirine sarılma
Tecavüb        Birbirine cevap verme

Örnek Metinler

“Dârü'l-Hikmet eczaları, kabil-i imtizac, belki de ihtilât değil. Şahsî meziyetleri vardır. Cemaat ruhu tevellüd etmedi. Ene'ler kavîdir, delinmedi ki, bir "nahnü" olsun. Ben, biz olmadı. Mesailerinde teşarük düsturuyla işe girişildi, teavün düsturu ihmal edildi.

Teşarük, maddiyatta eseri azîmleştirir, fevkalâde yapar. Mâneviyat ve efkârda âdileştirir, belki çirkinleştirir.

Teavün düsturu bunun tamamen aksidir. Maddiyatta cemaate nisbeten pek küçük, fakat yalnız bir şahsa nisbeten büyük eserlere vasıta olur. Mâneviyatta ise, eseri hârikulâde derecesine is'âd eder.” (Tuluât s:362)

“Bir nefer takımda, bölükte, taburda, fırkada birer rabıtası, birer vazifesi olduğu gibi, herkesin heyet-i içtimaiyede müteselsil, revabıt ve vezaifi vardır. Halita şeklinde gayr-ı muayyen olsa, tearüf ve teavün olmaz.

Unsuriyetin intibahı ya müsbettir ki, şefkat-i cinsiyeyle intiaşa gelir ki, tearüfle teavüne sebeptir. Veya menfidir ki, hırs-ı ırkî ile intibaha gelir ki, tenakürle teanüdün sebebidir. İslâmiyet bunu reddeder.” (İşârât s:305)

“Tekâmülde teâvün kanununu bilse, şeriatın vüs'atini, tabipliğini düşünse, ihtilâf imtizaca sebep olur. (Şuâât s:275)

“Mesailerinin tanzimine ve mâbeynlerindeki emniyetin tesisine ve teavün düsturunun teshiline muhtaçtırlar. Bu ihtiyaç da, dinin evâmir-i kudsiyesiyle ve takvâ ve salâbet-i diniye ile olur.” (Lem'alar s:215-Mesnevî-i Nuriye s:211)

"Zekât bir köprüdür ki, Müslüman, kardeşi olan Müslümana muavenet için ondan geçer." Zira me'mûrü'n-bih olan teavün o vasıta iledir. Ve nev-i beşerin heyet-i içtimaiyedeki nizamın sırâtu'l-müstakîmi odur. İnsanlar içinde madde-i hayatın cereyanına rabıta odur. Terakkiyat-ı beşerdeki zehirlere tiryak odur.” (Rumuz s:287)

4-Son Söz

Teavünü temin eden en büyük etken hiç şüphesiz ki imandır. “Teavün”, dinin evâmir-i kudsiyesiyle ve takvâ ve salâbet-i diniye ile olur. Teavün kavramı, kuvvet-i mâneviyeyi temin eden sırr-ı ihlâsın sosyal hayata yansımalarından biridir.

“İşte, ey Risale-i nur şakirtleri ve Kur'ân'ın hizmetkârları! Sizler ve bizler öyle bir insan-ı kâmil ismine lâyık bir şahs-ı mânevînin âzâlarıyız. Ve hayat-ı ebediye içindeki saadet-i ebediyeyi netice veren bir fabrikanın çarkları hükmündeyiz. Ve sahil-i selâmet olan Dârüsselâma ümmet-i Muhammediyeyi (a.s.m.) çıkaran bir sefine-i Rabbâniyede çalışan hademeleriz. Elbette, dört fertten bin yüz on bir kuvvet-i mâneviyeyi temin eden sırr-ı ihlâsı kazanmakla tesanüd ve ittihad-ı hakikîye muhtacız ve mecburuz.”(Lem'alar s:269)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum