Risale-i Nur ve sayısal tevilat

İlginçtir ki, bizzat Kur’an  bizi fe’l ve tefeüle (iyimser yorum) çağırmasına ve sevk etmesine rağmen bazıları bunu falla veya  lanettayin (laanittayin) gelecekten haber vermekle karıştırmaktadır.  Sözgelimi, ayette ‘len yüsibena illa ma keteballahu lena’ buyrulmaktadır. Yani insana Allah’ın yazdığından başkası isabet etmeyecektir. Lakin burada ‘aleyna’ yerine’ lena’ ifadesi kullanılması, bu kaderin müspet ve insan lehine olduğunu göstermektedir.

Gaybiyyat ve gaybdan haber gibi konularda da zihin karışıklığı yaşanıyor. Şüphesiz, mutlak gayb Allah’ın inhisarı altındadır. Gayb ile müteşabihat birbirine benzer. Şöyle ki, usul-u fıkıhçılar demiştir ki, müteşabihat olan hususlar zamanla açılır ve aşılırlarsa muhkemat haline gelirler ve hükmüne geçerler. Gaybi bilgiler tevilata açık olmakla birlikte onların mahiyetleri genellikle ortaya çıktıktan sonra anlaşılırlar. Dolayısıyla gayb da veya gizli saklı olan hususlar da açığa çıktıkça gayb olmaktan çıkacaktır. Gayb boyutu alem-i şahadete tebeddül edecektir. Dolayısıyla külli irade, cüz’i irade meselesi gibi bir de gayb-ı muttali olma hususunda da beşerin cüz’i kudreti vardır. Bundan dolayı gayb-ı mutlak ve gayb-ı mukayyet ayrımı yapılmıştır.  Zaten bu kudreti yani gayba aşina olma kudretini insana bizzat Cenab-ı Hak bahşetmektedir. Dolayısıyla müteşabihat, müteşabihat olmaktan çıkınca muhkemata dönüşür. Keza gayb bilgisi de gayb olmaktan çıkınca maluma inkilap eder. 

Ahirzaman diliminde bizim için geçmişte mutlak gayb olan hususlar kısmen inkişaf olmuş ve ortaya çıkmıştır.  Yağmurun yağması ve anne karnındaki cenin veya çocuğun dişi veya erkek olması gibi mahiyetinin bilinmesi hususları geçmişte gayp perdesi altında saklı iken zamanla şahadet veya malumat alemine taşınmış ve gayb olmaktan çıkmıştır. Şahadet alanına intikal etmiştir. Ahirzamanda sadık rüyalar da metafizik bağlamında böyledir. Baştan beri tevilata karşı çıkan bazı selefilerle birlikte günümüzde materyalist pozitivistler de özellikle din cihetiyle gelen gaybiyat bilgisini veya gaybi işaretleri ret ve inkar ederler.  Tevilata karşı çıktıkları için bazı selefiler zamanla akılları zevahiri kabul etmediğinden inkar cihetine sapmışlardır. Bunlara da İran’daki Ahbarilerin karşılığı olarak usuli selefiler denebilir.

nursi_ebced.jpgRisale-i Nur müellifi geçmişte birçok alimin yaptığı gibi gaybı anlamak ve anlamlandırmak ve üzerine derkenar düşmek için ebced ve cifr denilen ilme başvurmuştur. Peygamberimizin Ahzab Kuşatması sırasında yaptığı gaybi tebşiratı Bediüzzaman da maneviyatın ve metafizik alemin veya  atmosferin kuşatıldığı bir sırada yapmıştır.

Kimileri bunu bir tutarsızlık veya nakise olarak değerlendirmiştir. Zira selefi meşrep bazıları estar el gaybı veya gayb perdelerini açabilmek için ebced tarzı ilimlere başvurulmasını mahzurlu görmüşler ve ebced ve cifri şer’i ilimler arasında saymamışlardır. Bu noktada tartışmalı bir ilme başvurması açısından Bediüzzaman en azından bu yönüyle kınayanların kınamasına maruz kalmış ve dostları da bu hususta ya savunmada kalmışlar ya da susmayı ihtiyar etmişlerdir. Son sıralarda bırakın gaybı yorumlamak için ebced gibi ilimlere başvurmanın meşruiyeti veya  mahzurlu addedilmesi sözgelimi Mesih’in nüzülünü  veya Mehdi’nin zuhurunu savunmak bile zorlu bir hale gelmiştir.

Tevil kapısını sonuna kadar kapatan bazı selefilik türleriyle pozitivist anlayış bu hususta genel algıyı etkilemiş ve yönlendirmiştir. Elbette gerçek selefilik, Mehdi gibi hususlara karşı değildir. Zira temelleri eseriliktir (esere dayanmaktır). Varlık nedenine karşı çıkamaz.  Lakin tevilcilerin Haşevilik olarak adlandırdığı ahbari selefilikten bir de farklı olarak Ehl-i sünnet dairesinde usuli selefilik baş göstermiş ve bunlar arasında olan Reşid Rıza gibi akılcı selefiler Hazret-i Mesih’in inişi gibi hususları tevil altında inkar etmişlerdir (1). Bediüzzaman’ın ebced ilmine başvurmasını yadırgayan Ali Gözütok gibiler de referans olarak İbni Haldun’un Mukaddime’sini göstermektedirler. Mukaddime dini bir kitap değildir. İbni Haldun’un Mehdiyet meselesine bakışı da pozitivistçedir ve sünnetullah ve adetullah kefesi ile ikramullah  kefesini buluşturamamış ve dolayısıyla dengeyi tutturamamış  birisidir ve zülcenaheyn yani iki kanatlı bir müellif vasfını taşımaktan ve böyle anılmaktan uzaktır. Mehdi meselesindeki teşkikatı da buna muciptir. 

Türkiye’de özellikle de Risale-i Nur’la barışık olmayan Kemalistlerin özellikle pozitivist kısmı ve agnostikleri özellikle de Bediüzzaman’ın ebced ve cifre ilgisini yadırgamışlar ve bunu mesleğine ta’n kapısı yapmışlardır. Buna mukabil, gnostik Kemalistler tartışılır olsa da İslam’a ve Museviliğe dayalı sayısal veya dijital tevilata başvurmaktan çekinmemişlerdir.  Aralarında Mutezile gibi seküler zeminde tevilat yapanlar olmuştur. Musevilik gaybın dilini yorumlamak, anlamak ve çözmek için benzeri sayısal formüllere başvurmuştur. Kur’an’da surelerin başlarında yer alan huruf-u mukattaat da onlara bu meyanda bir meydan okuma sayılmalıdır.

Gayb diline aşina bir söyleme karşı çıkan ve bu anlamda pozitivist yaklaşımı benimseyenlerden birisi Ali Gözütok isimli müellif olmalıdır. Kendisi belki de pozitivist olmamakla birlikte Bediüzzaman’a ve gaybi söylemine olan mukabelesi ve muhalefeti pozitivist boyutludur. Bu müellif Müslümanlık ve Nurculuk adlı eserinde Zekeriya Beyaz gibilerine de öncülük etmiştir. Zira, kitabının başlığından da anlaşıldığı gibi Müslümanlık ve Nurculuk birbirine zıt kareler ve kutuplar olarak tasavvur edilmektedir. Kitabında Risale-i Nur ve müellifine yöneltilen en önemli  argümanlar arasında ayetlerin Risale-i Nur’a işaret ettiğine dair istihraçlar ve çıkarımlar ve Risale-i Nur müellifinin ebced ve cifr ilmine başvurmasıdır. Lakin müellif tabii ki burada, ebced ve cifir ilminin ikincil bir önemde değil de sanki mutlak bir kıstas olarak kullanıldığı intibaı uyandırmaktadır. Bu ise Risale-i Nur’un bu husustaki anlayışının tahrifatıdır.

Kemalistlerin bir de gnostik kısmı vardır ki gayb dilinin ve istikbale dair haberlerin anlaşılması için bazı araçlara başvurmaktan çekinmezler. Bunda beis görmezler. 19 meselesi bunlardan birisidir. Esasında, Kur’an’da 19 sayısına atıf vardır. Bu anlamda bu rakamın esrarengiz yönleri bulunmaktadır. Bundan dolayı,  Bahailer 19 sayısını kutsal saymışlardır. Elbette ki onların 19 sayısını kutsamaları bizi onun esrarıyla ilgili bilgimizi artırma çabamızı engellememelidir.

Türkiye’de 19 sayısı ve esrarıyla alakalı öne çıkan isimlerden birisi Cenk Koray’dı ve 19 yaşındaki oğlu bir sinir nöbeti sırasında kafasını cama vurarak şah damarının yırtılması sonucu vefat etmiştir.  Elbette ki Cenk Koray 19 meselesini daha ziyade Mustafa Kemal’le bağlantılı olarak yorumluyor ve meseleye bu zaviyeden alaka duyuyordu (2).  Bunlar gnostik çizgiyi temsil ediyorlar. Burada gnostik dil kullanan Kemalistlerle Bediüzzaman aynı alanda yer alır bir biçimde görülse de esasında Bediüzzaman’ın temsil ettiği zemin ilmi ledün zeminidir ve bu bağlamda gnostisizm biraz da eklektik bir alanı temsil etmektedir. Gnostisizm Nedir? Hakkında Antikçağ yunan felsefesini gizemcilik ve Hıristiyanlıkla kaynaştırmaya çalışan dinsel-gizemci düşüncedir. Bu hususta öne çıkan bir başka isim ise Nur Serter olmuştur (3). Gnostik tarzda vaktiyle metafizik şiirler yazmış lakin ardından tekrar pozitivist çizgiye ve ana damarına geri dönmüştür. Demektir ki pozitivist düşünceye geldiklerinde de bu tarz meselelerle ilgilerini askıya almaktadırlar. Birinde inhiraf ve bidat diğerinde inkar vardır.

Bessam Nihad Cerrar’ın deyimiyle, 19 meselesine Bahai ilgisi ve Ahmed Deadat’ın 19 mucizesi konusunda ilham aldığı Reşad Halife’nin sırat-ı mustakimden çark ve inhiraf etmesi ve Beraat Suresinin son iki ayetini inkara yeltenmesiyle birlikte 19 meselesi veya daha genel olarak Kur’an-ı Kerim’le alakalı dijital veya sayısal tevilat ve yorum meselesi bir dönem kapanma cihetine gitmiştir. Burada 19 meselesiyle alakalı olumsuz görüş beyan eden ve meseleyi Bahailiğe bağlayan yorumlar etkili olmuştur. Gerçekten de Kur’an’da sayısal tevilat veya yorum meselesi sonuçta içtihadi bir meseledir ve inancı güçlendirmek ve kuvayı maneviyeyi ve moralleri yüksek seviyede tutmak için başvurulan bir beşarettir. Bundan dolayı “Zeval-i İsrail: 2022” kitabında Bessam Nihad Cerrar meselenin yeniden gözden geçirilmesini istemektedir. Kimileri Bahailer veya gnostik Kemalistler meseleyle ilgili diye sahayı tümden kapatmaktadır. Bu doğru mudur? Bessam Nihad Cerrar’a göre, doğru değildir. Neden doğru olmadığının tartışmasını da inşallah gelecek yazıya bırakalım.

DİPNOTLAR:
1-İkametü’y Bürhan, Abdullah Muhammed Sıddik el Gimari, Alemü’l kütüb, S:78
2- Murat Bardakçı, Sabah gazetesi 16 Nisan 2007
3- Murat Bardakçı, Pozitivist hanımın metafizik şiirleri, 19 Nisan 2007

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum