Risale-i Nur Lûgatından kelimeler: Ziakıl, zişuur, ziruh, zihayat

Risale-i Nur Lûgatından kelimeler: Ziakıl, zişuur, ziruh, zihayat

Ziakıl, zişuur, ziruh, zihayat ne demek? Ziakıl, zişuur, ziruh, zihayat ifadelerinin anlamı nedir? Risale-i Nur Lûgatından ziakıl, zişuur, ziruh, zihayat kelimelerinin sözlük anlamı nedir? Ziakıl, zişuur, ziruh, zihayat Risale-i Nur'da nasıl geçmektedir?

Zihayat, hayat sahibi manasına gelen geniş bir kavram olup bitkileri, hayvanları, cinleri, melekleri ve insanları kapsamı içine alır. Zira hayat, hem bitkilerde, hem hayvanlarda, hem cinlerde, hem meleklerde ve hem de insanlarda olan bir şeydir.

Zişuur ve ziakıl kavramı, şuur sahibi ve akıl sahibi manalarına gelir; hayata nispetle biraz daha dar ve özel bir alanı vardır. Sadece insanlara, meleklere ve cinlere mahsustur. Hayvanlarda akıl ve şuur melekesi yoktur. Onlar hayatlarını sevki İlahi ile devam ettirirler. Yani Allah hayvanlara şuura bedel, ne yapacaklarını ilham suretinde bildiriyor.

Ziruh ruh sahibi varlıklar anlamına geliyor. İnsanlarda, meleklerde, cinlerde ve hayvanlarda her bir ferdin kendine özgü bir ruhu bulunuyor. Bitkilerde ise kanun-u teşekkül (oluşum prensibi) şeklinde yani genel ve anonim bir ruh bulunuyor. Mesela elmanın kendine özgü oluşum prensibi elma türünün genel ve anonim bir ruhu oluyor. Hatta elmanın kendi içindeki cinsler de ayrı birer ruha sahiptirler.

RİSALE-İ NURDA ZİAKIL, ZİŞUUR, ZİRUH, ZİHAYAT

Hem müfteri, yalancı, itikadsız bir adam, müddet-i ömründe daima en sadık, en emin, en mutekid bir zâtın keyfiyetini ve vaziyetini en müdakkik nazarlara karşı telâşsız göstersin, dâhilerin nazarında tasannuu saklansın? Bu ise yüz derece muhaldir; ona hiçbir zîakıl mümkün diyemez. Ve öyle de farz etmek, bedihî bir muhali vaki farz etmek gibi bir hezeyandır. (Mektubat)

Bahsedeceğimiz noktayı, dünyada hiçbir zîakıl, hakikat olarak kabul etmez ve zerre miktarı insafı olan, "iftiradır" diyecek. (Tarihçe-i Hayat)

Acaba dünyada hiçbir zîakıl, elinde gayet keskin elmas kılınç bulunsa, müthiş bir arslanın veya ejderhanın kuyruğuna hafifçe iliştirip kendine musallat eder mi? (Tarihçe-i Hayat)

Madem Hakîm-i Mutlak israf etmiyor, abes şeyleri yaratmıyor. Ve madem mahlûkatın vücutları zîşuur içindir ve zîşuurla kemâlini bulur ve zîşuurla şenlenir ve zîşuurla abesiyetten kurtulur. Ve madem bilmüşahede o Hakîm-i Mutlak, o Kadîr-i Zülcelâl, hava unsurunu, su âlemini, toprak tabakasını hadsiz zîhayatlarla şenlendiriyor. Ve madem hava ve su hayvânâtın cevelânına mâni olmadığı gibi, toprak, taş gibi kesif maddeler elektrik ve röntgen gibi maddelerin seyrine mâni olmuyorlar. Elbette o Hakîm-i Zülkemal, o Sâni-i Bîzevâl, küre-i arzımızın merkezinden tut, tâ meskenimiz ve merkezimiz olan bu kışr-ı zâhirîye kadar birbirine muttasıl yedi küllî tabakayı ve geniş meydanlarını ve âlemlerini ve mağaralarını boş ve hâli bırakmaz. Elbette onları şenlendirmiş, o âlemlerin şenlenmesine münasip ve muvafık zîşuur mahlûkları halk edip orada iskân etmiştir. O zîşuur mahlûklar, madem ki melâike ecnâsından ve ruhanî envâlarından olmak lâzım gelir. Elbette en kesif ve en sert tabaka, onlara nisbeten, balığa nisbeten deniz ve kuşa nisbeten hava gibidir. Hattâ zeminin merkezindeki müthiş ateş dahi o zîşuur mahlûklara nisbeti, bizlere nisbeten güneşin harareti gibi olmak iktiza eder. O zîşuur ruhanîler nurdan oldukları için, nâr onlara nur gibi olur. (Lem'alar)

Hakikat kat'iyen iktiza eder ve hikmet yakînen ister ki, zemin gibi, semâvâtın dahi sekeneleri bulunsun ve zîşuur sekeneleri olsun ve o sekeneler o semâvâta münasip bulunsun. (Sözler)

Ey bedbaht! Şu hakir, küçük haneyi görüyorsun ki, zîruhla, amelelerle doldurulmuş. Ve biri var ki, bunları her vakit tazelendiriyor, istihdam ediyor. Bak, bu hane etrafında boş bir yer yoktur; zîhayat ve zîruhla doldurulmuştur. (Sözler)

kâinatta bütün zîhayat taifeleri, her biri ve her bir ferdi, her tarafı mu'cizeli birer harika makinedir ki, ustasının, her şeyin her şeyle münasebetini gören ve her şeyin hayatına lâzım bütün şeyleri görüp tam yerinde ona yetiştiren ihâtalı ilminin derin ve ince cilveleriyle kendini tanıttıran Sâni-i Zülcelâlini, hayatlarının lisan-ı halleriyle, ins ve cin ve melek olan zîşuurların kàl dilleri gibi tahiyyelerle alkışlar ve tebriklerle اَلتَّحِيَّاتُ لِلّٰهِ derler. Ve hayatlarının fiyatını, doğrudan doğruya bütün mahlûkatı bütün ahvâliyle bilen Hâlıklarına ubudiyetkârâne takdim ediyorlar ki, Mi'rac Gecesinde, bütün zîhayat namına Muhammed aleyhissalâtü vesselâm, Vâcibü'l-Vücudun huzurunda, selâm yerinde اَلتَّحِيَّاتُ لِلّٰهِ deyip, bütün zîhayat taifelerinin tahiyye ve hediye ve mânevî selâmlarını takdim etmiş.

Evet, âdi bir muntazam makine, intizam ve mizanlı heyetiyle, şeksiz, bir mâhir ve dikkatli ustayı gösterdiği gibi, kâinatı dolduran hadsiz zîhayat makineler de, her birisi binbir mu'cizat-ı ilmiyeyi gösteriyorlar. Elbette yıldız böceğinin ışığına nisbeten güneşin ziyası derecesinde ilmin cilveleriyle o zîhayatlar, usta ve sermedî sanatkârlarının vücub-u vücuduna ve mâbudiyetine pek parlak şehadet ederler. (Şualar)

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum