Risale-i Nur Lûgatından bir kelime: Zuhurat
Zuhurat ne demek? Zuhurat ifadesinin anlamı nedir? Risale-i Nur Lûgatından Zuhurat kelimesinin sözlük anlamı nedir?
Zuhurat, bir mana ve hakikatin akıl ve kalpte birden belirmesi ve aşikâr olmasına denir. Birden meydana gelen, hesapta olmayan şeyler. Zuhurat, sünuhatın biraz daha kuvvetli halidir. Bu da şahsın o sahadaki maharet ve melekesinin daha keskin olmasındandır.
Türk Dil Kurumu Sözlüğü'ne göre ise "Gerçekleşeceği düşünülmeyen, hesapta olmayan, umulmadık, olağan dışı olgular" olarak tanımlanmaktadır.
Zuhûrâta tâbi olmak: Önceden kararlaştırarak değil de ortaya çıkan olaylara göre hareket etmek.
İnsanlara gelen sünuhat, zuhurat, ilhamat gibi şeyler, hiçbir zaman vahyin derecesine çıkamaz. Bunlar delil olarak da ümmeti bağlamaz. Bunlar, şayet vahyin manasına uygun ise, o zaman güzeldir ve kullanılabilir. Ama vahye zıt bir mana ihtiva ediyorsa, kabul etmek sapkınlık olur, dinen caiz olmaz.
Kimden olursa olsun; çok büyük evliya da olsa, çok büyük âlim de olsa, fark etmez. Bunlardan gelen sünuhat, zuhurat ve ihtarlar, şeriat mihengine vurulur; uygunsa alınır, değilse sahibine iade edilir.
RİSALE-İ NUR'DA ZUHURAT
Nur fabrikası sahibi Hafız Ali'nin haşr-i cismanî hakkındaki hatırına gelen mesele ehemmiyetlidir ve mektubun âhirindeki temsili, gayet güzel ve manidardır. O hatırayla, Dokuzuncu Şua'nın mukaddeme-i haşriyeden sonraki dokuz burhan-ı haşriyeyi istiyor diye anladım. Fakat, maatteessüf, bir iki senedir telif vazifesi tevakkuf etmiş. Risale-i Nur'un mesâili, ilimle, fikirle, niyetle ve kastî bir ihtiyarla değil; ekseriyet-i mutlakayla sünuhat, zuhurat, ihtârât ile oluyor. Bu dokuz berahine şimdi ihtiyac-ı hakikî kalmamış ki, telife sevk olunmuyoruz. (Kastamonu Lahikası)
Bilirim ki, kâh minare başında, kâh kuyu dibinde konuşuyorum. Neyleyeyim, zuhurat öyle. Şuâât ve şu kitapta mütekellim, âciz kalbimdir. Muhatap, âsi nefsimdir. Müstemi, müteharrî-i hakikat bir Japondur. Temâşâ eden bunu düşünmeli. Gayetü'l-gâyât olan mârifetullahın bir burhanı olan mârifetü'n-Nebîyi Şuâât'ta bir nebze beyan ettik. Şu risalede maksud-u bizzat olan tevhidin lâyühad berâhininden yalnız dört muazzam burhanına işaret edeceğiz. Hem nazar-ı aklîyi hads-i kalbiyle birleştirmek için, melâike ve haşrin bir kısım delâiline imâ ederek, imanın altı rüknünden dördünün birer lem'asını, fehm-i kàsırımla göstermek isterim. (Mesnevi-i Nuriye)
Ezel-Ebed Sultanı olan Rabbü'l-Âlemîn için, rububiyetinin mertebelerinde ayrı ayrı, fakat birbirine bakar şe'n ve namları; ve ulûhiyetinin dairelerinde başka başka, fakat birbiri içinde görünür isim ve nişanları; ve haşmetnümâ icraatında ayrı ayrı, fakat birbirine benzer temessül ve cilveleri; ve kudretinin tasarrufâtında başka başka, fakat birbirini ihsas eder ünvanları var. Ve sıfatlarının tecelliyâtında başka başka, fakat birbirini gösterir mukaddes zuhurâtı var. Ve ef'âlinin cilvelerinde çeşit çeşit, fakat birbirini ikmal eder hikmetli tasarrufâtı var. Ve rengârenk san'atında ve mütenevvi masnuâtında çeşit çeşit, fakat birbirini temâşâ eder haşmetli rububiyâtı vardır. (Sözler, 24. Söz)
Elli altmış risaleler öyle bir tarzda ihsan edilmiş ki, değil benim gibi az düşünen ve zuhurata tebaiyet eden ve tetkike vakit bulamayan bir insanın, belki büyük zekâlardan mürekkep bir ehl-i tetkikin sa'y ve gayretiyle yapılmayan bir tarzda telifleri, doğrudan doğruya bir eser-i inâyet olduklarını gösteriyor. Çünkü bütün bu risalelerde bütün derin hakaik, temsilât vasıtasıyla, en âmi ve ümmî olanlara kadar ders veriliyor. Halbuki o hakaikin çoğunu, büyük âlimler "Tefhim edilmez" deyip, değil avâma, belki havassa da bildiremiyorlar. (Tarihçe-i Hayat)
Nasıl ki güneş, ziyasıyla umum zemini ışıklandırıp vâhidiyete bir misal olduğu gibi, âyine gibi mukàbilindeki her şeffaf şeyde timsali ve aksi ve yedi renkli ziyasıyla ve zâtının suretiyle bulunup ehadiyete dahi bir misal teşkil eder. Eğer güneşin ilmi ve kudreti ve ihtiyarı olsaydı ve cam parçalarının ve içinde güneşçikler görünen katrelerin ve kabarcıkların kàbiliyetleri bulunsaydı, irade-i İlâhiyenin kanunuyla her birisinde ve yanında timsaliyle ve sıfatlarıyla tam bir güneş bulunup, sair yerlerde bulunması onun tasarrufatına hiç noksan vermeyerek kudret-i Rabbâniyenin emriyle, tesiriyle, hükmüyle pek büyük zuhurata sebep olarak, ehadiyetteki fevkalâde kolaylık ve suhuleti gösterir. (Şualar)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.