Risale-i Nur Lûgatından bir kelime: Mesih ne demek?

Risale-i Nur Lûgatından bir kelime: Mesih ne demek?

Mesih ne demek? Mesih ifadesinin anlamı nedir? Risale-i Nur Lûgatından mesih kelimesinin sözlük anlamı nedir?

Serdar Aslan-RİSALEHABER

Risale-i Nur eserlerinin birçok yerinde geçen mesih kelimesinin anlamı "İsa'nın (a.s) bir ismidir" şeklinde ifade edilebilir.

Arapça kökenli mesih kelimesi İsa Aleyhisselâm'ın bir ismidir. Elini sürdüğü, meshettiği hastaların iyileşmesinden kinâye olarak "İsa Mesih" denmiştir. Kelimenin bir diğer anlamı da Bir şey üzerinde eli yürütmek, bir şeyden ondaki eseri gidermek demektir.

Risale-i Nur'dan mesih ifadesinin geçtiği örnek cümleler:

 BİRİNCİ MESELE: Rivayetlerde Hazret-i İsa Aleyhisselama “mesih” namı verildiği gibi her iki Deccala dahi “mesih” namı verilmiş ve bütün rivayetlerde 1 مِنْ فِتْنَةِ الْمَسِيحِ الدَّجَّالِ.. مِنْ فِتْنَةِ الْمَسِيحِ الدَّجَّالِ denilmiş. Bunun hikmeti ve te’vili nedir?

Elcevap: Allahu a’lem, bunun hikmeti şudur ki: Nasıl ki emr-i İlâhî ile İsa Aleyhisselâm, şeriat-ı Mûseviyede bir kısım ağır tekâlifi kaldırıp şarap gibi bazı müştehiyâtı helâl etmiş; aynen öyle de, büyük Deccal, şeytanın iğvâsı ve hükmüyle şeriat-ı İseviyenin ahkâmını kaldırıp Hıristiyanların hayat-ı içtimaiyelerini idare eden rabıtaları bozarak anarşistliğe ve Ye’cüc ve Me’cüc’e zemin hazır eder. Ve İslâm Deccalı olan “Süfyan” dahi, şeriat-ı Muhammediyenin (a.s.m.) ebedî bir kısım ahkâmını nefis ve şeytanın desiseleriyle kaldırmaya çalışarak, hayat-ı beşeriyenin maddî ve mânevî rabıtalarını bozarak, serkeş ve sarhoş ve sersem nefisleri başıboş bırakarak hürmet ve merhamet gibi nuranî zincirleri çözer, hevesat-ı müteaffine bataklığında birbirine saldırmak için cebrî bir serbestiyet ve ayn-ı istibdat bir hürriyet vermek ile dehşetli bir anarşistliğe meydan açar ki, o vakit o insanlar gayet şiddetli bir istibdattan başka zapt altına alınamaz.

---

1 : “Mesih Deccalın şerrinden ... Mesih Deccalın şerrinden.” Buhârî, Ezan: 149; Cenâiz: 88; Tirmizî, Dua: 70, 76, 132; Müsned: 2:185, 186, 414, 416.

Müslümanlığın esasatı, teslisiyet ve Allah’ın tecessüdiyetini ve vahdet-i vücut akidesini reddetmektedir. Bu mutasavvifâne akideler üç kuvvetli ulûhiyetin mevcudiyetini ve Mesih’in, Allah’ın oğlu—hâşâ!—olduğunu öğretmektedir. Fakat bu akideler, ancak mutaassıp Hıristiyanları tatmin edebilir. Hâlbuki Kur’ân, bu gibi karışıklıklardan, iphamlardan âzâdedir. Edward Gibbon (Nur'un İlk Kapısı - Ecnebî Feylesofların Kur'ân Hakkındaki Şehadetleri)

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.