Ramazan sayıklaması

Hüsnü Bayramoğlu ağabey Rahmana yürüdü. Böylece Said Nursi’nin hayatta kalan son talebesini de kaybetmiş olduk. Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun. Fani dünya. Beka Allah’a mahsus. Çocuklar yattı, uyku tutmadı, vefat haberi teessüre boğdu. Sahura birkaç saat var daha. Davulun sesi gelmiyor. Belki ben duymuyorum. Geçen maaşı geçtim, borçları ödedim, elde avuçta gelecek aya yetecek metelik kalmadı. Kitaplardan kuruş kazandığım yok. Geçim zor iş. Yönetenleri sorgulamak memurlar olarak haddimize değil. Çok şükür “Devlet Ana” var arkamızda. Arkasında böyle müşfik bir ana olmayan yüz binlerce insan nasıl yapsın, ne yapsın? Yaşadıklarına göre gerçek sahipleri onları unutmuyor demek. Adına yaşamak denirse şayet.

Salgın (pandemi demek içimden gelmiyor, çok itici ve soğuk bir kelime) çok sıkmaya başladı. İnsanlar bunalımda. Bir hafta içinde Urfa’da altı intihar vakası yaşandı. Sonuncusu annemlerin komşusu idi. Kırk yaşlarında dört çocuk babası bir insan. İşten çıkarıldığı için intihar etti. Zaten çoğunun nedeni geçim sıkıntısı ve işsizlik. Allah encamımızı hayır eylesin. Camilerde heyecan yok, ramazan havası salgın nedeniyle çok sönük geçiyor, çok nadir hissediliyor. Dünyanın tadı kaçtı. Namazların, teravihlerin, ramazanların, oruçların, sahurların, sohbetlerin, arkadaşlıkların, dostlukların, kültürün, medeniyetin eski tadı kalmadı. İftarda yalnızlık, sahurda yalnızlık, gündüzleri yalnızlık…

Dönüşümlü mesai geçen sene de vardı ama anlaşılan pek bir faydası olmamış gibi. Mukabeleleri hanımın zorlamasıyla takip edebiliyorum. Yemen’de insanlar açlıktan ölüyor. Yemen’i bırak, en yakın çevremizde insanlar açlıktan ölüyor. Dünyanın bazı bölgelerinde elektrik ve internet hala yok. Dünyanın kaymağını birkaç bin kişi yiyor. Bunlar üzerinde derin düşününce kafayı sıyırmamak elde değil. Gündüz birkaç kitaba göz attım, sonra koydum yerine hepsini. Okumak pratik olmadıktan sonra bomboş bir iş. “Veba Geceleri” ile ramazan havasını berbat edemem. En iyisi kendine zaman ayırmak, fazla kafaya takmamak, okumaktan uzak durmak.  Mutluluğun bundan başka adresi yok, var diyen yalan söylüyor.

Şan, şöhret, itibar bunların hepsi lüzumsuz meşgaleler. Asur, Babil, Roma, Hitit, Pers, Akad, Sümer, Frig, Urartu bunların en kudretli krallarını günümüzde tanıyan var mı, birkaç arkeolog ve tarihçi dışında? Şan, şöhret, itibar dünya gibi gelip geçici şeyler. Batanlar ilgiye layık değiller diyordu peygamberlerin atası Hz. İbrahim. Yazık ki insanlar daima batanların peşinde. Abdurrahman Dilipak ilahiyatların ve imam-hatiplerin deist yetiştirdiğini söylüyor, büyük bir şaşkınlık ve hayretle. Neden şaşırıyor anlamıyorum. Gözlerini açsa bunun mûcip sebepleri güneş gibi ortada duruyor halbuki.

Buna karşılık Goethe, Victor Hugo, Kant, Dostoyevski gibi simaların aslen Müslüman olduğunu söylüyordu Dilipak. Bunlar kanıtlanmış gerçekler ancak islamafobik çevreler bilinçli bir şekilde bunları gizlemeye devam ediyor, hocamıza göre. Goethe eserlerini Mesnevi'den ve hadislerden intihal etmiş, Hugo'nun Sefiller’indeki bir kahraman bizim dervişlere çok yakınmış, Kant kilise tarafından Müslüman olduğu gerekçesiyle afaroz edilmiş, Dostoyevski hapisteyken kardeşine yazdığı mektupta Kant’ın Saf Aklın Eleştirisi, biraz para ve Kur’an istemiş... Deliller bunlar. Ne diyeyim şimdi!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum