Prof. Necati Aydın: Eğitimin en temel sorunu Allah'la bağını koparması

Prof. Necati Aydın: Eğitimin en temel sorunu Allah'la bağını koparması

Prof. Dr. Necati Aydın: “Birçok dindar hocalar gördüm; Fizikte, kimyada, biyolojide Allah’ı neden anlatacaksın ki? Din dersinde Allah’ı anlat; biyolojiyi bilimle anlat… diyorlar”

İstanbul İlim ve Kültür Vakfı (İİKV), uluslararası 30 eğiticiyi ve öğretim üyesini ağırlayarak, eğitimde tevhid esaslı bir eğitim modelinin önemini vurgulayan bir program düzenledi. Vakfın ev sahipliğinde bu yıl ilk defa 14-19 Ağustos tarihlerinde gerçekleştirilen programda bir hafta boyunca eğitim verecek olan Prof. Dr. Necati Aydın açılış konuşmasında programın muhtevasını anlattı.

Prof. Aydın konuşmasına İstanbul İlim ve Kültür Vakfı’na böyle önemli bir konuda tam zamanlı olarak bu programa ev sahipliği yaptığı için teşekkür ederek başladı. Programda konuşulacak konularla ilgili ilgili öğretmenlerle ve eğitmenlerle beraber 6 günlük yoğun bir programın olacağını ifade eden Aydın, temel itibariyle Bediüzzaman’ın mana-yı harfi ve mana-yı ismi kavramları çerçevesinde bir program hazırladıklarını söyledi ve şu sözlerle açılış programında konuşan Said Yüce’nin konuşmasına atıfta bulunarak devam etti:

BUGÜNKÜ EĞİTİMİN TEMEL SORUNU: ALLAH’TAN BAHSETMİYORLAR

"Aslında Said Bey’in de referans verdiği o Kastamonu lahikası’ndaki soru bizim sorunu en güzel şekilde tarif ediyor. Said Bey aslında cevaba vurgu yaptı ama soruya vurgu yapmak da önemli. Orada bir kısım lise talebeleri Bediüzzaman’a giderken soru olarak şöyle diyorlar “Muallimlerimiz bize Allah’tan bahsetmiyorlar.” Şunu demiyorlar “muallimlerimiz bize ateizmi anlatıyorlar, muallimlerimiz dinsiz” öyle bir şey demiyorlar. “Allah’tan bahsetmiyor diyorlar.” Bu da aslında bugünkü eğitimdeki temel sorunu tam da kitabı noktasından okuyor. Çünkü şu an eğitim dediğimiz şey “Orada Allah’tan bahsetmeden” anlatılıyor.

Aydın konuşmasının devamında çeşitli alanlardaki eğiticilerin düşüncelerine de “Birçok dindar hocalar gördüm; Fizikte, kimyada, biyolojide Allah’ı neden anlatacaksın ki? Din dersinde Allah’ı anlat; biyolojiyi bilimle anlat… diyorlar” sözleriyle vurgu yaptı.

Tevhid esaslı bir eğitimi anlatırken Aydın “mana-yı harfiden anladığımız yaklaşımla Allah’ı dersin içine geçirip anlatmadan hiçbir konuyu açıklayamayız; ya eksik bilgi vermiş oluruz, ya yanlış bilgi vermiş oluruz” sözleriyle aslında sorunun çözüm reçetesini de özetledi ve şöyle devam etti:

“Fizikte, kimyada, biyolojide ve hangi konuda olursa olsun -Allah ile bağı kopmuş bir şekilde anlatıldığında- çok ciddi sorunlar sıkıntılar getirir.”

SEKÜLER DÜNYA GÖRÜŞÜNÜN İLK BAŞLANGICI FİZİK BİLİMLERİNDE OLDU

Aydın bu sorunların aslında aydınlanmadan beri ve orta çağdan gelen bir sürecin parçası olduğunu ifade etti ve konuyu daha derinden ele alırken “orta çağda kilise baskın durumdayken, bilim adamlarının bilimin gelişimiyle beraber adeta o kiliseye karşı bir devrim olarak seküler bir dünya görüşünün temelini attılar ve o seküler dünya görüşünün aslında ilk başlangıcı fizik bilimlerinde oldu” ifadesini kullandı.

“Newton’cu fizikle beraber varlığı sebep-sonuçla, maddi sebeple, tabiatla, kanunlarla açıklama ve bunu keşfetme” ilk aşamada orada yaşandığını söyleyen Aydın, Newton’un dindar bir adam olmasına rağmen yaptığı çalışmaların insanları ya dinsizliğe ya deizme götürdüğünün de altını çizdi.

Bunun sebebini ise ‘varlığın sanki Allah’tan bağımsız bir şekilde devam edebilir?!’ görüşünün oluşmaya başlamasına bağlayan Aydın, bu konuyu açıklarken “Yani ağacı, dağı, taşı, kuşu anlatırken anlamak istiyorsan esbapla, maddi esbapla anlayabilirsin. Tabii kuvvetlerle anlayabilirsin. Bütün izah tarzı ona yöneldi. Hiçbir yerde; sanki Allah sadece saati baştan kurmuş, mekanizmayı yaratmış, gerisine karışmıyor gibi… Newtoncu anlayışta öyle bir dünya görüşü oluşmuştu. Şimdi buna ben sekülerleşmenin ya da dünyevileşmenin ilk adımı diye isimlendiriyorum. Birinci aşama orada başladı” dedi.

DÜNYEVİLEŞMENİN İKİNCİ AŞAMASI: BİYOLOJİ

Aydın bu konudaki tespitlerini anlatırken ikinci adımla konuşmasını sürdürdü ve biyoloji konusuna şu sözlerle değindi "Biyolojiyi bu sefer canlılarla, daima insanlar nezdinde hayatın gizemli olmasından dolayı; ‘nasıl başladı? nereden bu canlılık ortaya çıktı?’ bunu da Darwin’in evrim teorisiyle Allah’la bağını kopararak anlattılar. Bu sefer ‘Allah’ kavramına ihtiyaç kalmadan canlıyı da izah ettiklerini zannettiler. Bu da dünyevileşmenin ikinci aşaması oldu.

ÜÇÜNCÜ AŞAMA: LAİKLİK

Üçüncü aşamanın ise siyasal alanda yaşandığını dile getiren Aydın, din ve devlet işlerinin birbirinden ayıran ‘Laiklik’ ilkesini şu sözlerle eleştirdi “Din tamamen insanların özel hayatına mahkum edildi. Devlet işi ayrı bir şey, din ile bunun alakası yok. Dolayısıyla içtimai ve siyasi hayatta da Allah’ı koparmış oldular. Bu şekilde Allah’a orda da yer kalmamış oldu üçüncü aşamada.

DÖRDÜNCÜ AŞAMA: EKONOMİ

İktisadi alanda yaşanan ve sekülerleşmenin dördüncü aşamasını oluşturduğundan bahseden Aydın, serbest piyasa mekanizması ve kapitalizmin kurucusu olan Adam Smith’in, çalışmalarında aslında Newtoncu fiziğin iktisadi alandaki yansıması olan kanunlar ve kuralları keşfettiğini belirtti. Adam Smith, bu kanunlarla “Dünyada cenneti inşa edeceğiz. Boşuna cennet için ahireti beklemenize gerek yok. Burada biz çok etkin çalışan serbest piyasa mekanizması dahilinde size yatları, villaları, katları inşa edeceğiz. -bugünkü zengin Müslümanların inandığı gibi- Buraya girerseniz öbür tarafı hayal etmenize gerek yok” manasındaki dünyevileşmeyi oluşturdu.

BEŞİNCİ AŞAMA: ENE

Aydın’ın beşinci olarak bahsettiği ve bu beş aşamadan en ağır olanı olarak tasvir ettiği aşama ise “Ene” noktasında psikolojide yaşanan ve başarı kitaplarının da bu ideolojiye dayandığı birey olarak “Güç sende! Gücünü keşfet! Kendine İnan! Kendine güven! Sen başarırsın!” cümlelerinin altında yatan insanı birey olarak ifade ederek “Abd olarak Allah’la bağını koparma” aşaması oldu. Bu projenin tamamıyla “Allah’ı devre dışı bırakmak, her şeyin Allah’la bağını koparmak” amacıyla kurulduğuna vurgu yaptı ve şu bu ideolojiyi şu sözlerle sonuçlandırdı: “Allah’la bağını koparmak ve her şeyin onunla bağını kopardıktan sonra bu sefer tabiata, esbaba, tesadüfe veya ‘ene’ye havale etmek… Yani “kendine atfetmek.” Bağı bu şekilde orda tekrar kurmuş oldular.”

İNSANI HER ŞEYİN KULU HALİNE GETİRDİLER

Tüm bu aşamaların sonucunu Bediüzzaman’ın beliğ bir şekilde ifade ettiği “Demek, Vâhid-i Ehadi kabul etmemekle, mevcudat adedince ilâhları kabul etmek lâzım gelir” sırrınca anlatan Aydın bu manayı “Abdullah olmak, abd olmak yerine ‘insanın kulu her şey, her şeyin kulu insan’ haline getirdiler” dedi ve Bediüzzaman’ın bu sorunu mana-yı ismi nazarı olarak tarif ettiğini ifade etti ve şunları ekledi:

“Mana-yı ismi nazarı; aslında varlığı, hayatı, kendini; esbaba, tabiata ve tesadüfe atfetmen demektir. Onunla görmen demektir. Allah’la bağını koparıp, onu esbapla izah etmen demektir. Bediüzzaman’ın “Kırk sene ömrümde, otuz sene tahsilimde yalnız dört kelime ile dört kelâm öğrendim; Kelimelerden maksat, mânâ-yı harfî, mânâ-yı ismî, niyet, nazar'dır” sırrıyla fihriste ettiği ve sorunun kaynağı olarak görerek ‘mana-yı ismi’ nazarıyla tarif ettiği mânanın kaynağı bu.”

ÇÖZÜM: ALLAH'LA BAĞ KURMAK

Çözüm olarak ise öncelikle sorunun güzel anlaşılması gerektiğini belirten Aydın, aslında çözümün gayet açık olduğunu, öncelikle bu sorunlarla bağ koparılması gerektiğini yani insanın dünyevileşme ile arasındaki bağı kesmesi gerektiğini söyledi ve bu anlamı ‘La İlahe’ kelimesiyle bağlantı kurdu. Bütün sahte ilahlarla bağı koparacak doğru kelimenin ‘La İlahe’ olduğunu söyleyen Aydın ‘İllallah’ demekle de insanın tekrar tek olan bir İlahla yani ‘Allah’la bağ kuracağını vurguladı.

‘La İlahe İllallah’ sırrını anlayan bir insanı tarif ederken “Her bir şeyde, ağaca baktığında, kuşa baktığında, güneşe baktığında, hayatında başına gelen bir hadiseye baktığında; onu ilahi bir ayet olarak görecek, onun Allah’la bağını görecek ve o şekilde her şeyi Allah’a atfetmiş olacak. Bediüzzaman’ın mana-yı harfiyle bize önerdiği yöntem bu” ifadesini kullandı.

Aydın, bu eğitimlerle beraber yapacağımız programın esasının önce bu sorunu çok iyi tahlil edip, Bediüzzaman’ın kavramları çerçevesinde onu anlayabilmek olduğunu belirtti. Bu programın daha gelişmiş bir halini “5D Düşünme” ismiyle sistematize ettikleri bir yöntem perspektifinde eğitime tatbik etmek için çalıştıklarının altını çizen Aydın, bu eğitimin amacını şu sözlerle özetledi: “Öğretmen hangi konuyu anlatırsa anlatsın, o derste anlattığı konudan Rabbine gelip, Rabbiyle bağı kurup, Rabbinin oradaki tecellisini ve esmasını okuyup; Rabbiyle her halde hem hâl olmasını yeniden sağlayabilmek.”

BEDİÜZZAMAN’IN MANA-YI HARFİ YÖNTEMİ BİZE İNSANİYETİMİZİ YENİDEN KEŞFETTİRİYOR

Asrımızdaki dünyevileşmenin temel sorununu yeniden hatırlatan Aydın, insanı insaniyetten çıkarıp, bir yönüyle robotlaştıran, bir yönüyle hayvanlaştıran böyle bir zamanda Bediüzzaman’ın mana-yı harfi yönteminin bize yeniden insaniyetimizi keşfetmeyi, insan-ı Kâmil olma manasında en zirveye çıkarmanın yolunu ve yöntemini öğrettiğini söyledi ve konuşmasını şu sözlerle bitirdi:

"Gayemiz bu yöntemi inşallah farklı ülkelerden gelen eğitmenlerle, öğretmenlerle beraber müzakere etmek, mütalaa etmek ve anlamak. İnşallah sizler de bizlere duacı olursunuz. Rabbim inşallah bu niyetle giriştiğimiz bu faaliyeti rızasına uygun bir şekilde tamamlamayı bize ihsan eder. Teşekkür ederim."

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum