Ahmet Nebil SOYER

Ahmet Nebil SOYER

Picasso ve Bediüzzaman Said Nursi

Bir eserin büyüklüğü elde edildiği şartlarla doğru orantılıdır.Bediüzzaman Eskişehir  hapishanesinde büyük zulüm görmüştür, onun bana göre en büyük tefekküri eseri ikinci Şuadır.

Şu aşağıdaki iki cümle sanatın, edebiyatın,felsefenin, ilimin , estetiğin damarı olan bir kelimedir. Sanatın yaptığı ile ilimin yaptığı estetiğin yaptığı aynı şeylerdir, farkı biri özneye göre bakar, diğeri ise özneyi yani faili gizler.

Bediüzzaman bu bahsi anlatırken estetiğin de kelimelerini kullanır, bir şey birçok cüzden oluşuyor ve aralarında birlik varsa  ona Bediüzzaman tenasüb diyor, diğer adıyla uyum.

Bir papatyanın altı cüzü birbirine uyumlu ve mesafeli dizilmişse bu uyumdur, onun cemali o mesafeli ve boyutlu  birlikteliktir.

Bediüzzaman aynı cüzlerin dışında bir başka güzellik anlatıyor.

Na  güzel kainat meydana getiten de tevhiddir, o güzellik de yine  Cemal-i ilahidir.

En küçük  üyümlu birliktelikleri ve en büyük sayısız varlıkları bir araya getiren onları güzel yapan uyum ve tevhid ilkelerini bilendir. Ağız ile burnun yeri değişse bütün güzellik gider, ve onu yapan ne kadar çirkin yapmış diye suçlanır.

Tevhid ve vahdette cemâl-i İlâhî ve kemâl-i Rabbânî tezahür eder. Eğer vahdet olmazsa, o hazine-i ezeliye gizli kalır.

Picasso’nun Paristeki atölyesini rus askerleri basmışlar onun meşhur Guernica tablosuna bakmışlar “ Bunu kim yaptı demiler?” o da siz yaptınız demiş. Askerler düşünmüş biz bunu yapmadık ne demek istiyor.

Belkide pencere açıldı boya fırça tuval bir araya geldi bunu yaptı demiştir, böyle olmaz onu bir elin birlikten güzel dogar kaidesini bilen bir estetik elin bir araya uyumla getirmesi ile mümkün olur dememişler. Bediüzzaman da Tabiat risalesinde eczahanedeki  ilaçların bir rüzgarın esmesi ile istenilen miktarların birleşmesinden oluştuğunu söylüyor ironik olarak  eşek muzaaf yani kat kat bireşekliğe girse bu fikri kabul etmem der, diyor picassonun levhası nasıl tesadüf rüzgarı ile olmazsa insanın da bu kainatta onu meydana getiren cüzlern tesadüg rüzgarı ile meydana gelmesi imkansızdır,aynen öyle de kainat da bir tabiat ve tesadü rüzgarıyla olmaz.ister Piasso ister Bediüzzaman ayni akikatı anlatırlar biri sanatın diğeri ilahi sanatın diliyle

İnsan bedenindeki birbirinden farklı uzuvları bir güzellik ortaya çıkaracak şekilde herşeyi yerli yerine koyan yine tevhid ve vahdettir, yerine koymak ile cemal ortaya  yani güzellik ortaya çıkar.

Yani küçük birliktelikler de büyük birliklelikler de tevhid ile gerçekleşir.

Ayağıdaki ifadeler de aynı yoldadır.Ha tevhid ha tevhid eden el. Bediüzzaman evrensel bir değerdir, Kant ve diğerliri bunu böyle anlatamaz.

Evet, hadsiz cemâl ve kemâlât-ı İlâhiye ve nihayetsiz mehasin ve hüsn-ü Rabbânî ve hesapsız ihsanat ve bahâ-i Rahmânî ve gayetsiz kemâl-i cemâl-i Samedânî, ancak vahdet âyinesinde ve vahdet vasıtasıyla, şecere-i hilkatin nihâyâtındaki cüz’iyâtın simalarında temerküz eden cilve-i esmâda görünür.

Meselâ, iktidarsız ve ihtiyarsız bir yavrunun imdadına umulmadık bir yerden, yani kan ve fışkı ortasından beyaz, safi, temiz bir süt göndermek olan cüz’î fiil ise, tevhid nazarıyla bakıldığı vakit, birden, bütün yavruların pek çok harikulâde ve pek çok şefkatkârâne olan küllî ve umumî iaşeleri ve validelerini onlara musahhar etmeleriyle rahmet-i Rahmân’ın cemâl-i lâyezâlîsi kemâl-i şâşaa ile görünür.

Bütün estetikçiler,  felsefeciler , bütün ressamlar  bu uyumu farketmişler ama anlatış şekilleri farklı , ama tebeddül-i esma ile hakikat tebeddül etmez.

Eğer tevhid nazarıyla bakılmazsa, o cemâl gizlenir ve o cüz’î iaşe dahi esbaba ve tesadüfe ve tabiata havale edilir, bütün bütün kıymetini, belki mahiyetini kaybeder.

Hem meselâ, müthiş bir hastalıktan şifa bulmak, eğer tevhid nazarıyla bakılsa, birden, zemin denilen hastahane-i kübrâda bulunan bütün dertlilere, âlem denilen eczahane-i ekberden ilâçları ve dermanlarıyla şifa ihsan etmek yüzünde, Rahîm-i Mutlakın cemâl-i şefkati ve mehasin-i rahîmiyeti küllî ve şâşaalı bir surette görünür.

Eğer tevhid nazarıyla bakılmazsa, o cüz’î fakat alîmâne, basîrâne, şuurkârâne olan şifa vermek dahi, câmid ilâçların hâsiyetlerine ve kör kuvvete ve şuursuz tabiata verilir, bütün bütün mahiyetini ve hikmetini ve kıymetini kaybeder.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum