Peygamberimiz'in vefatı nasıl olmuştu? Vefatından önceki günlerde neler yaşandı?

Peygamberimiz'in vefatı nasıl olmuştu? Vefatından önceki günlerde neler yaşandı?

Peygamber Efendimiz (asm)'in vefatının son üç günü nasıl geçti vefatı nasıl oldu, bu konuda bilgi alabilir miyim?

Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm) hastalığının en şiddetli olduğu bir günde ashabıyla helâlleşmeyi arzu etti. Yine bir taraftan Hz. Ali'ye diğer taraftan da Fazl bin Abbas Hazretlerine dayanarak güçlükle ayağa kalktı ve mescide gitti. Minber'e çıkıp oturdu. Hz. Bilal'e de (r.a.) şu emri verdi:

"Halka ilân et. Mescid'de toplansınlar. Onlara vasiyet etmek isterim. Bu benim son vasiyetim olacaktır."

Hz. Bilâl, emri yerine getirdi. Bir anda toplanan halkı mescid almaz oldu. Resûl-i Kibriyâ Efendimiz (asm), Allah'a hamd ve senâdan sonra Ashabı Kirâma şöyle hitap etti:

"Ey insanlar! Sizden ayrılma vaktim oldukça yaklaşmıştır. Sizden birine vurmuşsam, işte sırtım gelsin vursun. Birinizin malını almışsam, gelsin hakkını alsın. "Sakın hak sahibi, 'Şayet kısas talebinde bulunursam, Resûlullah bana darılır.' diye düşünmesin! Bilmelisiniz ki, benden hakkını isteyene darılmak benim fıtratımda yoktur. Benim yanımda en sevimliniz, hakkı varsa, gelip benden onu isteyen kimsedir. Yâhut helâl edendir. Ben Rabbimin huzuruna üzerinde kul hakkı olmadan varmak istiyorum."1

Bir anda ortalığa hazin bir sükût çöktü. Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm) sözlerini tekrarladı:

"Ey insanlar! Kime vurmuşsam, işte sırtım, gelsin vursun. Her kimin benden alacağı varsa işte malım gelsin alsın."2

Cemaat içinden biri ayağa kalktı.

"Yâ Resûlallah! Sizden üç dirhem alacağım var." dedi.

Peygamber Efendimiz (asm),"Ben bu hususta hiç kimseyi yalanlamam ve hiç kimseye 'yemin et' diye teklif de etmem. Ancak bu üç dirhemin zimmetime nasıl geçtiğini öğrenmek isterim!" buyurdu. Ayağa kalkan zât,

"Yâ Resûlallah! Bir defasında huzurunuza bir fakir gelmişti. Bana fakire üç dirhem vermemi emretmiştiniz. Ben de verdim. İşte istediğim bu üç dirhemdir." dedi. Peygamber Efendimiz (asm), "Doğru söylüyorsun." dedikten sonra, "Ey Fadl! Buna üç dirhem ver."3 buyurdu.

Bundan sonra Resûl-i Kibriyâ Efendimiz (asm), "Mescide açılan kapıları kapatınız! Sadece, Ebû Bekir'in kapısı açık kalsın."4 buyurdu.Emir gereği Mescid-i Şerifin çevresindeki evlerin kapısı, Hz. Ebû Bekir'inki hariç hepsi kapatıldı.5

Hz. Ebû Bekir Namaz Kıldırmaya Memur Ediliyor

Resûl-i Kibriyâ Efendimiz (asm), hastalığı sebebiyle ezan okununca daima Mescid-i Şerife çıkar ve cemaata namaz kıldırırdı. Vef'atına üç gün kala hastalığı birden ağırlaştı. Bu sebeple artık Mescidi Şerife de çıkamaz oldu. O zaman, "Ebû Bekir'e söyleyiniz, mü'minlere namaz kıldırsın."6 diye emir vererek imamlığı Hz. Ebû Bekir'e bıraktı.

Peygamberimizin Son Namaz Kıldırışı

Hz. Ebû Bekir, Müslümanlara öğle namazını kıldırıyordu.Bu sırada Resûl-i Kibriyâ Efendimiz (asm) bedeninde bir hafiflik hissetti. Hz. Abbas ile Hz. Ali'nin yardımıyla yavaş yavaş Mescid-i Şerife çıktı. Hz. Ebû Bekir, Resûl-i Kibriyâ Efendimiz gelmekte olduğunu anlayınca, geri çekilmek istedi. Efendimiz (asm), yerinde durması için işaret etti. Sonra Hz. Ebû Bekir'in yanına oturtulmasını emir buyurdu. Hz. Ebû Bekir'in sol tarafına götürüp oturttular. Hz. Ebû Bekir ayakta, oturmuş olan Efendimize (asm) tabi oldu.7 Resûl-i Kibriyâ Efendimizin (asm) Mescid-i Şerifte Müslümanlara kıldırdığı son namaz budur.

Hz. Cebrâil'in, Hatırını Sormak İçin Gelişi

Rebiülevvel ayının onu, Cumartesi günü idi. Cenab-ı Hak tarafından Cebrail (a.s.) geldi. Resûl-i Kibriyâ Efendimizin (asm) hal ve hatırını sordu:

"Ey Ahmed, Yüce Allah, sana ikram olarak beni gönderdi. Sana soracağı şeyi senden çok daha iyi bildiği halde sana; 'Kendini nasıl buluyorsun?' diye soruyor." dedi.

Rabb-i Rahimine kavuşmanın hasretini yüreğinde duyan Resûl-i Kibriyâ Efendimiz şu cevabı verdi: "Ey Cebrâil! Kendimi baygın ve sıkıntılı bir halde görüyorum!"8

Vefâtından Bir Gün Evvel

Rebiülevvel ayının on biri, Pazar günü. Cin ve insin peygamberi Hz. Muhammed (a.s.m.) yatağında, şiddetli ateşler içinde idi. Etrafında Ezvac-ı Tahirat vardı. Başucunda Hz. Aişe Vâlidemiz oturuyordu. Bu sırada, Hz. Üsâme ordugâhtan gelip huzur-ı saadetlerine girdi. Efendimiz (asm) dalgın yatıyordu. Yerinden kımıldayacak hali yoktu. Hz. Üsâme, mübârek ellerini ve başlarını öptü. İçi hüzün ve keder doluydu. Azami hürmet içinde Kâinatın Efendisinin (asm) karşısında ayakta durdu. Efendimiz (asm) ona bir şey söylemedi. Sadece ellerini göğe kaldırdı ve onun üzerine sürdü. Ona duâ ettiği anlaşıldı.9  Resûl-i Kibriyâ Efendimizin duâsını alan Hz. Üsâme doğruca ordunun başına döndü.

Hz. Cebrâil'in İkinci Gelişi

Rebiülevvel ayının on biri, Pazar günü. Hz. Cebrâil yine hatırlarını sormak üzere geldi. Bu esnada Yemen'de peygamberlik dava eden yalancı Esved-i Ansî'nin idam edildiğini haber verdi. Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm) de bu haberi ashab-ı kirama bildirdi.10

Pazartesi günü...

Hayatında mühim hadiselerin meydana geldiği pazartesi günü. Rebiülevvel ayının on ikisi. Böyle bir pazartesi gününde mübârek gözlerini dünyaya açmıştı. Bugün de, Resûl-i Kibriyâ Efendimizin (a.s.m.) bir ara hastalığı hafifleyip kendine geldi. Bu hafifliği hisseder etmez, yatağından kalktı. Hazırlıklarını yaparak Mescid-i Şerife teşrif etti.

O sırada ashab-ı kiram saf bağlayıp Hz. Ebû Bekir'in arkasında sabah namazını kılıyorlardı. Kâinatın Efendisi (asm) bu nurânî manzarayı görmekle son derece sevindi, hatta tebessüm buyurdu. Kendileri de Hz. Ebû Bekir'e uyarak namazını edâ etti. Resûl-i Kibriyâ Efendimizi (asm), aralarında mütebessim bir sîma ile gören sahabîler bütün bütün sıhhat buldu düşüncesiyle son derece sevindiler.11

Peygamber Efendimiz Hücre-i Saadetlerinde

Son günün sabah namazını Hz. Ebû Bekir'e uyup Ashabının arasında kılarak onları sevince garkeden Fahr-i Kâinat Efendimiz (asm), namazın edâsından sonra yine Hücre-i Saadetine döndü. Yataklarına yattılar. Bu arada kumandan Hz. Üsâme son defa kendisiyle vedâlaşmak üzere geldi. Resûl-i Ekrem (asm), "Allah'ın bereketi ile artık hareket et!" buyurdu.12 Emri alan kumandan. Hz. Üsâme bin Zeyd doğruca ordugâha gidip mücahidlere hareket emrini verdi.

Hz. Ebû Bekir'in İzin İsteyip, Sünh'taki Evine Gidişi

Pazartesi günü, Hz. Ebû Bekir de, Fahr-i Kâinat Efendimizin (asm) durumunun bir ara iyileştiğini fark etmişti. Bunun için huzura girip,

"Yâ Resûlallah! Allah'a hamdolsun! Onun lütuf ve keremiyle sağ salim sabaha çıktınız! Müsâade buyurursanız, Sünh'taki evime gideyim." dedi. Resûl-i Kibriyâ Efendimiz,

"Olur!.." buyurdu. Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir, Sünh'taki evine gitti.13

Müslümanlara ve Ev Halkına Son Seslenişi

Son gün Pazartesi. Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübârek dillerinden şu cümleler dökülüyordu:

"Ey insanlar! Karanlık gece kıtaları gibi fitneler geliyor! Ey insanlar! Siz bana karşı hiç bir şeyle delil bulamazsınız! Zira ben, ancak Allah'ın Kitabı Kur'an'ın helâl kıldığını helâl, haram kıldığım da haram kıldım!"

"Ey kızım Fâtıma! Ey halam Safiyye! Allah katında makbul olacak ameller işleyiniz. Bana güvenmeyiniz. Çünkü ben, sizi Allah'ın gazabından kurtaramam!"14

Peygamberimizin Hz. Fâtıma'ya Söyledikleri

Hz. Fâtıma, Resûl-i Ekremin (asm) hayatta kalmış olan biricik kızı idi. Kâinatın Efendisinin (asm) evlâd sevgisini kendisiyle tatmin ettiği tek evlâdı. Hz. Fâtımatü'z-Zehrâ, güzel ahlâkta, yürüyüşte, oturuşta, kalkışta Peygamber Efendimize (asm) en çok benzeyen evlâdı idi.

Resûl-i Ekrem (asm) hastalığının son gününde bir ara biricik kızı, güzel ahlâk ve zerâfet timsali Hz. Fâtıma'yı yanına çağırdı. Hz. Fâtıma gelince, onu sol tarafına oturttu. Ona gizlice bir şey söyledi. Hz. Fâtıma'yı birden bir hüzün ve keder havası kapladı. Arkasından gözyaşları boşanmaya başladı.

Peygamber Efendimiz (asm), sonra bu güzide kızına gizlice bir şey daha söyledi. Bu sefer, biraz evvel gözyaşı döken Hz. Fâtıma birden gülümseyip sevinmeye başladı. O sırada orada bulunan Hz. Âişe, daha sonra bunun sebebini sorunca Hz. Fâtıma şu cevabı verir:

"Önce bana pek yakında dünyadan ve benden ayrılacağını söyledi. Bunun için ağladım. "Sonra da 'Âilem içinde en evvel bana sen kavuşacaksın' deyince de sevindim."15

Ve Artık Son Anlar

Rebiülevvel ayının on ikisi, Pazartesi günü. Güneş, batıya doğru kayıyordu. Peygamber Efendimizin (asm) mübârek başları, Hz. Âişe'nin kucağında, göğsüne dayalı idi. Artık nefes alıp vermekte güçlük çekiyordu. Dili Allah'ı zikretmekle meşguldü: "Allah'ım! Beni, Refik-i A'lâ'ya ulaştır." duâsını tekrarlıyordu. Bu esnada bile ümmetine irşadda bulunmaktan geri durmuyordu:

"Ellerinizdeki kölelerinize iyi davranınız! Namaza dikkat ve devam ediniz!"16 diyordu.

Bu hazin manzara orada bulunan Hz. Fâtıma'nın yüreğini âdeta dağlıyordu. Bir ara Resûl-i Kibriyâ Efendimizi (asm) bağrına bastı: "Vay! Babamın çektiği ıstıraba..." diyerek gözlerinden yaşlar boşanmaya başladı. Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, "Bugünden sonra baban hiç bir zaman ızdırap çekmeyecektir." buyurdu ve ilâve etti: "Kızım! Sakın ağlama! Ben vefat ettiğim zaman 'İnnâ lillahi ve innâ ileyhi Raciûn' de."17

Hz. Cebrâil İle Hz. Azrail'in Birlikte Gelişleri

Resûl-i Kibriyâ Efendimiz (asm), bu fani dünyada artık son dakikalarını yaşıyordu. Bu esnada, Hz. Cebrâil Hz. Azrail ile birlikte geldi. Resûl-i Kibriyâ Efendimizin (asm) hal ve hatırını sordu. Sonra, "Ölüm meleği Azrail içeri girmek için izin ister." dedi.

Resûl-i Kibriyâ Efendimiz müsâade edince, Hz. Azrail içeri girdi. Efendimizin önünde oturdu, "Yâ Resûlallah!.. Yüce Allah, senin her emrine itaat etmemi bana emretti. İstersen ruhunu alacağım, istersen sana bırakacağım." dedi.

Resûl-i Kibriyâ Efendimiz Hz. Cebrâil'e baktı. O da, "Yâ Resûlallah, Mele-i A'lâ seni beklemektedir." dedi. Bunun üzerine Hâtemü'l-Enbiya Efendimiz, "Yâ Azrail! Gel, memuriyetini yerine getir."18 buyurdu.

Peygamberimizin Rabbine Kavuşması

Mübârek başları Hz. Âişe'nin kucağında, göğsüne dayalı idi. Yanında su kabı vardı. İki elini suya batırıp ıslak ellerini mübârek yüzlerine sürdü. Mübârek dudaklarından "Lâ ilâhe İllallah" cümlesi döküldü. Sonra ellerini yüzünden kaldırdı. Gözlerini evin tavanına dikti. "Allah'ım! Refik-i Alâ" cümlesini tekrarlaya tekrarlaya altmış üç yaşında iken mübarek ruhu Refik-i Alâ'ya yükseldi.19

Tarih: Hicretin 11. senesi, Rebiülevvel ayının on ikisi, Pazartesi günü. Milâdî 8 Haziran 632.

Dipnotlar:
1. Tabakât, II/255; Taberî, III/191; ibn-i Kesîr, Sîre, IV/257.
2. İbn-i Kesîr, Sîre, IV/257.
3. Tabakât, II/225; Taberî, III/191.
4. Tabakât, II/227-228; Müslim, IV/1854-1855.
5. Tabakât, II/227.
6. Tabakât, II/217
7. Tabakât, II/218; Müsned, I/356-357.
8. Tabakât, II/259.
9. a.g.e., II/119-120.
10. Taberî, III/220.
11. Sîre, IV/302; Müsned, III/196.
12. Tabakât, II/191.
13. Sîre, IV/304; Tabakât, II/191.
14. Sîre, IV/303-304; Tabakât, II/256; Taberî, III/196.
15. Tabakât, II/247; Buharî, III/92; Müslim, IV/1904.
* Refik-i A'lâ; en yüksek makamlarda bulunan peygamberler cemaatı demektir.
16. Tabakât, II/254; Müsned, I/78.
17. Tabakât, II/312.
18. a.g.e., II/259; ibn-i Kesîr, Sîre, IV/550.
19. Tabakât, II/229; Müsned, IV/89; Buharî, 3:96; ibn-i Kesîr, Sîre, IV/475.

Sorularla İslamiyet

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum