Ahmet Nebil SOYER

Ahmet Nebil SOYER

Pencereler açan adam

Bediüzzaman dünyanın ünlü sanat ve estetik filozoflarından daha öte bakmayı, görmeyi ve düşünmeyi öğreten bir insan. İster alim deyin ister filozof, ister yorumcu, ister kelamcı, bu hakikat değişmez. Bütün eserleri fikren gelişmemiş ve mukaddes kitabının öğretilerinden habersiz insanlara ilkokul çocukları gibi bakmayı, görmeyi ve düşünmeyi öğretmek. 

Aslında Kur’an-ı Azimüşşan bir sanat mektebi ama onun sanat yönü nazar-ı dikkate alınmamış sadece ibadetlerimizde küçük parçalar halinde kullandığımız bir kitap. Sadece bakmak ile ilgili kelimeler büyük bir yekün tutar. Fenzur, unzur kelimelerinden bakmayı örgütleyen kelimeler hep bize olaylara ve güzel sanatlar galerisi olan kainata bakmayı öğretiyor. İnsanların itikad binasını yapmak için herkesin binasına, dünyaya ve kainata ve sanat şahaserlerinin bulunduğu dünyaya pencereler açar. Onun Ayet’ül Kübra risalesi kainattan Halıkını soran bir seyyahın bu kainat denen saraya bakışını ve İlahını arayışı ile ilgili parodiler, tablolar, konuşmalar, dramatik sahneler ile doludur.

Pencereler Risalesi’nin başında neden pencereler ile bir şey anlatmak istediğinin felsefesini yapar. “Senürihim ayatüna filafaki vel enfüs.” Bu kayıt, dış dünyada ve varlıkların hususi dünyasında mevcut olan pencereleri göstermekle devam edip gider. Buradan çıkan anlam şu ki bizim klasik din anlayışımız alimler, hocalar, müftüler bu garip ve sahipsiz millete Allah’ın sanat eserlerine bakmayı öğretmediler.

İlk kısımda bir sarayın inşasını anlatır ve saraydan dünyaya açılan pencerelerin lüzumunu anlatır. Sonra müciznüma zatın açtığı pencerelerden bahseder. Sonra her menzilden her tabakadan her alemden her taifeden her fertten her şeyden kendini gösterecek yani vücudunu ve vahdetini bildirecek pencereler açmış. Her kalb içinde bir telefon bırakmış. 

“Bu pencereler otuz üç ile sınırlı değildir” demiş. Şimdi bu hadsiz pencerelerden elbette haddimizin fevkinde olarak bahçeye giremeyeceğiz. Sadece otuz üç rakamının kudsiyetine hürmeten bu kadarla iktifa ettiğini söyler. Neden bu otuz üç rakamı kutsaldır, neden orada kalmıştır, bilmiyoruz. Namazda yere değen uzuvların cennetin kapıları ile paralelliği var. Belki bilmiyorum bilen izah etsin, bu otuz üç neye mukabil? Hangi esrarlı işin anahtarı? Bize malum değil. Hergün defalarca içini doldurduğumuz bu otuz üçün yarın ahirette nasıl ne şekilde karşımıza çıkacağı bizim bilgimiz içinde değil. 

Rakamların esrarı konusunda ünlü bir yazar koca bir kitap yazmış. Dünyadaki özellikle ibadet hayatımızdaki rakamlar esrarlı rakamlar. Bu yüzden namaz kılanlara Bediüzzaman sorarmış “tesbihat yaptın mı?” "Hayır" diyenlere “git tesbihatı yap gel" dermiş. Tesbihat yaptıktan sonra "şimdi namazın oldu” dermiş. Bir gün namaz biter Bediüzzaman hala tesbihatı bitirmemiştir. Ceylan Abi “Üstadım sen hala tesbihattasın” demiş. Bediüzzaman ise “kardeşim ben bunlar için yaratıldım” demiş. 

Sağlıklı fikir akımları Bediüzzaman ile ülkü ve değer hayatlarının bir kısmını doldursaydı çok farklı olurduk. Vatan, millet, sakarya çok. Seccadede abid yok. Gösteri, debdebe, para çok, kıyamda, secdede abid yok. Vatanı kurtarmaktan uzak ahirette bir santim arsası yok. Ayakta duramaz, eğilmez, secde bilmez, eğilmediği mefaat yok.

Onyedinci pencere “arz ve semada Allah’ın ayetleri müminlere açılmıştır” diyor. Yani “baksınlar” diyor. Bir pencerede ona yakın alt pencere açmış ama soyut değil somut örneklerle adeta Allah’ın sanatının sergiyi ilahinin, güzel sanatlar meşherinin objelerini insanlara gösterir ve düşünmeyi örgütler. Cümleler “bak” fiili ile biter. Saydım tam bedii bir göz ile kainata bakan ilahi sanatın yorumcusu altmış civarında estetik menşeli, sanat kaynaklı kelime kullanır. Bu kelimeleri tartamayan bir zeka ve göz bu bahsi anlamaz. 

Gelin millete kelimelere dalıp hakikatleri görecek bakış açıları verelim.

Bediüzzaman’ın, bu büyük ilahi sanat felsefecisinin bunları tasnifi belli sonuçlara bağladığına okurken hayret ettim. Ders bitti birisi ayağı kalktı ve dedi, yıllardan beri Bediüzzaman okunur ben dinlerim ilk defa onun büyüklüğünü bana hissetdirdiniz teşekkür ederim.” Ne kadar memnun oldum bilemezsin.

‘Bak’la biten cümleler:
Zemin yüzünü tezyin eden bütün nebatatı gör
İşte zemin yüzünü süslendiren bütün meyvelere bak
İşte yeryüzünü yaldızlayan bütün çiçeklere bak
Bütün tohumlara, çekirdeklere dikkatle bak
Aktar-ı zeminde zeredilen her nevi hububata bak
Muhtelif aza ve hüceyrata göre kemal-i imtiyazla ayrılmalarına bak, kemal-i hikmet içinde kemal-i kudreti gör.
Sanatça nihayet derecede kıymettar ve pahalı bir keyfiyette görünüyor
Kudretin şekerlemeleri olan dutların nevilerine bak.

Bir pencerede bütün tabiatın üyelerini, fonksiyonel olaylarını anlatır. Kelimeler üzerinde düşünmezsek yıllarca okursun hakikatin muhitine girmeden gidersin. Sırtımı duvara yaslayıp yıllarca okuduğum ve yanımda lügate baktığım gençlik yıllarımı hatırlıyorum, iyi ki yapmışım.

Zübeyr Abi, tenekeci diye bir okuyucuya kelimeleri yazıp gönderir, yetmeyince lügat gönderir. Sonra o tenekeci harika okuyan ve anlayan, anlatan biri olmuş.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum