Öyle bir nesil geldi ki namazı terk ettiler ve şehvetlerine uydular

Öyle bir nesil geldi ki namazı terk ettiler ve şehvetlerine uydular

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Meryem Sûresi 58-63. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor

58 . İşte onlar, (kıssalarını sana anlattığımız kimseler) Âdem’in zürriyetinden, Nûh ile berâber (gemide) taşıdığımız kimselerden, İbrâhîm ve İsrâîl’in (Ya‘kūb’un) zürriyetinden hidâyete erdirdiğimiz ve seçtiğimiz kimselerden Allah’ın kendilerine ni‘met verdiği peygamberlerdir. Onlara Rahmân’ın âyetleri okunduğu zaman, ağlayarak ve secde ediciler olarak yere kapanırlardı! (*)

59 . Sonra onların ardından yerlerine öyle bir nesil geldi ki namazı zâyi‘ (terk) ettiler ve şehvetler(in)e uydular; (onlar) artık ileride (Cehennemdeki) Gayyâ Vâdisini boylayacaklardır.

60 . Ancak tevbe edip îmân ederek sâlih amel işleyenler müstesnâ; işte onlar hiçbir zulme uğratılmadan Cennete gireceklerdir. (**)

61 . (Öyle) Adn Cennetleri ki, Rahmân (olan Allah, onu) kullarına gıyâben va‘d etmiştir. Şübhesiz ki O, va‘di yerine gelecek olandır.

62 . Ve (onlar) orada boş bir söz işitmezler; ancak selâm (işitirler)! Ve orada sabah-akşam kendilerine âid rızıkları vardır.

63 . Kullarımızdan takvâ sâhibi olanları vâris kılacağımız Cennet, işte budur!

(*) Bu âyet-i kerîme Kur’ân-ı Kerîm’deki on dört secde âyetinin beşincisidir. Tilâvet secdesinin ta‘rîfi için, bakınız; (sahîfe 175, hâşiye 2)

(**) “Hakîkî adâlet ister ki: Şu küçücük insan, şu küçüklüğü nisbetinde değil, belki cinâyetinin büyüklüğü, mâhiyetinin (ne olduğunun) ehemmiyeti ve vazîfesinin azameti (büyüklüğü) nisbetinde mükâfât ve mücâzât (cezâ) görsün. Mâdem şu fânî, geçici dünya, ebed için halk olunan (yaratılan) insan husûsunda öyle bir adâlet ve hikmete mazhariyetten çok uzaktır. Elbette Âdil olan o Zât-ı Celîl-i zü’l-Cemâl’in (güzellik sâhibi ve nihâyetsiz yüce olan Allah’ın) ve Hakîm (nihâyetsiz hikmet sâhibi) olan o Zât-ı Cemîl-i zü’l-Celâl’in (azamet ve kahır sâhibi ve nihâyetsiz güzel olan Allah’ın) dâimî bir Cehennemi ve ebedî bir Cenneti bulunacaktır.” (Zülfikār, 10. Söz, 20)