Ondan ne başları ağrıtılır, ne de sarhoş olurlar!

Ondan ne başları ağrıtılır, ne de sarhoş olurlar!

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Vakıa Sûresi 13-26. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

13, 14-(Sâbikundan olanlar) önceki (ümmet)lerden birçok, sonrakilerden ise azdır.

15, 16-(Mücevherlerle) işlenmiş tahtlar üzerinde karşı karşıya (kurulup) yaslanmış kimselerdir.(*)

17, 18-(Aynı yaşları üzere) ölümsüz kılınmış çocuklar (ve genç hizmetçiler),(**) pınardan (akan Cennet şerbetleriyle doldurulmuş) testiler, ibrikler ve kadehlerle onların (o sâbikunun) etrâfında dolaşır!

19-Ondan (o şarabdan) ne başları ağrıtılır, ne de sarhoş olurlar!

20-Ve beğenmekte olduklarından (her türlü) meyve!

21-Ve canlarının çekmekte olduğundan kuş eti!

22-Bir de iri (güzel) gözlü hûriler!

23-(Sadeflerinde) saklı inciler gibi!

24-(Dünyada iken) yapmakta olduklarına karşılık olarak!

25-Orada ne boş bir söz, ne de günâhı gerektiren bir şey işitirler!

26-Ancak bir söz (işitirler ki, o da): “Selâm (olsun!), selâm (olsun)!”dur.

(*)“Ehl-i Cennet, elbette arzu ederler ki, dünya mâcerâlarını tahattur etsinler (hatırlasınlar) ve birbirine nakletsinler; belki o mâcerâların levhalarını ve misâllerini (manzaralarını) görmeyi çok merâk ederler. Elbette sinema perdelerinde görmek gibi, o levhaları ve o vâkıaları müşâhede etseler (seyretseler) çok mütelezziz olurlar (lezzet alırlar). Mâdem öyledir, herhâlde dâr-ı lezzet ve menzil-i saâdet (lezzet ve saâdet yeri) olan dâr-ı Cennette, عَلٰي سُرُرٍ مُتَقاَبِل۪ينَ [Karşılıklı tahtlar üzerindedirler] âyetinin işâretiyle; sermedî (sonsuz) manzaralarda, dünyevî mâcerâların muhâveresi (sohbeti) ve dünyevî hâdisâtın (hâdiselerin) manzaraları Cennette bulunacaktır.” (Tılsımlar, 24. Mektûb, 74)

(**)“Mü’minlerin kable’l-bülûğ (bülûğdan önce) vefât eden evlâdları, Cennette, Cennete lâyık bir sûrette, ebedî, sevimli dâimî çocuk kalacaklarını ve Cennete giden peder ve vâlidelerinin kucaklarında ebedî medâr-ı sürurları (sürur vesîleleri) olacaklarını ve çocuk sevmek ve evlâd okşamak gibi en latif bir zevki, ebeveynlerine (ana-babalarına) te’mîne medâr olacaklarını ve herbir lezzetli şeyin Cennette bulunduğunu, (...) hem dünyada on senelik kısa bir zamanda teellümâtla (elemlerle) karışık evlâd sevmesine ve okşamasına bedel sâfî elemsiz milyonlar sene ebedî evlâd sevmesini ve okşamasını kazanmak, ehl-i îmânın en büyük bir medâr-ı saâdeti olduğunu şu âyet-i kerîme وِلْدَانٌ مُخَلِّدُونَ [Ölümsüz kılınmış çocuklar (ve genç hizmetçiler)] cümlesiyle işâret ediyor ve müjde veriyor.” (Lem‘alar, 25. Lem‘a, 229)