Olmak mı zor? Bulmak mı?

Çalışkanı herkes sever. Tembeller de dahil...

Dürüst, ahlaklı insanı da herkes takdir eder ahlaksızlar da dahil...

Doğru sözlü, sözüne sadık olana da herkes hayrandır... Yalancılar hariç.

Cömert insana herkes yakın olmak ister. Cimriler dahil.

Dindar insanlar beğenilir dindar olmayan, lakayt olanlar dahil...

Misalleri uzatılabilir...

Ne kadar güzel haslet varsa ve o hasletlere sahip olan hayata yansıtanlar beğenilenler. Takdir edilirler. İnsan fıtratan iyiye, güzele müştak.

Vicdan hakkaniyet üzere yapılanmıştır. Fıtrat ve vicdan terazisi hak üzeredir.

Yalnız bir de nefis var. Şeytanın taşeronu. Bütün kötülüklerin emredicisi, azmettiricisi. Onun yaratılış hikmeti var. Engelleri, zorlukları aşarak manevi kondüsyon kazanmak için. İrade kaslarının güçlenmesi şeytanın sayesinde oluyor.

Akıl vicdanın ortağı, nefis şeytanın arkadaşıdır...

İnsan fıtratında da kainatta da hayır-şer, iyi-kötü, fayda-zarar birlikte sunulmuş insanın önüne. Tercih hakkı tanınmış. Bir taraftan şeytan çekiştirir diğer taraftan akıl ve vicdan.

Hangi taraf iyi beslenmişse o taraf galip gelir. Direksiyon galip tarafa yönlendirilir.

İçtimai hayatta her türden insan var.

Melek gibilerden şeytana bile pabucu ters giydirecek kadar şeytanlaşmış insi şeytanlarla karşılaşmak mümkün.

İki uçlar arası yelpazede iyiliğin her derecesinde fenalığın her derekesinde insanlar...

İmtihan dünyasında her seviyede imtihandan muvaffakiyet veya aksi yönde bir yerlerde yer alanlar.

Cemiyet olarak yaşamın mecburiyeti bir ekmeğin sofraya gelinceye kadar kaç elden geçtiğini düşünmek yeter. Hayvan gibi bir postla yaşanmayacağını da hatırlayalım.

Aslında ihtiyaçlar sonsuz. “Hayal nereye giderse ihtiyaç oradadır. Elde her ne yoksa ihtiyaçtır.” Bununla beraber hayvandan da aciz olan insan kendi başına hayatını idame ettiremediğini bazen unutur.

Batı medeniyeti paradigmasının tesiriyle insanlar zengin olunca herşey elimin altında, her şeyi satın alabilirim yanılgısının sonuçları geç fark edildi.

Ben merkezli hayat, çekirdek aile yapısı, hırs, rekabet, çok şeylerin sahibi olurken insanlık gitti elden.

Yaşlıların alzhaimer için kullandıkları ilaçların yıllık tutarı 500 milyar dolarmış. 2030’da bir trilyon dolar olması tahmin ediliyormuş.

Ben merkezli hayat paradigmasını farkında olarak veya olmayarak yaşayan insan hep almaya, bulmaya odaklanmaktadır.

Yani bulmaya çalışırız. Bulmak için uğraştığımız kadar olmak için gayretimiz var mıdır? Pek sorgulamayız.

Anne çocuğuna sıkı sıkıya tembihliyor. “Sakın falan çocuklarla arkadaş olma onlarla oynama!“

“Niye Anne?” “O çocuk yaramaz. Bazı kötü alışkanlıkları var. Onun babası da iyi birisi değilmiş” vs...

“Falan çocuk var ya... Derslerinde çok başarılıymış. Aile durumları da maddi durumları da... Sen onunla arkadaş ol…”

Yetişkinler de öyle. “Falan kişiye güvenilmez. Onun bazı kötü huyları varmış” derler.

Nefis kendini hep temiz çıkarır.

Bulmak, hazıra konmak olmaktan daha kolay gelir.

Dava sahipleri, idealleri, gaye-i hayali olanlar, cemiyeti düşünen, insanlara ve insanlığa faydalı olmak isteyenlerdir.

Diğergam insanlar bile kafasına göre insanları bulma derdinde.

Bulma derdinden önce olma ve oldurma derdinde olmayı öncelikler arasına alabilmektir doğru olan.

Önce aradığımız insan biz olmalıyız. Sonra arayanlar da zaten seni arıyordu kolayca bulmuş olacaktır.

Velhasıl “Olmak” meselesi “bulmak” meselesinden önce gelir.

Bulmak istediğimiz insan modeli için önce rol model olmak gerekiyor. “Nefsini ıslah edemeyenin başkasını ıslah edemeyeceği”ni kabullenmek lazım.

Piyasada aradıklarımızı bulamadığımızdan şikayet yerine elimizden geldiği, imkân ve kabiliyetimize göre aranan insan profilinin yetişmesi için bir şeyler yapmalıyız. İnsan yetiştirme meselesi zor, ince ve uzun bir yolculuk.

Ana rahminden aile ikliminden, resmi-formel eğitim süreçlerinden geçen bir yolculuk.

Hayat mektebi ve uzaylı çocuklarımız

Ailelerin de öğrenmeye ihtiyacı var. Hayat mektebi hayatın her döneminde kesintisiz faal olmasını bilmek.

Çocukların sadece okuldaki akademik başarısına odaklanıp hayata hazırlanamadan hayatı ıskaladığını görüyoruz. Yaşamayı bilmeyen, temel ihtiyaçlarını göremeyen, beşeri münasebetleri, nezaket kaidelerine yabancı uzaylı mahluklar gibi yetiştirenler kendini müslüman olarak kabul edenler maalesef. Hayata dair hiç bir zahmete katlanmayan, her dediği önünde hazır “aman yavrum sen dersine çalış” diye hayattan izole olmuş çocuklar diplomayı aldıktan sonra hayata atılmaya korkuyorlar. Aile müessesesi kurmaya hazır değiller. Yıldırım nikah ardından şimşek hızıyla mahkeme kapılarında boşanmaya teşebbüs. Sıradan olaylar ama gelecek için fecaat bir durum.

Bilgi ve bilişim çağında bilgiye erişim kolay ama bilgiyi hayata aksettirmek o kadar zor. Bilgi bombardımanında lazım olan bilgileri ilgilileri ile birleştirmek hayat eğitimi gerektiriyor. Nereye gideceği belli olmayan yelken için rüzgarın yönü önemli değildir. Yoldan geçen dolmuşlardan hangisinin muavini çok bağırıyorsa ona binen birisinin hangi mahalleye gittiğinin ne önemi var?

Hayatı ıskalamadan hayata hazırlanmak çok mühim bir meseledir. Aranan ve bulmak istediğimiz insan profili öyle ortaya çıkar.

Akşamdan sabaha değil uzun zaman ve emek ister. Ve de kafa yormak gerek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum