Türkiye Said Nursi'nin değil Atatürk'ün!

Türkiye Said Nursi'nin değil Atatürk'ün!

Cumhuriyet yazarı Ataol Behramoğlu, Türkiye'nin Said Nursi'nin değil Atatürk'ün olduğunu söylerken hakaret de etti

Risale Haber-Haber Merkezi

Cumhuriyet Gazetesi yazarı Ataol Behramoğlu, Türkiye'nin Said Nursi'nin değil Atatürk'ün olduğunu söyledi.

"Kalbindeki Türkiye"yi yazan Behramoğlu, "Benim kalbimdeki Türkiye, mollaların, müritlerin, şeyhlerin, tarikatların, ulemanın Türkiye’si değil; günümüzde adlarının neredeyse unutulmasına kıl payı kalan Nâmık Kemal’lerin, Tevfik Fikret’lerin, Ziya Gökalp’lerin hayal ettikleri Türkiye’dir" dedi.

Said Nursi için "kapkara" ifadesini kullanarak ruhunu yansıtan Behramoğlu, "Saray muhafızı Yedi Sekiz Hasan Paşa’nın değil, onun katlettiği Cumhuriyetçi ve devrimci Ali Suavi’nin, işbirlikçi Damat Ferit’in değil, antiemperyalist Mustafa Suphi’nin, kapkara Saidi Nursi’nin değil, apaydınlık Nâzım Hikmet’in, geçmişe dönüklüğü simgeleyen Abdülhamit’in değil, geleceği muştulayan Mustafa Kemal’in Türkiye’sidir" şeklinde yazdı.

SAİD NURSİ'DEN ATAOL BEHRAMOĞLU VE BENZERLERİNE CEVAP:

Bediüzzaman Said Nursi, Emirdağ Lahikası adlı eserinde kendisine hücum eden, ezmeye çalışanların asıl sebebinin Mustafa Kemal'e dost olmadığına dikkat çekiyor.

İşte o bölüm:

Bana hücum eden garazkarların en esaslı sebebi, Mustafa Kemal in dostluğu ve tarafgirliği vesilesiyle beni eziyorlar. Ben de o garazkarlara derim ki:
Ölmüş gitmiş ve dünyadan ve hükumetten alakası kesilmiş bir adam hakkında otuz sene evvel bir hadis-i şerifin ihbarıyla Kur'ân a zararlı öyle bir adam çıkacak dediğimi ve sonra Mustafa Kemal o adam olduğunu zaman gösterdi.

Ben de beş yüz seneden beri kahramanlığıyla ve hakperestliğiyle dünyaya meydan okuyan kahraman bir ordunun şerefini ve zaferini hilaf-ı hakikat olarak M. Kemal e vermediğim için, garazkar dostları, beni yirmi senedir bahanelerle tazip ediyorlar.

Evet, mahkemede ispat ettiğim gibi, "Şerefler, müsbet hayırlar, maddi-manevi ganimetler orduya, cemaate verilir, tevzi edilir; kusurlar, menfi icraatlar başa, reise verilir" diye bir kaide-i hakikatle, "Kahraman ordunun ve bilfiil asker ve asker başında çalışan cesur zabitlerin zaferleri ve şerefleri Mustafa Kemal'e verilmez; belki kusurlar, hatalar yalnız ona verilir" diye, beni onu sevmemekle itham edenleri, kahraman orduyu sevmemekle ve şereflerini kırmakla itham edip, onlara hain-i millet nazarıyla bakıyorum. Bu hakikati mahkemede ispat ettiğim gibi, onun muannid dostlarına da ispat etmeye hazırım. Ben, bu mübarek milletin bahadır ordusunun milyonlar efradı ve zabitlerini severim; hürmetlerini, haysiyetlerini elimden geldiği kadar muhafaza ediyorum. Benim karşımdaki garazkar muarızlarım, birtek adamı sevmek yolunda milyonlar efrada manen ihanet, belki adavet ediyorlar.

Evet, çok emarelerle bildik ki, bana hücum edenleri tahrik eden, Mustafa Kemal'e itirazımdır ve ona dost olmadığımdır. Başka sebepler bahanedir. Bunun için mecbur oldum ki, o muarızlarıma derim:

O, beni taltif etmek ve bütün vilayat-ı şarkıyeye vaiz-i umumi yapmak için, Ankara ya istedi. Ben oraya gittim. Bu gelen üç madde, beni, onun dostluğundan vazgeçirdi. Yirmi sene inzivada azap çektim, dünyalarına karışmadım.

Birinci madde : Bir hadis-i şerifin, ahir zamanda an'anat-ı İslamiyenin zararına çalışacak diye haber verdiği adam bu olduğunu ef'aliyle göstermesidir. Ben, otuz altı sene evvel o hadisi tefsir etmiştim. Aynen bu adama manası çıkmış. (Emirdağ Lahikası)