Selman IRLAYICI

Selman IRLAYICI

Ne ol, ne olma...

Hakikatler detaylarda gizlidir. Yok, ben “düz” yaşayacağım derseniz de kimsenin bir şey demeye hakkı yok.

Detay esasın niteliğini ve niceliğini vasıflandıran mihenktir; kalitedir. Detay özdür ve gerçektir. Anlaşılması merhale gerektiren aşamaların arkasıdır. Hayatın kendisidir. Bazen yol gösterici olur. Ne olacağın, ne olmak istediğin konusunda fikir verir. Teşvik edici olur, yön gösterici olur, umutlandırıcı olur. Türlü incelikleri içinde saklamıştır; yeter ki o gözle bakmayı bilelim. Elbette ki maddi gözlerden bahsetmiyor ve aklımızı gözümüzde aramıyoruz.

Yaşanan ve bilinen iki konuya ait detayın hatıra getirdikleri:

Ashab-ı Kehf’i bilirsiniz. Ashab-ı Kehf’in hikayesi kafamın bir yerlerini kurcalar durur hep. Putperest bir imparatordan (Dakyanus veya Hadrian) kaçıp, dinî inançlarına karşı baskıyla karşılaşınca, yurtlarından göçerek bir mağaraya saklanmışlardır. Sırf inançlarını koruyabilmek adına, zulme başkaldırıp, terk-i diyar etmişlerdir. 300 sene sonra uyanırlar, memleket imana gelmiştir artık. Peki 300 yıllık sürede insanlara zamanın din-i hakkını anlatan veya kendine gaye edinen, dert edinen başka kimse olmamış mıdır? Muhakkak olmuştur. Bazen ‘Kehf Ashâbından olmak’ doğru gibi gelir, bazen de kalarak, mücadelesini 300 yıl sonraki mutlu sonla noktalamak isteyen isimsiz kahramanlardan olabilmek’.

Yanlış anlaşılmaması temennisiyle: Geri çekilmek ya da kendini geri çekmek ehl-i diyanetin hakkı olmasa gerek. Öyle bir lüksü olmamak gerek. Belki bulunduğu konumun yetersizliğinden ya da öyle telakki edişinden tebdîl-i mekan isteği haklı olabilir. Ama geri adım atmak kat’â ve asla; beklemeye almak kat’â ve asla. Olsa olsa araçlar değişmiştir, hepsi o kadar. Sıkıntılar, yapmadıklarımızdan, ertelediklerimizden dolayı başımıza geliyor; bunu bilmek de erdemliliktir.

Celâleddin-i Harzemşah ve ifadelerini pek çoğumuz biliriz. "Benim vazifem hizmet-i imaniyedir; muvaffak etmek veya etmemek Cenâb-ı Hakkın vazifesidir" der. İmanlıdır. Gayretlidir. Çalışkandır.

Ancak benim dikkatimi, yanındaki vezirleri ve etbâı çekiyor. Derler ki: “Sen muzaffer olacaksın. Cenâb-ı Hak seni galip edecek." Bu hükmü verebilecek kapasitede ve görüş mesafesine sahip kaç tane vezir bilirsiniz çevrenizde? Eğer ki yoksa, Celâleddin olmak bir hayal bilesiniz.

Celâleddin olmak güzel, isimsiz kahramanlardan olmak da, diye düşünürüm. Ashâb-ı Kehf olmayabilirsin. Arkada kalan isimsizlerden olabilirsin. Böyleleri çoktur. İsimsiz olmak istemiyor kör nefis!.. Zor geliyor. İllâki isim mi lazım? İsim de hazır o zaman:
“.. Said'ler, Hamza'lar, Ömer'ler, Osman'lar, Tahir'ler, Yûsuf'lar, Ahmed'ler, vesaireler!..” diyor ya Hazret-i Bediüzzaman. Said olabilirsin veya Hamza. Ya da bir Ömer, Osman, Tahir... Olmuyor mu? O zaman vesaire olursun!...

Daha düşünüyor musun ne olayım, ne olmayayım diye?
Risale-i Nur gibi bir hak ve hakikat davası elindeyse, ya önde giden ol. Ya da yanında yer alanlardan. Ya da arkasından gelenlerden ol. Dördüncüsü sakın olmayasın!..
Risale-i Nur ile insanların imanını kurtarmak davasında samimi ol ve Üstadına vefalı ol da, ne olmazsan olma!..

Zaten şu sıralar bir şarkıdır dilimde.. Ferdi Tayfur’dan:
“Bak yine,
Baharımı kışa çevirdiiinn!..”
...
Hayır olur inşaallah!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.