Habibi Nacar YILMAZ

Habibi Nacar YILMAZ

Nasıl okumalıyız?

Risale-i Nurun bir okuma rehberi var mıdır ya da şöyle diyelim, nasıl okursak, daha istifadeli olur?

Yarım asra yaklaşan okumalarımız, tecrübelerimiz ve fihrist çalışmalarımızdan anladığım kadarıyla istifade için, nurları müsteşrik gibi yani öncelikle hata bulmak amacıyla değil de istifade maksadıyla okumak, birinci şart gibi duruyor. Öyle okursan kalbine ve fikrine gelen mânâ, kalpte musaddık bulmadığı için, dışarıya şiddetli bir tenkit olarak çıkıyor ve mecaz, hakikat birbirine karışıyor.

Bugün nurların aleyhinde yazılan epeyce kitap yazı ya da konuşmayı incelediğimizde, tamamına yakınının bu bakış açısıyla okumaktan kaynaklandığını görüyoruz. Onun için Üstadın üç döneme yayılan hayatının, çok iyi bir tahlil eşliğinde muteber kalemler tarafından ortaya konulması gerekir diye düşünüyorum. Aleyhinde ve fikirleri üzerine bu kadar yanlış ve eksik yazılar yazılan zâtın eserlerine nazar eden kişi, fikrini bu yanlış ve kasıtlı ya da eksik bilgilerden arındıramıyor, Bunu yapamayınca da istifadesi az oluyor. Kirli, bulanık ve yanlış bilgiler eşliğinde eserleri okuduğunda da müsteşrik gibi yabancı kalıyor ve cümleleri eksik ve yanlış yorumluyor. Hâliyle istifade edemiyor. 

İkinci olarak da bizler gibi istifade gayreti gösteren arkadaşların yapacaklarıdır. Burada da acizane düşüncem, başta bir okul talebesi gibi nura talebe olmak, nurları kendi yazdığımız kitabımız gibi okumaktır. Nasıl İnsan kendi te'lif ettiği eseri çok iyi bilir, anlar ve takdim eder. Öyle de hiçbir eseri atlamadan sırayla ve çok okumak, esas olmalıdır. Öncelikle çok okuyunca, külliyat alıcısına esrarını açar. Verilen emekler boşa gitmez. Aynı konuyu değişik yerlerden birleştirerek okumak, ikinci yapılacak husustur. Yani bu okuma, daha iyi anlamaya yönelik olmalı ve sırayla okumaya engel olmamalıdır. 

Daha iyi anlamanın bir yolu da kelimeler ve terkipler üzerinde durmaktır. Şunu katiyetle ve tecrübemizle mesleken de rahatlıkla ifade edelim ki nurların çok geniş bir kelime dağarcığı ve her kelimenin yerli yerinde kullanıldığı bir anlam örtüsü vardır. Kelimeler bilinmeden ve terkipler çözülmeden anlam dünyasında ilerleyemeyiz ve derinleşemeyiz. Derinleşmenin bence ilk yolu, kelimelerin üzerinde durarak ve daha da önemlisi kelimenin ve terkibin parçadaki durduğu ve yüklendiği anlamı çözerek ilerlemektir. Çünkü orada verilmek isteneni en iyi en keskin ve en derin şekilde ancak o kelime verebilmektedir. Yazılarımız da bu derin okumaların ürünüdür, diyebilirim. Zaten başka bir şey de istemem, istesem de yapamıyorum. Bilgimiz ve görgümüz nurlardan dışarıya çıkmaya müsait değil. Ya da nurlar buna müsaade etmiyor. 

Adeta bir dalgıç gibi olmalıyız. Âlemimiz buna yoğunlaşırsa, anlama dalarsak gerisi çorap söküğü gibi gelir. Dikkatinizin de atmaca gibi uyanık olması gerekir. Dinlerken ya da okurken dikkatimizi metne verirsek, kelimeler üzerine yüklenen mesajlara yönelirsek, derinleştiğimizi görür ve şevkleniriz. Anlamı çözmedeki şevkin tadı yüksektir. Yani nazarımızı, fikrimizi keskinleştirmek, derinleştirmek için sathî nazar (yüzeyselliği) ve ülfeti (alışkanlığı) yırtmalıyız. Zikir makamından çok tefekkür makamında okumalıyız. Tefekkürde tezekkür de var ama tezekkürde tefekkür yoktur. Siz mesela bir kitap yazsanız, birileri de onu anlamadan okusa; "ne iyi okumuş oldu" der misiniz? Okumak anlamak içindir. Anlamaktaki hissemiz çok azsa, zaman israf edilmiş olur. Anlamadan okursanız, biraz istifade edebilirsiniz, doğrudur. Fakat o cüz'i istifade sizi bir bir süre idare edebilir. Sonraları "anlamadığım kitabı niçin okuyayım" noktasına gelebilirsiniz. Belki ilk okuyuşlar için bu geçerli olabilir. Okuyuşlar ilerledikçe, o derece de anlamda derinleşmezsek, ayrıca ülfet bizi sarar ve bazen gördüğümüz gibi başlangıç noktasından da geriye düşebiliriz

Onun için ben Mektubat'taki "Nasıl bir yemek mideye girse, o yemek muhtelif âsâba muhtelif bir surette inkisam edip tevzi olunuyor. İlim ile gelen mesâil-i imâniye dahi akıl midesine girdikten sonra, derecata göre ruh, kalb, sır, nefis ve hâkezâ... letâif, kendine göre birer hisse alır, masseder. Eğer onların hissesi olmazsa noksandır" parçasını çok önemli görüyorum. Yani nasıl bir yemeğin vücudumuzda gıdaya dönüp bize faydalı olması, onun çeşitli ameliyelerden geçip kana karışmasına ve gideceği yerlere ulaşmasına bağlıysa; okuduklarımızın da ruh, kalb, sır nefis kalp ve hafa gibi latifelerimize inmesi, onların önce akıl midesinde hazmedilmesi şartına bağlıdır. Eksik olabilir ama ben öyle anlıyorum. Önce akıl hissesini alacak, almazsa diğerlerinin hissesi eksik kalır. Tümden hissesiz kalmazlar belki ama eksik olur.

Önemli bir husus da mütalaalarda örneklerine rastladığımız yorumlardaki uçuk kaçıklıktır. Bir zaman benim de ma'lul olduğum bu hastalık da insanı yorar. Risaleler anlamca da açık eserlerdir. Onları anlamak adına, kelimeyi olduğu yerlerden alıp eğip bükmeye gerek yoktur. Başka anlamlara çekip olmadık yorumlar getirmek, işi bulanık hale getirebilir. Kelimenin kendi anlamına ve parçadaki kullanılan maksada yoğunlaşmalıyız. "Buradan şöyle de bir anlam çıkmaz mı" deyip zorlama yorum ve açıklamaları bazen görüp hem kendi eski hâlime hem de bu yapanlara şimdi biraz hayıflanıyorum. 

Geçenlerde bir dost ve arkadaş "nurlarda çok ağdalı cümleler var" diye iyi niyetle yazmıştı. "Örnek ver" dedim, bir ay geçti örnek yok. Okumadan, sadece bir-iki defa dinlemekle verilen bu hükümler; sanki nurlar anlaşılmaz metinlermiş gibi bir algıya sebep oluyor. Buna şiddetle itiraz ediyorum. Makam icabı anlamak için ihtisas isteyen eserler olabilir. Muhakemat ve İşarat'ul İcaz'ın bir kısmı buna örnektir. Ama hangi tefsiri nurlar gibi hiçbir dini tahsil olmayan bir insan alıp anlayarak okuyabiliyor ki? Halbuki bugün nurların tamamına yakınını hiçbir dini tahsili olmayan insan, çoğunu direk bir kısmını da kısa bir çabayla anlayabilir. Bu durum, çağdaş hiçbir tefsirde nurlar kadar kolay değildir.

Anlama deyince Ahmet Feyzi Kul abinin bir suale verdiği cevap aklıma geliyor. Ahmet Feyzi abiye "neden nurları bazen anlamakta zorlanıyoruz" diye sormuşlar o da: "Şimdi kardeşim çok oku, tahsilli ol, anlarsın desem; çok okumuş tahsilliler var, onlar da anlamıyor. Arapça, Farsça oku, anlarsın desem; çok Arapça, Farsça bilen var, onlar da anlamıyor. İki şey tavsiye edeceğim. Birincisi, hangi günahım engel oluyor, deyip çok istiğfar edeceksin. İkincisi de mideye giren lokmaya dikkat edeceksin. Havuza giren bir bulanık su, havuzu bozduğu gibi, haram lokma da mideye girdi mi göz dikkatli görmez, kulak da duymaz olur." demiş.

Bunların yanında ihtiyaç duymak da önemli. Yani benim bu iman hakikatlerine ekmek, su, hava kadar ihtiyacım var mı, yok mu? Bunu bilip anladığımızda, kazanacağımızı bildiğimiz zaman, nasıl ticaret için belki sabahlara kadar dükkanımızda durup müşteri kollar ve gayret gösteririz; öyle de nurlarla kazanacaklarımızı bilsek, anlama ciddiyetimiz ve bu anlama katsayısı artar. Yani önemli olan, tercihler sıralamasında iman hakikatleri kaçıncı sırada kaldığıdır. Tercihi öne alırsan, her zorluğa katlanmak kolay olur. 

Son olarak daha önce de bir yazımda yazdığım, müftü örneğini vermek istiyorum. Müftünün biri, köye giderken yolda risale okuyan bir çoban görür. Yanına varır ve ona "Ben müftüyüm okuyup bu eserleri anlamıyorum, sen nasıl anlıyorsun?" diye sorar. O da "Hocam ikindi olunca, koyunları köyün yakınına götürür, kuzularıyla buluştururuz. Koyun kendi yavrusu gelmeyince, yabancı kuzuya sütünü vermez, kendini kasar. Yavrusunu bulunca, verir. Siz de nurlara kuzu olup sütü talep ederseniz; o da sütünü size verir. Önemli olan halis bir niyetle talep etmektir" der. Gerçekten öyle olduğunu çok defa müşahede etmişizdir. Adamın yüze yakın kitabı var. Tefsirler üzerine çalışmış. Teklif ettim, arkadaşım şu kitabı okur musunuz, dedim. Hocam okuyup anlamıyorum, demişti. Demek nurların kuzusu olamıyor.

Evet dostlar, zaman ahir zaman. Kendimize güven, bitişimiz demektir. Nefse itimat, tehlikeyi aralar. Gelin acz ve za'fımızı itiraf edelim. Musa aleyhisselam gibi "Ey Rabbim bana lütfedeceğin her türlü hayra muhtacım" deyip saniyelerimizi bile boş geçirmeyelim. 

Selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
5 Yorum