Mütenebbi ve Bediüzzzaman

Kısa bir mukaddime yapmam gerekiyor. Geçenlerde Bediüzzaman’la alakalı bir iki kitap yazmış bir arkadaşla karşılaştım. Bana ima ve tariz yolu ile her şeyde Bediüzzaman’a mal edecek bir yön bulduğumu söylemek istedi. Ben de tarize tarizle cevap vermek istemedim. Zira sözlerini tartabilecek bir yapıda değildi. Lakin yine de söylediği söz ve temsil ettiği zihniyet bazı insanların paylaştığı bir husus. Bundan dolayı da meseleye temas etmeden geçemedim.

Arapçada 'demir demirle dövülür' diye bir deyim var. Yine ‘eş şey’u bişşey’i yüzkeru’ yani ‘bir şey bir şeyle anılır ve anlaşılır’ denmiştir.  Bunun için misal getirilir. Elbette burada maksat sadece Bediüzzaman’ı tebcil etmek veya bütün mesaili ona hasretmek olursa, yanlış olur. Önemli olan bunlar üzerinden hakikate ulaşabilmektir.  Bu bağlamda, ‘Mütenebbi’nin bir boyutunu mesela Bediüzzaman’la karşılaştırarak daha iyi kavrayabilir ve anlayabiliriz. Ya da tersi de geçerlidir. Öyleyse bazı kaprisler uğruna bundan niye mahrum olalım? Gerçekten de, Bediüzzaman ile Mütenebbi arasında bir ortak alan var mı? Yoksa yaptığımız zorlama mı? Bu soruya geçmeden önce bir mukaddime daha yaparak; biraz Mütenebbi üzerinde durmak istiyorum.

İsviçre’de Mütenebbi şiir festivali veya akşamlarının onbirincisi yapılmış.  Haberini El Hayat gazetesinde okudum. Bu münasebetle ve Mütenebbi üzerinden diktatör ve totaliter yapıların yıkılmasında şiirin ve şairin önemine vurguda bulunuluyor (16 Kasım 2011). Her şairin biraz sosyal ıslahatçı, rüyası olan bir hayalci, belki biraz kaçık ve biraz da devrimci olduğu ifade ediliyor. Şair şiiriyle dünyayı değiştirmeye talip olan insandır. Daha doğrusu haberin yazarı Fatma Naut, şairlerin biraz misyoner olduğunu iddia ediyor. Şiirleriyle dünyayı değiştirmek istediklerini ve bunu yapamayınca da bazen içlerini şiir yoluyla dökerek içlerine döndüklerini ve kendilerini değiştirdiklerini yazmakta.  Naut, Arap dünyasında iktidar ecelinin ecelin kendisi olduğunu ve Arap liderlerin ya ölümle ya da öldürülerek iktidarlarını terk ettiklerini hatırlatıyor. Arap liderler için iktidar eceli (süresi), ecelin yani ölümün kendisinden ibaret.  Kaddafi kim bilir kaç Amerikan başkanı ve Avrupalı lideri eskitti. Yine hepsi ebedi şeften mülhem veya devşirme. Bizde 28 Şubat bin yıl yaşayacak denildiği gibi kalıcılığa meftunuz veya vurgunuz. Bundan dolayı İnönü’ye ebedi şef sıfatı vermiş. Ondan önce de bir şiirinde Ziya Gökalp ebediyeti içimizdeki ülkeye veya hayali ülkeye adar:
Vatan ne Türkiye'dir Türkler'e, ne Türkistan;
Vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan...

Müebbet vatandan müebbet veya ebedi şefe geçtik. Dünya şairleri 20011 sonlarında Zürih’te Mütenebbi’yi yad ederek ve anarak Arap Baharını selamlamışlar.   Belki şairler siyasi liderler gibi devrim yapamıyorlar. Ama devrim ve evrim iklimini oluşturuyorlar. Sözleriyle toplumun kimyasını değiştiriyorlar. Bundan dolayı Fatıma Naut, şairleri yumuşak güce benzetiyor. Yönetmiyorlar ama yönlendiriyorlar ve nesilleri şiirlerinin süzgecinde damıtıyorlar. İmbikten geçiriyorlar. Elbette bir şiirle bir ezgiyle dünyayı değiştirmek mümkün değil.  Daha önceki şairler altyapısını hazırladılarsa belki de mümkün. Tunuslu Ebu’l Kasım Şabi’nin şiir ve kasideleriyle, Muhammed Buazizi de kibritiyle ve benziniyle Arap Baharını birlikte tutuşturdukları gibi. Neden olmasın?

Lakin Eşref Ziya Terzi 1990’lı yıllarda ‘bir ezgi söyledik ve dünyayı değiştireceğimizi zannettik ama yanılmışız, olmadı’  demişti. Nasreddin Hoca’nın ifadesiyle o da doğru. Daha doğrusu doğru bir sürecin sadece bir parçası. Öyleyse doğru bir nokta değil, süreçtir.  Belki ezgiler o nesilde meyvesini vermemiş olabilir. Ektiğiniz tohumlar filizlenmek için süre ister.  Siz ekme aşamasını yaparsınız hasadını de başkaları yapar.

Bir çok kral ve padişah ile birlikte Anuşirvan’a atfedilen anlamlı bir hikaye vardır.  Raiyenin ahvalini temaşa etmek için bir geziye çıkar ve yaşlı bir adamı fide dikerken görür. Taaccüp eder ve adama sokulur, selam verir ve söze başlar:
-Behey amca ne yaparsın?
-Gördüğünüz gibi fide dikerim.
-Belli ama yaşlısın ve bunların meyveleri sana zor nasip olur! Öyleyse zahmet niye?
-Bizden öncekilerin diktiği fidelerin meyvesini biz yedik. Bizden sonrakiler de bizimkilerinkini yiyecekler.

Bu hikmetli ve aydın sözler üzerine Anuşirvan kendisine bir kese altın verir. ihtiyar yine hikmetli bir biçimde hitamı miskle sözünü bağladı:
-Bizim fideler şimdiden meyve verdi bile.

İsam Attar’ın dediği gibi devrimler de böyledir.  Mevlana’nın deyimiyle sünnetullah devran eder ama siz rutin içinde bunu fark edemezsiniz. İyiler bu şekilde mükafatlandıkları gibi kötüler de aynı şekilde sektirmeden cezalandırılırlar. Lakin olayların itiyadı onları gafil avlar. Kötüler sekmeleri ülfet ettikleri için değişimin geldiğini ve ayak seslerini fark edemezler.  Buna misal de Hazreti Ömer’in bir suçlu ile muhaveresi ve diyaloğudur. Suçlu Hazreti Ömer’e afla muamele etmesini istirham eder. Hazreti Ömer ona şu ibretamiz cevabı verir: "Allah’ın af (afuvv) ismiden adil ismine gelinceye ve geçinceye kadar birçok basamak var. Sen bu basamakları atlamışsın. Sonunda adalet kapanına varıp dayanmışın. Ben ne yapayım?"

Mevlana ve Bediüzzaman

Mevlana’nın Halep ve Şam dönüşünde Mütenebbi’nin şiir dünyasına daldığı ve onunla ilgilendiği ve onun kitabını başucu kitaplarından birisi yaptığı söylenir. Yine rivayete göre Şems-i Tebrizi Mütenebbi’nin Divanını havuza atar ve Mevlana’yı onun ötesine veya maverasına çeker.  İbni Rüşeyk Mütenebbi için akıllardan çıkmayan ve tarihe mal olan bir söz söyler: Mali’ü-d-dünya ve şagilu’n nas (Dünyaya kendinden söz ettiren ve insanları kendisiyle meşgul eden.) Biz de ‘zenginin malı züğürdün çenesini yorar’ diye bir tabir vardır.  Tam o anlama gelmese de dünyayı farfaraya veren ve kendisinden bahsettiren ve insanları meşgul eden demektir.  Çok ilgiye mazhar olan ve gündem oluşturan tipteki insanlara böyle denmektedir. 

Keza geçenlerde El Cezire temsilcilerinden ve Suriyeli yazar Ahmet Muvaffak Zeydan’ın  Adnan Sadettin’in vefatıyla ilgili kaleme almış olduğu (Obituary) makalesinde Mütenebbi ile ilgili bu sözlere başvuruyor ve  Adnan Sadettin’in de dünyaya kendisinden söz ettirdiğini yazıyor. Tam da Arapça ifadesiyle: Bimen tabbaka el afaka haberuhu.  Mütenebbi tipli adam; havadisleri afakı kaplayan adam demektir.  Mütenebbi sözleriyle yüzyıllara damgasını vurdu. Şairler ve hatipler hep sözlerine başvurdular, tanık olarak kullandılar ve insanlara bu sözlerle ulaştılar ve etkilediler.

Bediüzzaman şüphesiz istisnai bir kişiliğe sahipti ve bu kişiliğiyle hep dikkatleri üzerine çekti. Lakin Mevlana, Gazali benzeri bütün büyük üstatlar ve zatlar gibi parıltılı ve ziyalı günlerden sonra inzivaya çekildi. Dünyayı ve şöhreti sevenlerine bıraktı.  Çok parlak bir gençlikten sonra duruldu. Mevlana Hz.'nin “Hamdım, piştim, yandım” sözüne uygun bir biçimde. Zira inziva kemalin karinesi ve münzevi insan da kemal mertebelerinin aradığı adamdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum