Mü’min tüketir mi?

Ne yazıktır ki bize hiç sormadan ve yaptığımız işin bir tüketim olup olmadığını incelemeden adımızı “tüketici” koydular. Malumdur ki bir adama kırk yıl “tüketici” derseniz kendini tüketici zanneder ve tüketmeye meyleder.

Elbette biz mü’minler yiyip içiyoruz, giyiniyoruz ve hayatın devamı için Allah’ın koyduğu kanunlara muvafık hareket ediyoruz. Peki ama bu bir tüketim midir?

Bir elma yediğimizi düşünelim. Başta Bismillah demekle ham kendimin hem o elmanın Allah’a aidiyetini ilan ediyorum ve Allah namına onu yiyorum. Böylelikle nebat seviyesinde olan o elmanın zerreleri insan mertebesine terakki ediyor ve benim vücudum o zerrat için bir kışla hükmünde olup ebediyyete layık olmanın talimini yapıyor. O zerreler benimle beraber namazım vasıtasıyla miraca çıkıyorlar.

O elmayı yerken Ehad-i Samed’in kıymettar rahmet hediyeleri olduğunu düşünüyorum, tefekkür ediyorum.

Yedikten sonra ise Elhamdülillah diyerek tüm teşekkür ve övgülerin Allah’a aidiyetini ilan etmiş oluyorum. Hamdin en meşhur manasını düşünecek olursak Allah’ın kemal sıfatlarını izhar ediyorum ve gayb ile şehadet alemi benim cisim ve ruh bütünlüğümde bir mana olarak kendisini gösretiyor.

Şimdi size soruyorum Allah için insaf ediniz ve cevap veriniz: “ben bu elmayı yemekle bir tüketim faaliyetinde mi bulundum yoksa ahiret namına ve Allah hesabına Cennete malzeme olmaya namzet bir üretim mi yaptım?”

Evet yiyip içip giyiniyoruz, evler alıyoruz fakat mü’mince bir şuur içinde olduğumuz, zikir fikir ve şükrün hakkını verdiğimiz müddetçe asla tüketmiyoruz. Aksine üretiyoruz, fani malların bakiye inkılab etmesi için çalışıyoruz, fani zerreler bizim kullanımımız ile ebediyyete namzet oluyorlar. Fena ve fani olmaktan kurtuluyorlar. Nebat gelip nebat gitmiyorlar insaniyet mertebesine yükseliyorlar. Hayvan gelip hayvan gitmekten kurtulup insani seviyede Allah’ın isimlerine ayinedarlık ediyorlar. Elbette nebat ve hayvanın da ayinedarlıkları var ama insanî mertebede bir ayinedarlığa yetişemez.

Evet tüm bunların ışığında itiraz ediyorum bana tüketici demeyiniz. Hiçbir mü’min bu sıfatı hak etmiyor mü’min kardeşlerime de tüketici demeyiniz.

Zira Allah namına başlayan, Allah namına işleyen, Allah namına alan ve Allah namına veren mü’minler tüketmiyorlar aksine üretiyorlar. Halife-i arz olarak Allah namına Allah’ın izni dairesinde inşallah cennet için bir üretim faaliyetinde bulunuyorlar. Allah namına işliyorlar.

Elbette hayvan gibi, Allah’ı hiç hatıra getirmeden ve helal haram demeden yutmak; Allah’ı hiç hatıra getirmeden mal mülk edinip yoksulu fakiri gözetmemek; “hep bana hep bana” mantığı ile gasb edercesine almak mü’mince bir tavır değildir. Fakat kafirin bu tutumuna da “tüketim” demek hafif olur. Bu olsa olsa “gasp etmek, Allah’ın malını çalmak” olarak nitelenebilir.

Yani mü’mine tüketici diyemeyiz zira tüketmez üretir; kafire de tüketici diyemeyiz zira tüketmez çalar.

Yıllardır bizi kandırdılar bir tüketici yaftası ile yaftaladılar; biz de kandık ve gafletle nefsi emmare namına kafircesine Allah’ın mallarını gasb eder olduk. Allah namına almayı Allah namına vermeyi unuttuk. En hafifinden “gafil” olduk.

Şimdi gaflet perdesini yırtma zamanı, tüketiyorsun, dünyayı yiyip bitiriyorsun ithamından kendimizi kurtarma zamanı. Allah namına almak, Allah namına vermek, Allah namına başlamak, Allah namına işlemek zamanı. Bunu yapmakla tüketmek zilleti yerine ebedi alem için üretim yapmak izzetine kavuşacağız. İtibarımız artacak, kendimizi kan emici sülük pozisyonundan kurtarıp bal yapan arı gibi olacağız inşallah.

Öyle ise haydi hep beraber Allah’ın rızası ve izni dairesinde dünyamızı yeniden tanzim edelim. Hep beraber israftan kendimizi kurtarıp iktisat ve kanaat hazinesini keşfedelim. Bizi sürüklemek istedikleri bataklıklara karşı uyanık olalım; o yöne gitmeyi arzu eden nefsimizi aklın, kalbin ve vicdanın yüksekmaksat ve lezzetleri ile ikna edelim, en azından kandıralım.

Bu dünya lezzet ve rahat yeri değil, biz mü’münlerin lüks ve konforlu ve sıkıntısız hayatı burada değil Cennet’te. Elbette Cennet Allah’ın fazlındandır, çalışmakla elde edilmez fakat cehennemi hak edecek şekilde israf, sefahet ve rezalet içinde, dünyanın lezzetleri peşinde koşmak bize yakışmaz.

Kavuşmayı ümit ettiğimiz başta Peygamberimiz Aleyhissaltü Vesselam, sair Peygamberler Aleyhimüsselam, sahabeler, validelerimiz, evliyalar, Üstadımız, mübarek ağabeylerimiz, ablalarımız ve ahirete irtihal eden sevdiklerimiz bizi beklerken, onlardan uzak düşmeye sebep olacak şekilde yaşamak, onların itabına ve uzaklığına yol vermek akıl karı mıdır?

İnanın zahiren dünyanın sefasını sürer gibi görünenlerin kalb ruh ve aklındaki sıkıntılar o keyifleri hiçe indiriyor. Dünyanın en zengin ve rahat ülkesi, sosyal devleti en güzel kurmuş olan ülke, intiharlar ile başa çıkamıyor. Bakmayın dünyada size hava atmaya kalkanların yukarıda olan burunlarına.Cehennem çukurlarına sürtünecek bir burunun size karşı havaya kalkması dünya cihetinde mahzun etmesin sizi. Aksine o burnun sahibinin hidayetine dua edip dünyasını imar ederken ahiretini yıkışına mahzun olunuz. (böyle yapan her kesin cehennemlik olduğunu demek istemiyorum elbette, bu haddini aşmak olur. Fakat şu asrın hastalığıdır ki; ahireti bildiği halde severek bilerek ve isteyerek dünyayı ona tercih ediyorlar. Bu özenilecek bir durum değil elbet bizim için)

Elbette size ille bir lokma ve bir hırkanız olsun demiyorum. İster az olsun ister çok; ki bu Allah’ın taktirine bağlıdır, sizin çalışıp çabalamanız ile de genelde makusen mütenasiptir, yani ters orantılıdır; Allah için alalım Allah için verelim, Allah için başlayalım, Allah için işleyelim vesselam.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.