Muhakemat’tan huzur dersi

Bu asrın insanlarını mesud edebilir kabiliyette olan Risale-i Nur kestirme yollar ve kısa formüller ile dolu.

Bu asırda ihtiyacımız olan hemen her konuda bize usül, yol, yordam gösteriyor.

Kâinatta câri olan kanunlardan biri olan “mübareza kanunu” dünya semasında meleklerin yıldızlar ile şeytanları taşlaması olarak cereyan eder ve bu bize “yıldız kayması” suretinde görünür iken kalbin etrafındaki melek-i ilham ve lümme-i şeytaniye de birbiri ile çarpışıp duruyorlar.

Bu çarpışmadaki hikmeti bilip de tarafını belli eden bahtiyarlardan gayrısı çok ıstırapta kalırken şeytana tâbi olanların bu çarpışmadan belki haberleri bile olmuyor.

Muhakemat’ta sadece altı satırdan müteşekkil kısa bir mukaddeme var. Muhakemat’ın Üçüncü Makale’si olan “Unsuru’l-Akîde” de yer alan ikinci mukaddemeden bahis ediyoruz.

Bediüzzaman bu kısa mukaddemede huzur-u kalbin olmazsa olmazlarını sıralıyor. Esasen buradaki maksadı serdedeceği hakikate okuyucuyu hazırlamaktır. Adeta öyle bir hakikat beyan edeceğim ki bunu kavramak için evvela bu hâl üzere bulunman gerekir der gibidir okuyucuya.

Biz de bu mukaddemeye çalışmak için bir kısa mukaddeme yapmış olduk. Şimdi mukaddemeyi evvela metinden okuyalım ve sonra anlamaya çalışalım:

“Hakikatin keşfine mani olan arzu-yu hilaf ve iltizam-ı muhalif ve tarafdar-ı nefis cihetiyle asılsız evhamını bir asla irca etmekle kendini mâzur göstermek ve müşterinin nazarı gibi yalnız meâyibi görmek ve çocuk tabiatı gibi bahane ile mahane tutmak gibi emirlerden nefsini tecrid ile şartıma müraat edebilirsen huzur-u kalb ile dinle.”

Bediüzzaman Said Nursi bu mukaddemeden sonra kainatın kendisini san’atla yaratana şehadetini anlatıyor. Bu Üçüncü Malake olan “Unsuru’l Akide” hakkıyla şerh ve izah edilse akaide dair bir ansiklopedi olabilir. Elbette Muhakematı hakkıyla anlayıp şerh ve izah edebilmek muhakkik alimlerden müteşekkil bir hey’et ister.

Biz bu mukaddemeyi kendi makamı içindeki anlamı ile incelemeyeceğiz. Yani bulunduğu bütünün bir parçası olarak değil de kendi başına müstakil imiş gibi bakacağız ve buna rağmen büyük bir tılsımın anahtarı olduğuna nazarı çekeceğiz.

Eğer kendi makamında değerlendirsek; buradaki her bir kavramın akide noktasında yani; itikad inanç anlamında ne ifade ettiğine değinmemiz gerekir. İnşallah böyle bir çalışma yapılır. Zira Muhakemata hakikaten çok muhtacız. Muhakemattaki düsturları tek tek çıkartıp yanılmaz bir mürşit olarak sarılsak ihya oluruz inşallah.

Bu kısa ama uzun ve derin ve geniş mukaddemeden kalb huzurunun şartları ile ilgili bunları anlıyoruz:

-Hakikati keşfetmeye mâni olan unsurlar kalb huzuruna da manidirler

-Kalb huzuruna mâni olan üç emir vardır ki bunlar üç cihetten gelir. Emirler bunlardır:

1.Asılsız evhamını bir asla irca etmekle kendini mazur göstermek
2.Müşterinin nazarı gibi yalnız meayibi (ayıpları) görmek
3.Çocuk tabiatı gibi bahane ile
mahane tutmak

Bunların geldiği üç cihet ise bulardır:
1.Arzu-yu hilaf
2.İltizam-ı muhalif

3.Tarafdar
-ı nefis

Demek ki kalb huzuru için, hakikate muhatap olabilmek için bu üç ciheten gelen üç emirden temizlenmek gerekir.

Gaflet esbabından tecerrüd etmek belki de bu manaya denk gelir. Zira bu üç cihet ve üç emir gaflette kalmanın ve başını kuma gömmenin de sebebidirler.

Kelimelerin manaları üzerinde fazlaca durmak, bütündeki hüsnü perdelediği için kelime kelime mana vermek Risale-i Nur’u izah ederken çok da tercih edilen bir yöntem değildir. Biz de tek tek kelime tahlillerine girmeden evvela üç cihete sonra üç emre kısaca bakalım.

Bir fikrin muhalefetinde kalmak isteği, kendini bir fikrin (veya fikrin temsilcilerinin) muhalifinde konuşlandırmak ve nefsine taraftar çıkmak, hakikati keşfe ve kalb huzuruna mânidir. Kendi fikrini esas alarak hareket etmek başkadır muhalifi olduklarını merkeze koymak başkadır. Kendi mesleğinin muhabbeti ile hareket edip, başka mesleklerin husumeti hareketinde yönlendirici bir esas olmaması buna bir misal olabilir. Muhalif kalma ve muhalefet etme isteği, hakikatten ve hak perestlikten bizi uzaklaştırır çünkü muhalifi olduğumuzun toptan muhalifi olsak onun elinde ara sıra görünen hakka da muhalif oluruz ki bu da bizi hakikatten uzaklaştırır.

Üç cihetten gelen üç emrin ifadeleri de açıktır. Nefse taraftar olup kendimizi muhalefette konuşlandırmak, bir delile dayanmayan vehimlerimize güya sağlam bir zemin bulmaya ve böylece kendimizi mazur gösterip “ama”lar silsilesini kendimize, birleşerek halat olan ince ipler misali, pranga yapmak ve sadece kusurları görmek (muhalifinde kalmaya azmettiğimiz fikrin ve/veya temsilcilerinin, müntesiblerinin) ve bulunduğumuz konumdan (fikrî zemin) kıpırdamamak için bahaneler üretmek ile neticelenir.

Kainatın sahibine olan şahitliğini görmek istemeyenler üç cihetten gelen iç maniye takılmışlar. Bu şehadeti bilip tasdik eden müminlerin de kalb huzurunu kaybetmeleri yine bu üç cihetten gelen üç emirdendir. Rabbimiz bizi bu üç cihetten gelen üç emirden nefsimizi tecrid etmekle rızıklandırsın.

Muhakemattan sadece altı satırlık bir mukaddeme üzerinde düşünmeye çalıştık. Rabbim Muhakematı kendi muhakememize mürşid-i kâmil edinmekle bizi rızıklandırsın inşallah.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum