Mustafa İslamoğlu ve Atatürk

Bir zamanlar yoğun bir şekilde Atatürk okumaları yapıyordum. Falih Rıfkı Atay’ın Çankaya’sı, Şevket Süreyya Aydemir’in Tek Adam’ı, Atila İlhan’ın O Sarışın Kurt’u ve Hangi Atatürk’ü, Taha Akyol’un Ama Hangi Atatürk’ünü büyük bir iştiyakla okuduğumu hatırlıyorum. Ama Atatürk ve din konusu hakkındaki en tatminkar yanıtı bu kitaplardan ziyade Can Dündar’ın Mustafa belgeseli’nde bulmuştum. Atatürk bir deha idi ama dindar, hele denildiği gibi dini bütün bir insan hiç değildi.

Belki hatırlarsınız birkaç gün önceki bir günlükte şöyle yazmıştım: “Yaşar Nuri Öztürk çok zekiydi ama paradigmal bir hata yaptı bence. İslamoğlu, Öztürk ile aynı paralel düşüncelere gelmekle birlikte henüz o paradigmal hatayı yapmadı ama her an yapabilir. Bu hata muhafazakar kesimce affedilmesi imkansız turnusol kağıdı gibi bir şey. Bu paradigmal hatanın ne olduğunu söylemeyeceğim biraz da kitaba yer kalsın.”

Mustafa İslamoğlu o paradigmal hatayı maalesef yaptı. Hem de beklemediğim kadar çok erken bir zamanda. İslamoğlu attığı bir twitte şunları söylüyordu: “Bu toprakların işgalden kurtuluşunda emeği geçen başta Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere, emeği geçen herkesi rahmet ve minnetle yad ediyorum. Barış içinde birlikte yaşayacağımız özgür, aydın, huzurlu ve müferreh bir ülkede yaşamak en büyük dileğimizdir.”

Muhafazakar camiadan Atatürk’e rahmet okuyan her kim olursa olsun muhafazakarlarca bitiyor. Doğru veya yanlış ama sosyolojik bir vak’a bu. Bu nasıl bir toplumsal hafıza ki böyle bir rahmeti asla affetmiyor. Böyle olduğuna göre bunun mûcip nedenleri çok güçlü olmalı değil mi? F.Gülen, Yaşar Nuri Öztürk, Haydar Baş, Mustafa Öztürk, Dücane Cündioğlu ve nihayet Mustafa İslamoğlu. Yaşar Nuri ve Haydar Baş’ı anlıyorum ama Cündioğlu ve İslamoğlu’nu anlamakta zorlanıyorum.

Çünkü tek parti dönemindeki istibdad-ı mutlakı, din karşıtlığını, bir risaleden dolayı İskilipli Atıf Hoca’nın başına gelenleri, ilke ve inkılaplardaki sekülerliği, Türkçe ibadet meselesinin içyüzünü, İstiklal Mahkemeleri’ndeki yargısız infazları, Dersim katliamını, Şeyh Said’in masumiyetini ilk onların eserlerinden okumuştuk. Bunun için Cündioğlu’nun Türkçe Kuran ve Cumhuriyet İdeolojisi ile İslamoğlu’nun İslami Hareketler ve Kıyamlar Tarihi kitaplarına bakılabilir. Nereden nereye! Oradan buraya gelmek gerçekten çok hazin! Ama insanoğlu bu, yarın nerde olacağı belli olmaz.

Bu tür çıkışların ilmi olmaktan çok hissi olduğunu düşünüyorum. İşin içinde karşıt mahalle sakinleri tarafından alkışlanma, takdir edilme, beğenilme güdüsü yok değil. Maziniz ile tezada düştüğünüzde en fazla mazide sizi severek okuyan mütedeyyin kitle zarar eder. Daha doğrusu en fazla onların gönlü yaralanır. Nitekim ilgili twite yapılan yüzlerce yorumda bu kabil ince sitemleri görmek mümkün.

Hâsılı, bir entelektüel bazı söylemleriyle kendinden daha çok kendisini seven kitleyi hayal kırıklığına uğratır.

Câlib-i dikkattir, daima bizim muhafazakar kesimden böylesi medhiyeler yükselir ama nedense tersi hiç olmaz. Mesela bir Yılmaz Özdil, Kadri Gürsel, İlhan Selçuk, Nedim Şener, Orhan Bursalı gibilerden birinin tek kelimeyle bile olsa Said Nursi’den övgüyle bahsettiğini gördünüz mü? Göremezseniz çünkü adamlar ilkeli.

"Bir aydının en mümeyyiz vasfı her şeyden önce dürüst olmasıdır" diyen Cemil Meriç’e selam olsun!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
24 Yorum