Misyonerlik ve Said Nursi

Türkiye’de Misyonerlik faaliyetlerinden rahatsız olan bir kesim var. Bu kesimin ciddi taraftarları da var. Diyebilirsiniz ki, rahatsızlık duymayacak Müslüman var mı? Elbette yoktur. Ama şap ile şekeri biri birine karıştıranlar bir de amacı misyonerliği kötülemek veya onunla mücadele etmek olmayıp onu üzerinden birilerine saldırmak olanlar var. İşte bu durumdakilere ciddi cevap vermek gerekiyor.

Konuyla ilgili olarak geçmişteki çarpıcı bir iki gelişmeyi hatırlatmak istiyorum.

Birincisi: Rahşan Hanım’ın, “din elden gidiyor” ifadesidir.

Diğeri: Zekeriya Beyaz’ın kanal kanal dolaşıp Türkiye’de misyonerliğin çok geliştiğini anlatması ve bu suretle “insanımızı Müslümanlıktan çıkardıkları gibi Türklükten de çıkardıklarını” vurgulamasıdır.

Rahşan Ecevit’in, yaygarasına bir göz atalım isterseniz.

”AB’ye gireceğiz derken dinimiz elden gidiyor. Ben bir Müslümanım. Ülkemde Müslümanlığın gerilemesine razı olamam. Ben ülkemde hurafelerden uzak, din sömürüsünden uzak, Sünnisiyle, Alevisiyle sağlıklı bir İslam’ı yaşamak istiyorum. Ama Türkiye’nin başına sarıkları, türbanları doladılar, sırtına cüppeleri, çarşafları giydirdiler. Onu çağ dışı İslam ülkeleri arasına atmak istediler.”
'Takke üstü haç'
”Derken AB modası çıktı. Şimdi ise ülkemizde kiliseler yer yer apartman katlarına kadar yayıldı. Kimi vatandaşlarımız káh ikna yoluyla, káh çıkar sağlanarak Hıristiyan yapılıyor. Takkenin üzerine haç geliyor. İnsan inançsız olmaya görsün her hareketi takıyye olur. Ben takıyyelerle yönetilmek istemiyorum. Ben ülkemi geri istiyorum.” (Radikal 3 Ocak 2005)

Sizce bu iki cümlenin neresini düzeltmeli. Her tarafı insanın elinde kalıyor. Müslüman taraftarı gibi ama Müslümanlığın tüm ibadetlerine karşı, Hıristiyan düşmanlığı yapıyor, ama buna karşılık “ülkemi istiyorum”  diyerek İslam dinini mi istiyor? Yoksa dinden uzak bir devlet mi istiyor? Belli değil. Takkeyi de Haçı da reddediyor.

Zekeriya Beyaz’ın derdi de Müslümanlığın gitmesi değildi, Türklük bilincinin azalmasını vurgulamaktı.
Bunları neden hatırlatma ihtiyacı duydum? Nedeni şu; Misyonerliğe kimlerin, niçin karşı çıktığının, hakiki nedenini tespit etmek mümkün değil.

31 Mart muhtırasında olduğu gibi isyancıların ona yakın farklı talepleri varken hepsinin biranda kaybolup sadece “Şeriat” talebinin ortaya çıkması gibi.

Bugünlerde Türkan Saylan üzerinden alabildiğine bir misyonerlik düşmanlığı yapılıyor. Yapılan bu düşmanlığın gerekçesine baktığımızda bunların diğerlerinden farkı yok. Adeta şapla şeker biri birine karıştırılıyor.
Türkan Saylan’ın, ÇYDD’nin hedefi başörtüsü ve din düşmanlığı olmasına rağmen onu misyonerlerle işbirliği yapıyor gibi göstermek şapla şekeri biri birine karıştırmak değilse nedir?

Peki, bu durumu fırsat bilen Yeni Mesaj yazarı Muharrem Bayraktar’ın Bediüzzaman Said Nursi’nin yanlışını bulmaya çalışmasına ne demeli.
Bayraktar, bazı medya organlarında misyonerlik aleyhinde çıkan yazıları dikkate sunarak, “Eğer misyonerlik yanlışsa, “misyonerlerle ittifak yapmanızı emreden”  üstadınıza niye kızmıyorsunuz.”  (Yeni Mesaj 29.04.2009) diyerek kendince bir çarpıklığı dile getiriyor.

Sayın Bayraktar her şeyden evvel şunu bilmeli ki, o mevkutelerde çıkan bu anlamdaki yazıların maksadı başkadır. Said Nursi’nin o gün söylediği o sözlerin maksadı ise daha başkadır.

Her şeyden evvel Said Nursi, o sözlerini “sahih” bir hadise dayanarak söylemiştir. (Lemalar sh. 155) Bu bir. İkincisi, söylediği dönem Komünizm ve Darvinizmin dünyayı istila ettiği bir dönemdir. Dünyanın üçte ikisi “dinsizliği” seçmiş, karşısındaki din ehli ise hepsini, (dindar Yahudi’yi, dindar Hıristiyan’ı ve dindar Müslüman’ı) toplasan üçte biri değil, onda biri dahi etmiyor. Dolayısıyla burada emredilen din ittifakı değildir. “Müşterek dinsizliğe” karşı ittifak kurmaktır. Ortak düşmana karşı güç birliği yapmaktır. Yoksa “dinlerinizi birleştirin, Hıristiyanlığın yanlış ve batıl inançlarını kabul edin, yayılmasına hoşgörü ile bakın” demek değildir.

Peygamberimiz, Mekkeli müşriklerle savaşırken Medine’deki diğer din mensupları ile birlik halinde hareket etmedi mi? Onlarla birlikte savaşa gitmek demek onların dinlerini hoş görmek ve kabul etmek demek midir? Müşrikleri yendikten sonra da ehl-i kitapla mücadelesine devam etti.

Düşmanın bu denli güçlü olduğu bir dönemde Said Nursi Müslümanlara çağrıda bulunmuş ve “aranızdaki ihtilafı bir kenara bırakın gelin ittifak kurun” demişse hata mı etmiş. Bu ifadelerden misyonerliği kabullendiğini söylemek ve onu hoş gördüğünü savunmak ancak Bayraktar gibilerin mantığı ile bakınca mümkün oluyor.

Bayraktar, bunu neden yapıyor anlamak mümkün değil.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.