Milyon dolarlık rüya

Milyon dolarlık rüya

Caner Kutlu'nun hikayesi...

Londra’nın güneyinde yüksek ve düzgün duvarları arasında tüm gün koşturduğum hastanenin uzun koridorları gecenin tüm dijital seslerini avuçlarında toplayıp parlak, beyaz zeminine hızla akıtıyordu.

Büyük bir uçak kazası ardından hastaneye getirilenler arasında Mr. Taylor da vardı..Aslen güneyli bir Amerikan vatandaşı. Eşinin öldüğü kazanın ardından buraya getirilmişti. Anlatılanlara göre, zengin bir geçmişi, bankada, kasada milyonları vardı. Benim gibi biri için, özel hemşiresi olmanın dışında bir özelliği yoktu başta. Kocaman kafası, yaşına göre fazla kırlaşmamış saçları, yanık teni, iri bedeni, kalın bıyıkları ile bir profesörden çok tipik bir Meksikalı görüntüsü veriyordu.

Gözleri günlerce kapalı kaldı. İlk aralandığı anda, dudaklarında hafif bir gülümseme, ardından irileşen gözler ve hayret dolu bakan bir çift bellek belirdi. Hemen müdahale ettim, sakinleştirmeye çalıştım. Bir süre daha uyku, tekrar, ama bu kez daha sakin bir tekrar sonrası zamanla rahatlayan, kabullenen bir beden yapısı ile karşılaştım. İlk söylediği şey, sanırım karısının ismiydi. Sonra, kendi ihtiyaçları, istekleri belirdi ağzından.

Günler ağırdı ama geçiyordu; bir gün avukatı geldi, adı Muhammed, afro-amerikan, Müslüman, eşi öğretmen, iki erkek çocuğu var, stan ve hanry, 6 ve 9 yaşlarında. Bana doğum yerimi sordu, Annemin Zimbabve, babamın İrlandalı olduğunu, İrlanda’da uzun süre yaşadığımızı, buraya beş yıl önce annemin ölümü üzerine babamın isteğiyle geldiğimizi, iki yıl önce babamı kaybettiğimi, beş yıldır bu hastanede hemşire olarak çalıştığımı, yalnız yaşadığımı, iki yıldır flörtümün olmadığını, iyi olmasa da kendimi hep bir katolik hissettiğimi anlattım. Hantal cüssesinden beklenmeyecek bir nezaketle eğilip teşekkür etti, müvekkiliyle baş başa kalmak istediğini söyledi. Bir saate yakın süre odada yalnız kaldılar, ilaç zamanı gelen Mr. Taylor’ın fazla yorulması doğrusu beni rahatsız etmişti. Telaşla kapıyı çaldım, içeri girdiğimde Mr. Muhammed ayaktaydı, gitmek üzere olduğunu söyleyip benimle ertesi gün görüşmek istediğini belirtti, sessizce ayrıldı. Mr. Taylor’ın gözleri parlıyordu. Elleri bedeninin yanında sessizce hareket ediyordu. Hafifçe teşekkür etti, odasında bir süre daha kalmama rağmen konuşmadı.

Sonra bir gün, Mr. Muhammed dilden dile dolaşan milyon dolarlardan bahsetti. Mr. Taylor’un başkanı olduğu şirketindeki hisselerin karşılığı milyonlar, benim siyah bedenime yüklenecek, iyi kalbimin, sevimli gülümsemelerimin, kapkara gözlerimin sınırları içine hapsolacaktı. Benden beklenen, evimin aylık ödemelerimin dışında, milyonların da hesabını yapabilmemdi. Mr. Muhammed iyi bir adamdı, sıcaktı, güvenilirdi, kendi cebinden yüzlerce euro harcayıp benim milyonların sahibi olmam için mahkemeden karar bile çıkartmıştı. Kısık sesle hayretimi Mr. Taylor’a ifade etmeye çalışıyordum, ancak, avukatın tatlı sesi hayretimi yutmama sebep oldu. Mr. Muhammed Amerikadaki bir toplantı için acilen gitmesi gerektiğini söyleyip, müvekkilinin ölümü halinde, tek varisi olarak milyonların sahibi olacağımı tekrarlayıp, sessizce odadan ayrıldı.

Sessizlik, zihnimin duvarlarını yırtıp hayalimin göğsüne yaslandı. Saatlerce orada kaldım; yeşil yollar, serin sular, gökdelenler, dijital sesler, kırmızı arabalar, iyilik meleklerim, beyaz süt ve kırmızı şarap, et ve ekmek, tanrının seslenmesi... mesihin ızdırap dolu yakarışları ile uyandım. Mr. Taylor uyuyordu, doktoru geldi, her geçen gün ölüme yaklaşıyor dedi, yakında bu oda da boşalacak. İlaçlarını verdim.

Hayalimin göğsünden emdim, gerçeğin sesiyle hastanın ölümüne doğru yol aldım. Ulaştığım istasyonda elimi sıkıca tuttu, sonra bıraktı, parmaklarımla gözkapaklarını indirdim. Hayalim ve gerçeğim sessizliğin göğsünden başını kaldırdı. Mr. Taylor, üzerindeki beyaz örtünün altına saklanmaktan kurtulmuştu. Avukat aradı, milyonlar tören öncesinde  bankada beni bekliyordu. Test sorusu basitti, İsa? Cevabı göğsümde ( kolyemde) yazılıydı: Mesih. Mr. Muhammed elini göğsüne koydu: isa resulullah, Muhammed resulullah.

İki yol açıldı, biri beyaz süt, diğeri kırmızı şarap akan iki dereydi. Sonra, ufuklar bir yerde birleşti, denize kavuştu. Mr. Taylor iki müminin ellerinde mezarına kondu, avukat, ölüm meleğini andırır kanatlarını açmış kurandan ayetler okuyordu.