Habibi Nacar YILMAZ

Habibi Nacar YILMAZ

Mevlidi eleştireyim derken, düşülen cehalet

Altı yüz kadar beyit ve asıl adı Vesilet-ün Necat (Kurtuluş Vesilesi) olan Süleyman Çelebi'ye ait mevlid manzumemiz var, biliyorsunuz. Giriş bölümü, Peygamberimizin (Aleyhisselam) doğumunu anlattığı için, genel ve kısa olarak mevlid diye bilinir ve tanınır. 15.Yüzyıl dinî edebiyatımızın önemli bir ürünüdür.

Mevlid ile ilgili hatıralarımız vardır mutlaka. Benim üniversite yıllarında eski edebiyat dersinde geçen önemli bir hatıram var. Eski Türk hocası konu Mevlide gelince, kendisi pek alakasız olunca, bana "Habip bu konuyu sen anlat." demişti. Ben de mevlidin tümünü bilmiyordum. Aklıma hemen:

"Birdir ol birliğine şüphe yok durur,
Gerçi yanlış söyleyenler çok durur"
beyti geldi.

Tahtaya yazdım ve "Bir iğne ustasız olmaz..."dan başlayarak anlatmaya başladım. Ders bitip hoca gittikten sonra, kıyamet koptu. Her türlü tehditle karşılaştık. Güya fikir özgürlüğünü savunan arkadaşlar, birer canavara dönmüştü. Elimizdeki nur gözleri kamaştırdı ve müsbet hareketle karşılık verince de fikir münazarasına dönen atışmalarımız, epeyce hizmete vesile olmuştu.

Mevlidle ilgili, özellikle muhteviyatı, icra şekli ve zamanı hakkında ileri geri konuşan epeyce kişi dinlemişizdir. Bunlardan biri de Trabzon'un sevilen ve dinlenen hem de ehl-i sünnet hassasiyeti olan, şimdi emekli imamlarından İshak Hoca idi. Kendi adıyla anılan câmisinde bir vaazında, mevlidin aleyhinde epeyce konuşunca, bu konuşmasını dinleyen şimdi Ordu Üniversitesinde memur İdris Şılbır kardeş, mevlitle ilgili ona 24. Mektub'un İkinci Zeylini posta ile göndermişti. Bundan kısa bir zaman sonra, İshak Hocamız kızının düğününü bu sefer mevlitle yapmıştı.

Geçenlerde yine, Hazret-i İsa'nın babasız yaratılmasını sebepler dünyasında mümkün görmediğinden, mutezilî görüşlere müracaat edip akla ziyan yorumlarda bulunan bir akademisyen de mevlid hakkında ileri geri konuştu. Bana göre, biraz da ileri gidince, sıkıntılı yorumlar yaptı.

"Ol dedi, bir kere var oldu cihan,
Olmaz derse, mahvolur ol dem heman."

Ne var bu beyitte itiraz edilecek? Alaylı bir üslupla "kün"(ol) hakikatene itiraz ediyor arkadaşımız. Süleyman Çelebi hem ehl-i velayet hem de mevlidi, rivayete bina ettiği için, elbette ki anlattıkları bir hakikati ifade etmiştir. İtiraz edilen noktalar ya anlayamadıklarımız ya da tevili, izahı yapılması gereken kısımlardır.

İşte, izahı belki de hüsn-ü tevili yapılması gereken bir beyit de:

"Gel Habibim sana âşık olmuşum,
Çünkü cümle halkı sana bende kılmışım."

"Allah âşık olur mu?" diye soruyor arkadaş. Aşk, şiddetli bir muhabbet değil midir? Sadece ulaşılmayanlara duyulan sevgi midir aşk? Ona göre ulaşılmayana aşık olunurmuş ve bu da Allah için kullanılamazmış. Halbuki Süleyman Efendi burada aşk kelimesini, "şiddetli muhabbet" anlamında kullanıyor. Bu, "makam-ı mahbubiyeti"i de "Ben sana âşık olmuşum." tâbiriyle beyan ediyor. Şu tâbir bir tefekkür penceresidir, bir hakikate işarettir. İşte üstad, bu hakikate işaret ve Peygamberimizin Kur'an'daki "Habibullah ünvanı" hakikatine hürmeten, Uluhiyet hakikatine örfen münasip düşmeyen "Ben sana âşık olmuşum" tabirini, "Ben senden râzı olmuşum." şeklinde yorumluyor ve düzeltiyor. Yoksa bunu o mübârek zâta hücuma vesile yapmıyor.

Arkadaşımız, ikinci mısrada geçen "bende kılmışım" tabirine de kafayı takmış. "Köleliği kaldıran bir din, insanları peygambere köle yapar mı?" diye ortalığı yıkıyor. Elbette ki O'nun getirdiği din, değil insanın insana köleliği, nefis de dahil Allah'tan başka hiçbir varlığa köle olmamak prensibini getirmiştir. Ama buradaki "bende" kelimesini, sadece 'kul, esir alınmış insan' anlamında okursanız cümleyi, böyle tuhaf şekle sokarsınız. Halbuki 'bende' kelimesi, "birine bağlı olan" anlamında burada "Peygamberimize inanmış, bağlanmış, Onun getirdiklerinin kölesi olmuş" olarak kullanıldığını apaçık olarak görürsünüz. "Bende" kelimesinin bu anlamda kullanıldığını anlamak için, o kadar tahsile; hatta profesör olmaya da gerek yoktur yani.

Yine arkadaşımız Peygamber Efendimizin (Asm) annesinin ağzından verilen;

"İndiler gökten melekler saf saf,
Kâbe gibi evimi kıldılar tavaf"
beytine de takmış, dalga geçer gibi konuşuyor.

Peygamber Efendimizin (asm) annesinin gökten meleklerin indiğini görmesi, mümkün değildir, anlamına gelecek laflar ediyor. Kâinatın şeklini değiştirecek bir din ile gelecek bir Zâtın, dünyaya teşrifi gibi hadiseye şahit olmak için, değil melekler, bütün kâinat ayakta karşılasa yeridir. Karşılaşmışlardır da belki. Fakat daha önce de dediğimiz gibi, sebepler dünyasını hiçbir şekilde aşamayan zihin, mübârek kadının müşahadesini de anlayamaz. Bedir'de melekleri ve Cebrail Aleyhisselamı da değişik suretlerde gören sahabeler var. Peygamberimizin annesi, bir sahabiden geri midir?

"Kâbe gibi, evimi ettiler tavaf" cümlesini de abartarak, Kâbe'den başka yerde tavaf olmaz, diyor. Yahu arkadaş, o mübârek kadın "Benim evim Kâbedir ve melekler tavaf etti." demiyor ki. Tavaf, ziyaret etmek anlamında kullanılabilir. Burada da Kâbe'yi nasıl tavaf ediyorlarsa, melekler de evimiz ziyaret ettiler, anlamındaki bir güzel benzetmeyi diline dolamak, elbette bir nasipsizliktir.

Evet mevlid okutmanın bir dini hükmü olmayabilir, tamam. Kur'an tilavetine, sevaba, tefekküre, salavata, zikre, fikre, vesile olduğu muhakkak. Mevlid okutunca, önemli bir vazife yerine getirmiş olmanın rahatlığını hissedenler de olabilir. Ama bu tip insanlar, mevlid okutmadıkları zaman daha iyi mi olacaklar? Yine okutmanın kime ne zararı olabilir? Bu yaşıma geldim, bir yanlışa vesile olduğunu görmedim şahsen. Zaten şimdilerde, adına mevlid de deseler, mevlitten ziyade sadece Kur'an tilaveti ve birtakım konuşmaların yapıldığı bir program şeklinde icra ediliyor.

Fakat mevlid uygulaması için, üstadın bakışı, tavsiyesi ve duası her şeyi en güzeli ile veriyor zaten. Kulak verelim.

"Mevlid-i Nebevî ile Miraciyenin okunması, gayet nafi ve güzel âdettir ve müstahsen bir âdet-i islamiyedir. Belki hayat-ı içtimaiye-i İslamiyenin gayet latif ve parlak ve tatlı bir medar-ı sohbetidir. Belki hakaik-i imaniyenin ihtarı için, en hoş ve şirin bir derstir. Belki İmanın envarını ve muhabbetullah ve aşk-ı Nebeviyi göstermeye ve tahrike en müheyyiç ve müessir vasıtadır."

Cenab-ı Hak, bu âdeti ebede kadar devam ettirirsin. Süleyman Efendi gibi, mevlid yazanlara Cenab-ı Hak rahmet etsin, yerlerini cennet-i firdevs yapsın, amin.

Evet dostlar, demek mevlidi hem bir siyer, hem o Zâtı kendilerine rehber, reis, imam ve şefaatçi telâkki eden biz müminler için yüksek bir müsamere-i dinî kabul ederek dinleyebiliriz. Kötü gözle bakanlar için, her şey kötüdür zaten.

Selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum