Mehmet Asıf IŞIK

Mehmet Asıf IŞIK

Tabii ki Edebiyat, Fakat Öncesi Var

“Yere, gökten hân-ı rahmet geldi söz
Halka Hak’tan kân-ı ni’met geldi söz.” (Ahmedî)

(Söz, gökten yere rahmet sofrası diye geldi.
Söz Allah'tan insanlara nimet menbaı diye geldi.)

Söz Allah'ın kelâmı ve insanlara hitābıdır.
Yüce Allah, sözlerini (Kur'an'ı) rahmet diye tarif etti.
Allah, insanı kendine kelâmıyla (sözüyle) muhātap kıldı.
Şu halde "Söz" rahmet değil de nedir?

***

Edebiyat, yâni, duygu, düşünce ve hayâllerin sözlü veya yazılı olarak güzel ve etkili bir şekilde anlatılması sanatı. Yazma, çizme, söyleme, anlatma ve aktarma faaliyetlerinin, söz veya yazı yoluyla ifade edilme sanatlarına Edebiyat diyoruz.

Edebiyat kelimesinin İngilizce, Fransızca ve Almanca dillerindeki karşılığı "Literatür" imiş. Arapça da ise "Muellefāt" yani telifler. Bir diğer ifadeyle, yazılıp çizilen eserler mânâsıyla kullanılıyor olsa da eş anlamlı olarak (müteradif) "ilmu'l edeb" yani “edebin ilmi”, edeble yazıp söylemenin, anlatmanın ve ifade etmenin ilmi ve sanatı. Ne hoş, ne asil ve ne zarif bir ifade…

Necip Fazıl’ın deyimiyle “Bülbül kokan” Türkçemizden başka, bu tabir, “şirinest” diye bilinen Farsçada da "edep" le ilişkilendirilerek Edebiyat ismi verilmiş. Kaynağı İslam dini olan kültür ve medeniyetimizde “edep” ilime takaddüm edilip öncelenmiş. Bizim örf ve ādetimizde, milletimizin dem ve damarlarına sinmiş olan ve asırlarca süregelen geleneğimizde “eti senin kemiği benim” denilerek ustaya teslim edilen çırağa önce edep verilir. Asırların tecrübe birikimi olan ādābın süzgecinden geçirilir. Ve bütün bunlardan sonra, evet, daha sonra eğer kaabiliyeti var ise işte o vakit sanat öğretilir.

Rahmetler olası ecdād yüzyıllar boyunca oturup kalkmayı, terbiyeyi, edeb ve ādābın bilinip hazmedilmesini okuyup yazmaya ve söylemeye yeğ tutmuş, hemen her şeyden üstün görmüşler. Çünkü her husustaki önder ve örneğimiz “Allah’ın en sevgilisi o nezih edep ve yüksek ahlâkın sahibi zarafet ve nezāket Peygamberi Efendimiz (asm), “Beni Rabbim edeplendirdi, O ne güzel terbiye edendir” buyurmuştu. Biz edebin de ahlākın da en güzelini O’nda gördük ve O’ndan aldık.

Bu hakikati Yunus Emre bir beytinde "Girdim ilim meclisine eyledim kıldım talep. / Dediler ilim geride illâ edep, illâ edep" sözleriyle ne de güzel dile getirmişti.

Elmasarla yazılıp levha edilerek evlere, işyerlerine, camilere, dost ve sohbet meclislerine, bilhassa da okullarımızın duvarlarına, sokak ve caddelerin en görünür yerlerine asılmayı hak eden bu hikmetli sözü, hayatımızın her safhasında güzelce yaşayalım.

***

Bu cümleden olarak, yazıp söylemek basit ve sıradan bir iş değil elbet. Allah’ın insanlığa en büyük ve en değerli armağanıdır çünkü. Yüceler Yücesi bize mealen şöyle hitab eder: "Rahmān Kur´ān´ı öğretti. İnsanı yarattı. Ona beyan etmeyi (açıklamayı) öğretti." (Er-Rahmān/1-4)

Beyān etmek, yāni açıklamak veya mānāyı açığa çıkarmak…

Elbette açıklamak için anlamak, anlayabilmek için zihnin bütün şubeleriyle idrāk etmek, idrāk ve şuur için akıl ile çokça düşünüp tefekkür etmek, kalp ve vicdān ile hissetmek gerekir. Ve bu hissedişlerin, düşünüşlerin, şuur edişlerin ve sezgilerin ifāde edilmesi, tabii ki kalpten dile geldiği gibi olmayacaktır ve olmamalı.

***

Aynı surenin devamı olan ayetlerde "Sakın dengeyi bozmayın. Ölçüyü adāletle tutun ve eksik tartmayın." (Er-Rahmān/8-9) buyurulmuş. Yaratan nasıl da her şeyde kusursuz bir denge, şaşmaz bir adālet, bozulmaz bir ölçü ve mizan vāz etmiş! Bir işi diğer işe māni olmadan, karıştırmadan, hatasız ve yanlışsız tedbir ve tedvir ediyorsa, O'nun kulları olan sizler de kâinattaki bu düzene riāyet etmelisiniz. Her işinizde olduğu gibi, yazarken de söylerken de…

O halde, kalbe düşen mānālar ölçü ve düzene girecek, nizama vurulacak, bir düzen, disiplin ve intizam içinde ağızdan çıkıp dile gelerek kâğıda akacak. Hem anlam olarak, hem de kelâmın tertip ve dizilişiyle. Aynen vekar ve ciddiyetle yoğrulmuş davranışlar misali, söz de, tortu ve çapaklardan temizlenip imbiklerden geçerek arınıp durulacak. Dikeni ayıklanıp, dalı, budağı düzeltilmeli ki batmasın, takılmasın ve yırtmasın. Söz söylenirken dilde kekre, ekşi ya da acı bir tat değil, bal şerbeti tadı bıraksın.

Muazzez Üstad Bedi’üzzaman Hz. telif ettiği ve Kur’ān-ı Hakim’in hikmet dolu mānālarını ihtiva eden eserler için “Risale-i Nur’un üslubu nezihānedir” diyerek o sözlerin taşıdığı hikmet dolu mānāları gözü gibi koruyarak “sāfiyeyi kāfiyeye fedā etmedim” demişti.

Kanaatimce, kelâmın, kalemin ve mananın hakkını veren “edeb” işte budur. Ve Edebiyat ise, bu hikmeti ve hakikati anlayıp idrak ederek, yazıp çizmenin ve anlatmanın hem ilmi ve hem de sanatıdır.

Yaşasın öylesi edebiyat…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.