Mehdilik dâvâsı... Hâşâ, sümme hâşâ!

Mehdilik dâvâsı... Hâşâ, sümme hâşâ!

Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ     1

Bazı emarelerle bildim ki, gizli düşmanlarımız, Nurların kıymetini düşürmek fikriyle, siyaset mânâsını hatırlatan Mehdilik dâvâsını tevehhüm ile, güya Nurlar buna bir âlettir diye, çok asılsız bahaneleri araştırıyorlar. Belki benim şahsıma karşı bu işkenceler, bu evhamlarından ileri geliyor. Ben, o gizli zalim düşmanlara ve onları aleyhimizde dinleyenlere derim: Hâşâ, sümme hâşâ! Hiçbir vakit böyle haddimden tecavüz edip iman hakikatlarını şahsiyetime bir makam-ı şan ü şeref kazandırmaya âlet etmediğime bu yetmiş beş, hususan otuz senelik hayatım ve yüz otuz Nur Risaleleri ve benim ile tam arkadaşlık eden binler zâtlar şehadet ederler.

Evet, Nur şakirtleri biliyorlar ve mahkemelerde hüccetlerini göstermişim ki, şahsıma değil bir makam, şan ü şeref ve şöhret vermek ve uhrevî ve mânevî bir mertebe kazandırmak, belki bütün kanaat ve kuvvetimle ehl-i imana bir hizmet-i imaniye yapmak için, değil yalnız dünya hayatımı ve fâni makamatımı, belki lüzum olsa âhiret hayatımı ve herkesin aradığı uhrevî, bâkî mertebelerini feda etmeyi, hattâ Cehennemden bazı biçareleri kurtarmaya vesile olmak için, lüzum olsa Cenneti bırakıp Cehenneme girmeyi kabul ettiğimi hakiki kardeşlerim bildikleri gibi—mahkemelerde dahi bir cihette ispat ettiğim halde—beni bu ittihamla, Nur ve iman hizmetime bir ihlâssızlık isnat etmekle ve Nurların kıymetlerini tenzil etmekle milleti onun büyük hakikatlerinden mahrum etmektir.

Acaba bu bedbahtlar, dünyayı ebedî ve herkesi kendileri gibi, "Dini ve imanı dünyaya âlet ediyor" tevehhümüyle, dünyadaki ehl-i dalâlete meydan okuyan ve hizmet-i imaniye yolunda hem dünyevî, hem lüzum olsa, uhrevî hayatlarını feda eden ve mahkemelerde dâvâ ettiği gibi, bir tek hakikat-ı imaniyeyi dünya saltanatı ile değiştirmeyen ve siyasetten ve siyaseti işmam eden maddî ve mânevî mertebelerden, ihlâs sırrıyla, bütün kuvvetiyle kaçan ve yirmi sene emsalsiz işkencelere tahammül eden ve siyasete, meslek itibariyle, tenezzül etmeyen ve kendini nefsi itibariyle talebelerinden çok aşağı bilen ve onlardan daima himmet ve dua bekleyen ve kendi nefsini çok biçare ve ehemmiyetsiz itikad eden bir adam hakkında, bazı hâlis kardeşleri, Risale-i Nur'dan aldıkları fevkalâde kuvve-i imaniyeyi, onun tercümanı olan o biçareye—tercümanlık münasebetiyle—Nurların bazı faziletlerini ona isnat etmek ve hiçbir siyaset hatırına gelmeyerek yüksek makamlar vermek ve haddinden bin derece ziyade hüsn-ü zan etmek, eskiden beri, üstad ve talebeler mabeyninde câri ve itiraz edilmeyen bir makbul adet ile, teşekkür mânâsında pek fazla medh-ü sena etmek, hiçbir kanunla suç olabilir mi?

Gerçi mübalâğa itibariyle hakikata bir cihette muhaliftir, fakat, kimsesiz, garip ve düşmanları pek çok ve onun yardımcılarını kaçıracak çok esbap varken, insafsız çok muterizlere karşı, sırf yardımcılarının kuvve-i mâneviyelerini takviye etmek ve kaçmaktan kurtarmak ve mübalâğalı medhedenlerin şevklerini kırmamak için, onların medihlerini Nura çevirip bütün bütün reddetmediği halde, onun bu kabir kapısındaki hizmet-i imaniyesini dünya cihetine çevirmeye çalışan bazı resmî memurların ne derece kanundan, insaftan uzak düştükleri anlaşılır.

Bediüzzaman Said Nursi
Tarihçe-i Hayat