Medresetüzzehra çözüm sürecine sunulan bir manifestodur

Medresetüzzehra çözüm sürecine sunulan bir manifestodur

Prof. Ergun Yıldırım, Bediüzzaman’ın projesini anlattı

Risale Haber-Haber Merkezi

Prof. Dr. Ergun Yıldırım, Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin en büyük ideallerinden biri olan Medresetüzzehra'ya dair dikkat çekici açıklamalarda bulundu.

Yıldırım, "Çözüm sürecine armağan: Bir medrese hikayesi" başlıklı Yeni Şafak'taki makalesinde Medresetüzzehra'nın "Bir alimin Müslüman toplumuna sahip çıkmasının manifestosu" olduğunu vurguladı:

Çözüm sürecine armağan edilecek ne kadar çok memleket hikayemiz var. Bu hikâyelerden biri de Zehra Medresesi'dir. Bu memleketin sosyolojisinden, inancından, tarihinden ve medeniyet kaynaklarından fışkıran bir hikâye. İçinde ulemayı, tecdidi, tekkeyi, medreseyi, mektebi, bilimi, irfanı ve felahı tutan bir hikâye. Kürtlerin modern dünyada varoluşuna yol gösteren bir hikâye. Kürtlerin Müslümanlıklarıyla barış içinde ümmetin bir varlığı olarak geleceğe varmalarını sağlayan bir hikâye. Kürtlerin Türklerle kardeşleşmesine ışık tutan bir hikaye. Kürtlerin bir medrese hikayesinde yaşama azimlerini gösteren bir hikaye. Bu hikaye çözüm sürecine yüzyıl önce sunulan bir armağandır. Büyük İslam alimi, mücahidi ve dervişinden yüzyıl sonraya yazılan bir vasiyetnamedir. Bir alimin Müslüman toplumuna sahip çıkmasının manifestosudur. 

Bediüzzaman’ın Medresetü’z-Zehra projesinden bahsediyorum. Salt bir medrese değil bu. İslam toplumlarının Anadolu ve Mezopotamya izdüşümünde kurulmak istenen bir maarif istasyonudur. Buradan gelip geçen alimler, mütefekkirlerve talebeler aydınlanarak toplumlarını aydınlatmaya çıkacaklar. Nurlanarak nurlandıracaklar. Kürtler, Nizamiye Medreselerinden aldıkları ilhamla medrese geleneğini sürdürüyorlar. Ulema yetiştiriyorlar Müslüman toplumlara. Ulemanın ve medresenin bir sosyolojisi var. Halkını aydınlatan, sorunlarına koşan ve onlara yol gösteren bir sosyolojidir bu. Kan davaları, aşiret kavgaları, kız kaçırmaları, toprak çekişmeleri ve otlak paylaşımları…Hepsinin çözüm yeri medreseler ve ulemadır. Mollalar ve şeyhler toplumun bu sıkıntılarına yardıma koşarlar. Sıkıntıya girenler ulema ve şeyhlerin kapısını çalar.

Zehra Medresesi modern çağda yeniden bölgenin sıkıntılarına koşacak bir nur istasyonudur. Maarif ve bilimin, tekke ve medresenin, mektep ve medresenin beraber halaya durdukları bir yuva olacaktır. Zehra Medresesi Bediüzzaman'a göre tuba ağacını içine alıyor. Gayret ile yeşillenirse, maddi hayatı etkiler. Kürtleri ve bölgesini yeniden mamur hale getirir. Ümran ve imar ile toplum hayat bulur. Toplumun tıkanan damarları açılır, heyecan ve imanla yaşama katılır. 

Zehra Medresesi Meşrutiyet'le yaşanan yenilikleri Kürtlere taşır. Onları modern dünyanın kapısını açar. Modern ilimleri geleneksel ilimlerle buluşturur. İrfan ve iman, ilim ve fenle bütünleşir. Medrese, Kürtlerin sosyolojisine ekilen bir çekirdektir. Bu çekirdek büyüyecek, dal budak salacak, çiçeklenecek, meyveye duracak ve olgun yemişleriyle ağızları ve dimağları tatlandıracaktır. Kürt gençleri buradan İslam ve irfanı, bilim ve fenni beraber öğrenerek ümmetin ulema rolünü yeniden üstlenmeye devam edeceklerdir.

Bediüzzaman’a göre medrese uleması buraya müderris olarak atanmalıdır. Çünkü bu ulemaya Kürtler güvenir ve yine ulemanın yerel olan dillerine aşinalığı vardır. Çeşitli uzmanlık alanları olmalıdır ve bu alanlara yine uzman olan kişiler atanmalıdır. Ferdi eğitimi halka taşımalıdır. Zehra, bir tevhit medresesidir. Bu tevhit medresesi, tevhit çeşmesini akıtacaktır bölgeye. Çeşmeden fışkıran suyu içerek hayat bulmamız gibi, Zehra’dan akacak irfan, iman ve ilimle de bölge hayat bulacaktır.

Zehra Medresesi İslam toplumlarını ihya edecek bir misyona sahip olacaktır. İslam düşüncesinde tecdidin ve ihyanın öncülüğünü yapacaktır. Kürtler başta olmak üzere Arapları ve Türkleri hurafe, bidat ve israiliyat düşüncelerinden temizleyerek pak İslam düsturlarıyla bilgilendirecektir. İslamiyet’i paslandıran çeşitli fikirleri ve taassupları giderecektir. Çünkü taassup ve cehalet Kürtleri de kemirmektedir. Onları yozlaştırmakta ve yoksulluklara duçar etmektedir. İşte “maarif-i cedide” hareketi olarak Zehra Medresesi projesi, bunlarla başa çıkacak ve bunun için çeşitli ilimler, fenler ve diller okutacaktır. 

Hutbeyi Şamiye’de İslam toplumlarının cehalet, tefrika ve yoksulluk ile beraber gerilediğini ve ittihadını kaybetmekle yüz yüze kaldığını vurgulayan Bediüzzaman, çözümü Zehra Medresesi projesiyle ortaya koyar. Çözüm tekke, medrese ve mektep arasında bir ittifak oluşturmaktır: “Yüz defa söylemiştim, yine söyleyeceğim. Ehl-i medrese, ehl-i mektep, ehl-i tekkenin musalahalarıdır. Ta, temayül ve tebadül-ü efkariyle laakal maksadda ittihad eylesinler”( İR, 144). Yaşanan tefrika,  üç kurumun alış verişiyle beraber ittihat oluşturarak aşılmaya çalışılır. Meşrep farklılıkları da ilerlemeye katkı sağlar. Her birinin kendi yolunu diğerine karşı tefrit ve ifrat ölçüsünde ele almaz. Diğerini cehaletle suçlayarak ötekileştirmez ve dışlamaz. Çünkü Zehra medreseyi, tekkeyi ve mektebi içinde toplayan bir “ilahi saray”dır. 

Toplumları temsil eden , var eden ve onlara anlam sağlayan dilleridir. Kürtler için de bu geçerli. Ancak bütün İslam toplumlarının dilleri korunarak bu sağlanmalıdır. İşte Zehra Medresesi bunu içeriyor. Bölgenin çoğulcu dilini koruyup geliştirecek bir sistem sunuyor: “Lisan-ı Arabi vacib, Kürdi caiz, türki lazım”. Said-i Kürdi, üç lisanla eğitim gören bir üniversite ön görüyor bölge için. Dönemin dünyasında böyle bir örnek var mı bilmiyoruz. Çoğulculuğu, kültürel çoğulculuğu yüz yıl önce ön gören bir zihin. (Çok kültürlülük teorisyeni C. Taylor’un kulakları çınlasın!). Her yerde ulus devlet çığlıklarının yükseldiği bir tarihte, bunlara direnerek çoğulcu toplum anlayışını ısrarla savunan bir şahsiyet… Osmanlı ümmet strüktürünü seslendiren son mücahit. 

İslam ümmeti asırlar boyunca bir kavgayla yaşamaya devam etti. Medrese ve tekke kavgası. Modern zamanlarda buna bir de mektep ve medrese kavgası eklendi. Mektebe göre medreseliler yobazdı, gericiydi ve yeni çağa karşı körleşmişlerdi. Medreselilere göre mektepliler medrese kaçkınlarıydı, gavurlaşmışlardı ve dine karşı ihanet içindeydiler. İşte Nursi, Zehra Medresesi'yle bu kavgalara bir nihayet vermek istiyor. İttifak ve ittihadı bilimler, mektepler, okullar ve ulema ile münevverler arasında tesis etmek ister: “Vicdanın ziyası, ulum-u diniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat teceilli eder. O iki cenah ile talebenin hemmeti pervaz(kanatlanır) olur. İftirak ettikleri vakitte; birincisinde taassup, ikincisinde hile tevellüd eder”( İçtimai Reçeteler, 2009, 142).

Zehra, bir üniversite olarak tasarlanmıştır. Bölgeyi aydınlatacak, İslamiyete hizmet edecek, hem mektep hem de medrese fonksiyonunu görecek bir üniversite. Toplumsal bütünleşmeye katkı sağlayacak, bölgeyi imar edecek, tefrika ve cehalete son verecek bir proje. Kürtleri, diğer İslam  toplumlarından ayırmadan ve onlarla bir arada tutarak geliştirecek bir proje. 

Zehra Üniversitesi, Mezopotamya ve Anadolu’yu birbirine bağlayacak, Kürtlere Müslüman bir kimlik kazandıracak, ulemanın yenilenmesine yol verecek, Kürtler ve Türkler, Doğu ve Batı arasını bulacak bir arayıştır. Bölgenin bütün gerçekliklerine hitap eden bir evrensel İslam maarif projeksiyonudur. Çözüm sürecine sunulan bir manifestodur. Ulemadan, münevverden ve mücahitten gelen bir eğitim nurudur. 

 

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum