Medreseler ve Din Eğitimi Sempozyumu-1

Said Özdemir Ağabeyin panelinden sonra Tillo’dan akşama doğru Siirt Üniversitesine geldik. Siirt Valiliği, Siirt Üniversitesi, Risale Akademi ve Akademik Araştırmalar Vakfının işbirliği ile düzenlenmiş olan sempozyumu izledik. Üç gün süren bu sempozyumun konusu: Medreseler ve Din Eğitimi. Program Kur’an tilaveti, medreseler belgeseli, açış konferansları ve açış konuşmaları ile başladı. Açış konferansları ve konuşmaları da dâhil 37 bilim adamı ve müderris konuştu. Türkiye’deki medreselerin ve din eğitiminin tarihi geçmişi ve fonksiyonları ile günümüzde nasıl bir yol izlenmesi gerektiği konularında çözüm önerileri sunuldu.

“Türkiye Medreselerinin Serencamı” konulu ilk konferansı veren Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma hocaya, 1966'da Siirt'te ilk göreve başladığında o zamanki Valinin kendisine “Burada Nurculuğu bitireceksin” dediğini hayretler içerisinde kendi ağzından duyduk. Ardından, “Nereden nereye. Şimdi valiler, rektörler bu programları düzenliyor" sözlerini ilave etti.

Türkiye gerçekten çok aşama kaydetti. Dinsizlik fikrinin, kafatasçılığın, ırkçılığın, tarafgirliğin, ötekileştirmenin ve kendinden başkasına hayat hakkı tanımamanın ülkemize verdikleri zararların haddi hesabı yok. Müslamanı kendi ülkesinde azınlık ve yabancı, itilmiş ve kakılmış haline getiren yöneticiler çok şükür gün geçtikçe azalıyor. İnşaallah bir daha böyle mezalim yapmaya fırsat bulamazlar. Şimdi milletimizin kendi dilinden konuşan ve ayrım yapmadan hizmetine koşan idarecilerimizi gördükçe göğsümüz kabarıyor.

Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma hoca, medreselerin uzun bir süredir ihtiyaçları karşılayamadığı, Batılılaşma çabalarının Müslümanları komplekse soktuğu, cumhuriyet döneminde de medreselerin yok edilmesiyle de milletin şuurunun yittiği gibi önemli tesbitlerde bulundu.

Dış güçlerin Türkiye, özellikle de Ayasofya üzerinde oynadıkları oyunlara da dikkat çeken Sırma; "Bizim cumhuriyetin cumhuriyetle alakası yok. Tevhid-i tedrisat yapıldı, harf devrimi oldu, ilim adamı kalmadı. Hiç bir millet kendi kültürüne böyle bir darbe vuramaz. Çin alfabesi dünyanın en zor alfabesi ama terk etmiyorlar. Kaldırırlarsa Çin tarihi gider. Ben ilahiyatta okurken Kur'an dersi yoktu. O zor dönemlere Said Nursi, Süleyman Hilmi Tunahan, Sami Efendi, Zahit Kotku çıktı. Birçok zorlukla karşılaştılar. Neticede; bu tarih, iyi de olsa, kötü de olsa bu bizim tarihimiz. Ağlamayı bırakalım. Her birimiz kendi sahasında bir şeyler yapmalıdır. Bu iş biraz da fedakârlık yaparsak olur. Allah'ın vaadi var. Allah nurunu tamamlayacak ama bu sizin elinizle olsun. Olması için de hep beraber çalışmamız lazım." sözlerini sıraladı.

Gerçekten hocamızın da dediği gibi; ümitsizliği, ağlamayı, dövünmeyi bırakıp kabiliyetimiz ölçüsünde fedakârca çalışmamız, hem de çok çalışmamız elzem hale gelmiştir. Çalışılmadığı takdirde yine muzır güçlerin hâkimiyetine kapı açılmış olacaktır.

İkinci olarak konferans veren Doç. Dr. Ahmet Yıldız’ın konusu da; "Medreseler, Cumhuriyet Dönemi ve Din Eğitimi" idi.

Yıldız; Türkiye’de çok hızlı yapılan kültürel inkılapların dünyada bir eşinin olmadığına, Kemalist devrimlerin var olanı yok etmek üzerine kurulduğuna, cumhuriyetin dini öteki olarak tanımladığına ve egemen zihniyete göre dinin sürekli denetim atında tutulması gerektiğine vurgu yapmıştır.

Din eğitiminin serbestleştirilmesi ve devlet tekelinden çıkarılması gerektiğini ve Tevhid-i Tedrisatın hiçbir anlamının kalmadığını ifade eden Yıldız, medrese modelinin artık ölmüş bir model olduğunu, medreselerden kalan mirasın süzgeçten geçirilerek gerekli olan unsurlarından yararlanılması, Bediüzzaman'ın Medresetüzzehra modelinin klasik bir medrese modeli olmadığını, tüm problemleri ele alan ve çözüm üreten, medrese, mektep, tekkeyi birleştiren bu sistemin, akademisyenler ve ilahiyatçılar tarafından çok tezekkür edilmesi gerektiğini belirtmiştir.

Bunca inkılâba, baskı ve zulme rağmen medreseler gerçek olarak kapatılamamıştır. Gizli gizli varlıklarını devam ettiren, bu milletin bütün bütün dinini kaybetmesine mani olan medreselerin ve müderrislerin artık layık oldukları itibarı görebilmeleri için, engelleyici kanunların iptal edilerek gerekli kanuni düzenlemelerin yapılması elzemdir. Özgürlük ortamının güçlenmeye başladığı şu günlerde medreselerin de kendilerini güncellemeye ve zamana ayak uydurmaya çaba gösterdikleri bir gerçektir. Medreselerde yatılı olarak eğitim gören talebelerin aynı zamanda açıktan veya örgün olarak eğitim almalarının sağlandığı bilinmektedir. Bu bir bakıma yetişen talebelerin özlük haklarının temini ve iş bulabilmeleri konusunda yapılmış olan bir güncellemedir.

(Devam edecek) 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.