Masum halka balyoz…

Çok ciddi bir tehlike ile karşı karşıyayız. Lütfen aklımızı başımıza alalım…
Sadece canımıza, malımıza, hürriyetimize, huzûrumuza, demokrasimize değil, bunlara ilave olarak dinimize, îmanımıza, namusumuza, malımıza, hattâ ezanımıza bile kast edildiği, belgeleriyle deşifre edilmiştir.
•Yani, onlara göre; onlardan başka HERKES düşman…
Daha önceki Sarıkız, Ayışığı, Eldiven gibi diğer darbe girişimleri gölgede kaldı.
Şu yeni deşifre olan Kafes ve Balyoz adlı cunta planları başarılı olsaydı (Allah korusun), millet canından bezdirilecekti. Bunlar ‘hükümetin acizliğinden oluyor’ imajı verdirilerek, sözde halka “gelin bizi kurtarın” dedirtilecek, onlar da bu senaryo gereği “..işte geldiiik” diyeceklerdi. Bu halk ta bunu beşinci defa (!) yiyecekti, öyle mi?...
Böylesine kötü niyetlilere inanmak, asla saflık ve askere sadakat değildir.
Bu durumda tarafsız ve duyarsız olmak ta, en hafif bir ifadeyle gaflettir, ahmaklıktır...
Şu vecizeye bir bakınız: BÎTARAF (yani, tarafsız) OLMA, BERTARAF OLURSUN...
Hele-hele bugünkü gibi çok ciddi bir tehlike altındayken, tarafsız olmak için, ya ölü ya da deli olmak lazım. Bir de yüce Rabbimizin, nisa suresi 105’inci ayeti kerimesinde “..Hainlerden taraf olma!...” gibi çok net bir emri var ise, hiç bîtaraf olunur mu?...

Siyasi konulara girmeme ciddiyetimi, olağanüstü hallerde ihlâl etmek zorunda kalıyorum. Güzel ülkemde Demokrasiye ve masum halka, böylesine ciddi bir ihanet, sinsi tuzaklar veya ciddi bir iç-savaş atağı varken, lütfen beni mazur görünüz…
Aslında bu konu, siyaset boyutunu çok aştı! ‘Hayat-memât meselesi’ haline geldi. Sadece deşifre olan ve itiraf edilenlere bakılsa bile, masum halka KAFES ve BALYOZ adı altında, neler plânladıkları çok net bir biçimde ortaya çıkıyor.
İşte onlardan sadece birkaç maddesi:
•Adamların (!) gözleri öylesine dönmüş ki; halkın seçtiklerini indirip, kendilerine imkân sağlamak için, ‘gayet masum bir şekilde Cuma namazına giden halkına bomba yağdırmayı’ planlayarak, imzalarıyla karar altına almışlar. Bu kararda, komuta edecek yüzbaşının ve personelin isimleri ve sicil numaraları bile var.
•Komşu ülkelerle aramızı açmak için; sebepsiz olarak Yunan uçağını düşürterek, hatta kendi pilotlarımıza kendi uçağımızı Yunanistan üzerinde düşürterek, ‘savaş sebebi’ bir cürüm işlemeyi bile karar altına almışlar.
Böyle bir planı, Yunan Genelkurmayı kendi iç hesaplaşmaları için, Türkiye’ye karşı yapmış olsaydı ne düşünürdük? Elbette “Gâvurdan her şey beklenir” derdik. Şimdi, içimizdekilerin planladıkları tuzağın vahametini, siz hesaplayınız…
•İrtica safsatasıyla suçladıkları masumları, sadece dînini yaşamak isteyenleri ve sadece ‘Demokrasiyi savunma suçu (!) işleyen’ seçkin yazarlardan 36 kişiyi, dipçik zoruyla Fenerbahçe stadyumuna ve benzer alanlara hapsederek, bin-bir eziyetlerle işkence etmeyi bile plânlamışlar. Hattâ, ‘İsrail gibi ACIMASIZLIK’ emredilmiş...
•Yani, Peygamber ocağımızı, Kurtlar vadisine çevirmişler de haberimiz yok. Genellemek doğru olmayabilir, fakat bu çirkin yapılanmaya hâlen Genelkurmaydan ciddi bir müdahale gelmemesi, ört-bas edici açıklamalarla geçiştirilmeye çalışılması, gerçekten endişe vericidir ve çok vahimdir…
Yahu sandık ne güne duruyor? Yönetime talip isen, meydanlar sana da açık. Halk nezdinde fikriyatının rağbet görmeyeceğini biliyorsan eğer, kendi mesleğine bak!...

Evet, bu planların altyapısı TSK’DE, 28 Şubat sürecinde hazırlandı. Bunu, tv.’lerde bile itiraf ediyorlar zaten. Demokrat subayların ve astsubayların çoğu tasfiye edildi. Meydan, bilinçli bir şekilde darbe heveslilerine bırakıldı. O günden bu güne, Sn. N. Sezer’in özene-bezene seçtiği (!) yargı mensupları tarafından, maalesef bu sinsi plânların önü açıldı. Önleyici gayretlere, yargı yoluyla sürekli köstek olundu. Halen de olunmakta. Daha dün (20.01.2010), askeri suçlara sivil yargının önü, resmen kapatıldı…

Bütün bunlara rağmen, bu sinsi plânların işlemesini isteyen ‘şer taraftarları’ da var elbette. Fakat halkın gözünde ‘HAİN’ damgası yememek için, “..yok canım! Olur mu böyle bir şey? Yanlış anlaşılma vardır! Karşı tarafın uydurmasıdır!” vb. sözlerle, bu hezeyânı sulandıranlar da var. Tam tersiyle,  Emekli Tuğgeneral Ramiz İlker gibi, bunu az bulanlar da var. “Genelkurmay Başkanı’nın artık masaya sert bir şekilde vurmasını, [şu darbecilerin kulağının çekilmesini değil de], halkın seçtiği hükümete direkt müdahale edilmesini” isteyenler bile var. Gerçek şu ki; bu mızrak çuvala sığmıyor artık!…
Şu garâbete bakınız ki! Halkın % 90’ının gıpta ettikleri o çok yüksek maaşlara rağmen, süper imtiyazlı bir yaşantıya rağmen, “bir eli yağda, bir eli balda” deyimiyle ifade edilen imkân ve rahatlığa rağmen, bunlardaki aşırı ihtirasın sebebi nedir acaba? Bir yandan PKK’ya yem olan savunmasız karakolları yaptırmaya “PARA YOK” derlerken, 7,5 milyonu (eski 7,5 trilyonu) böyle şer işler için yağmalamalarının sebebi nedir acaba?...
*******
•Şimdi büyük bir nefes alıp, sırtımıza yaslanalım:
Evet, bunların ihtirasları, sinsi hesapları ve acımasız planları maalesef böyle!...
Diğer yandan tüm âlemleri ve bizleri yaratan, yüce Rabbimizin de elbette bir hesabı var. Çünkü, her birimizi tek-tek sınamak için yarattığını net bir biçimde bildirmiş. Zerre kadar iyilik yapanı da, zerre kadar kötülük yapanı da asla ihmal etmeyeceğini ve mutlaka mükâfâtını veya cezasını vereceğini vaad etmiş. (Sure 99., Âyet 8-9.)
•Mühim olan; bizim bu günkü tablo karşısındaki tavrımızdır, kararlılığımızdır.
Bizler HALK’IZ, yani birkaç senede bir de olsa ve onlar beğenmese de HAKEMİZ. Peki, bu durumda bize düşen görev nedir? Biz, işte bunları iyi düşünmek zorundayız.
Objektif bir nazar ile bakabilirsek eğer, ‘tabî âfetler gibi, depremler gibi, dış savaşlar gibi durumlarda’ bu millet nasıl kenetlendiyse, bu gün de öyle kenetlenmeliyiz…
Şahsi menfaatlerimizi bir tarafa bırakmalıyız. Bu tablo karşısında safımızı, yerimizi ve konumumuzu mutlaka doğru belirlemeliyiz. En azından dualar veya lânetler etmeliyiz…
Bu şer yapılanma kimlerden korkuyorsa veya kimlerin gitmesini istiyor ise bunların karşısında, onları tutmaya çalışmalıyız. Bugün onların karşısında dimdik duran, bu darbe tehlikelerini deşifre ve bertaraf etmeye çalışan kurumlara ‘tam destek’ olmak zorundayız. Hattâ, inancımız doğrultusundaki küçük partilere oy vermiş olsak ta, Mevlâna Hazretleri bugün çıkıp din adına bir parti kursa da, bu kadar dînî hassasiyetimize rağmen, şu darbe tehlikesi bertaraf edilinceye kadar, küçük partilere meyletmek, bu cuntacılara yeşil ışık yakmaktır. Ve, vebali de çok büyüktür...

Hele-hele onların (yani Cuntacıların ve Ergenekoncuların) avukatlığına soyunanlara, şu bulanık suda menfaat ve oy avcılığı yapanlara, gerekli dersi vermek, boynumuzun borcudur...
Hangi görüşte olursak olalım, bu haksızlıkları ve bizlere ‘Filistin’deki zulmü, rezaleti ve sefaleti’ reva görenler karşısında, tavrımız bilinçli ve çok net olmalıdır!...

Moral Haber

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum