Mahkeme benden sordu: 'Ordu dizginini o dehşetli şahsın elinden kurtaracak' demişsin

Mahkeme benden sordu: 'Ordu dizginini o dehşetli şahsın elinden kurtaracak' demişsin

Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

On İkinci Şuâ

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ1

Zaman-ı Saadetten şimdiye kadar câri bir âdet-i İslâmiyeye ittibaen Risale-i Nur'un hususî menbaları olan yüzer âyât-ı meşhureyi büyük bir En'âm gibi Hizb-i Kur'ânî yaptığımızı, "Dinde tahrifat yapıyor" diye muaheze etmişler.

Hem bir sene cezasını çektiğim ve mahrem tutulan ve zabıtnamede kaydedildiği gibi odun yığınları altından çıkarılan Tesettür Risalesi bu sene yazılmış ve neşredilmiş gibi, bizi ittiham etmek istiyor. Hem Ankara'da hükümetin riyasetinde bulunan birisine (Mustafa Kemal'e) söylediğim itirazlara ve ağır sözlere mukabele etmeyip sükût etmesi ve o öldükten sonra, onun yanlışını gösteren bir hakikat-i hadîsiyeyi beyandaki fıtrî ve lüzumlu ve mahrem tenkitlerim, medar-ı mes'uliyet yapılmış. Ölmüş ve hükümetten alâkası kesilmiş bir şahsın hatırı nerede; ve hükümetin ve milletin bir hatırası ve Cenâb-ı Hakkın bir tecellî-i hâkimiyeti olan adalet kanunları nerede?

Hem biz hükümet-i cumhuriye ve esaslarından en ziyade kendimize medar-ı istinat ve onunla kendimizi müdafaa ettiğimiz hürriyet-i vicdan esası, bizim aleyhimizde medar-ı mes'uliyet tutulmuş. Güya biz hürriyet-i vicdan esasına muarız gidiyoruz!

Hem medeniyetin seyyiatını ve kusurlarını tenkit ettiğimden, hatır ve hayâlime gelmeyen bir şeyi zabıtnamelerde isnat ediyor: Güya ben radyo, (HAŞİYE) tayyare ve şimendiferin kullanılmasını kabul etmiyorum diye, terakkiyat-ı hâzıra aleyhinde bulunduğumla mes'ul ediyor!

İşte bu nümunelere kıyasen, ne kadar hilâf-ı adâlet bir muamele olduğunu, inşâallah, insaflı, adaletli olan Denizli Müdde-i Umumîsi ve Mahkemesi göstererek, o zabıtnamelerin evhamlarına ehemmiyet vermeyecekler.

Hem en acîbi budur ki: Başka mahkemenin müdde-i umumîsi benden sordu: "Mahrem Beşinci Şuâda demişsin: 'Ordu dizginini o dehşetli şahsın elinden kurtaracak.' Muradın, orduyu hükümete karşı itaatsizliğe sevk etmektir." Ben de dedim: "Maksadım, o kumandan ya ölecek veya tebdil edilecek, ordu tahakkümünden kurtulacak demektir. Acaba, hem gayet mahrem, sekiz senede yalnız iki defa elime geçen ve aynı zamanda kaybedilen, hem âhirzamana ait bir hadîsin mânâsını küllî bir surette beyan eden, hem aslı eskiden telif edilen bir risale, hem birtek nefer görmediği halde nasıl sebeb-i ittiham olur?" Maatteessüf, o insafsızların o acip ittihamı iddianameye girmiş.

Hem en garibi şudur ki: Bir yerde demişim: Cenâb-ı Hakkın büyük nimetleri olan tayyare, şimendifer ve radyoyu, büyük şükürle mukabele lâzımken, beşer etmedi, tayyarelerle başlarına bomba yağdı. Ve radyo öyle büyük bir nimet-i İlâhiyedir ki, ona mukàbil şükür ise, o radyo milyonlar dilli bir küllî hâfız-ı Kur'ân olup, bütün zemin yüzündeki insanlara Kur'ân'ı dinlettirsin. Ve Yirminci Sözde Kur'ân'ın medeniyet harikalarından gaybî haber verdiğini beyan ederken, bir âyetin işareti olarak, kâfirler şimendiferle âlem-i İslâmı mağlûp ederler demişim. İslâmı bu harikalara teşvik ettiğim halde, bir sebeb-i ittiham olarak, "Şimendifer ve tayyare ve radyo gibi terakkiyat-ı hâzıra aleyhinde" diye, iddianamenin âhirinde, beni evvelki müdde-i umumînin garazlarına binaen ittiham eder.

Hem hiçbir münasebeti olmadığı halde, bir adam Risale-i Nur'un ikinci bir ismi olan Risaletü'n-Nur tâbirinden, "Kur'ân'ın nurundan bir risalettir, bir hazırladığı iddia ve delilleri içine alan yazısı ilhamdır" demiş. İddianamede başka yerin verdikleri yanlış mânâ ile, güya "Risale-i Nur bir resuldür" diye benim için bir sebeb-i ittiham tutulmuş.

Hem müdafaatımda yirmi yerde kat'î bir surette hüccetlerle ispat etmişiz ki, bütün dünyaya karşı da olsa din ve Kur'ân ve Risale-i Nur'u âlet edemeyiz ve edilmez ve biz onların bir hakikatini dünya saltanatına değiştirmeyiz ve bilfiil öyleyiz. Bu dâvânın emareleri yirmi senede binlerdir. Madem öyledir; ben ve biz bütün kuvvetimizle deriz: حَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ 2

1) Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah'ın adıyla.
2) "Allah bize yeter; O ne güzel vekildir." Âl-i İmrân Sûresi, 3:173.
Haşiye: Radyo gibi azîm bir nimet-i İlâhiyeye karşı azîm bir şükür olmak için, "Radyo Kur'ân'ı okuyup bütün zemin yüzündeki insanlara dinlettirip, küre-i havanın bir hâfız-ı Kur'ân olmasıdır" demiştim.

Bediüzzaman Said Nursi
Şualar