Mah/cûbeli/k imtihanı

Yüksek tepelerde rüzgarlar çok sert eser. Ve yüksek tepelerde yılanlara da kuşlara da rastlanabilir. Ancak biri sürünerek, diğeri uçarak yükselmiştir. Ne var ki, yükseklere çıkmak hünerse de orada durabilmek daha büyük hünerdir.

“Büyük bir umur-u hayriyenin çok muzır manileri olur. Şeytanlar o hizmetin hadimleriyle çok uğraşırlar. Bu manilere ve bu şeytanlara karşı ihlas kuvvetine dayanmak gerekir.” İhlas’ın hülasası bir ameli yalnız ve yalnız Allah rızası için yapmaktır. Başkaları beğensinler diye yapılan her amel ihlas’tan ihraçtır. Takdir edilmek için Allah’tan, imandan, Kur’an’dan bahsetmek bile ihlasa terstir, münafidir.

Allah yolunun yolcusu, iman ve İslam uğrunda değil dünyasını, ahretini bile feda etmiş insandır. İki dünyasını eline almayan/elinin tersiyle itmeyenler mürşitlik davasında bulunmasınlar. Başkalarına helal ve mübah öyle şeyler vardır ki mürşitlik makamındakilere haram gibi addedilir. Zira eleştiri ve tenkit oklarına daima hedef olabilirler. Yere basarken bastığı yerde karınca varmış gibi dikkatli yürümelidir.

İnsanlar zulmederler ama kader adalet eder. Mazlum ve mağdur olan Ehl-i dil mensupları, başa gelenler karşısında ne edip de bu musibete rast geldiğinin muhasebesini yapmakla meşgul olur. Gerisini Vekil olan Allah’a havale ederler.

Allah, gömleği keten İbrahim bin Ethem’in öğrendiği ve öğrettiği gibi lüks saraylarda, villalarda aranmaz. Çünkü “O Belh ilinde handı. Zamanın ufkunda bir kehkeşandı. Halı döşüyorlar bastığı yeri. İncilere bürünmüş av köpekleri..” ortamında gece yarılarında Allah’ı bulmak maksadıyla dua ederken sarayının damında bir adamın varlığını fark etmiş ve “Ne arıyorsun orada?” demiş. “Devemi kaybettim de onu arıyorum” cevabı gelince “Bre adam damda deve ne gezer?” sorusunu tehevvürle sormuş ama aldığı cevap, O’na nehirdeki balıklara iğnesini bulduracak bir makam kazanmanın yollarını açmıştı.. “Niye, sen debdebeli  saraylarda Allah’ı arıyorsun da?...” Sonrasını biliyorsunuz. Makamdan, tahttan, taçtan, dünyadan el etek çekmek. Dünyasını ve nefsini ihlas havuzunda eriterek Allah’ın velisi olmak…

Hakikat, marifet yolunun tarikatı budur. Geylaniler, Rabbaniler, Yeseviler, Mevlanalar, Yunuslar böyle tarikatlarda yürümüşlerdir. Bu “Allah’ın Şirketi”dir ki amellerdeki rıza-yı İlahiyye’ye ortak olanların şirketidir. A.Ş’lere /Anonim şirketlere benzemez.

Sevad-ı azama tebaiyetle Resulullah’ın (S.A.V) iftikarını dem ve damarlarına sindiremeyenler, tahtu tacı, namus u arı şişe gibi kırıp tuzla buz etmeyenler mahcupluk imtihanından geçemezler. Kapılar kapalıdır. Ne kadar çalarsan açılmaz. Nefsini hak ile yeksan etmeden, ihlas havuzuna dalmadan üzerindeki pislik ve necasetle bu eşikten geçilmez.

Son söz iftira atan, fasık müfterileri Allah ıslah etsin, layık değillerse belalarını versin. Öte yandan nefsini hevesatının yularına kaptıran sâlikler varsa onlar, kimin dinine, kimlerin imanına zarar verdiklerini düşünerek tevbe şadırvanından istiğfar abdesti alıp, mahcubiyet secdesine kapansınlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum