İlkay KAYATÜRK

İlkay KAYATÜRK

La ilahe illallah

“Ve her şey bittiğinde, hatırlayacağımız şey; düşmanlarımızın sözleri değil, dostlarımızın sessizliği olacaktır...” Aliya İzzetbegoviç

Böyle seslenmişti Bosna Savaşında Bilge Kral; “Düşmanlarımız burada, dostlarımız nerede?”

“(Bilmem kaçıncı) Gazze Vahşeti” yaşanıyor.  Cenab-ı Hakk’ın “Haram” kıldığı bir ayda, iftarlarımızda lokmalar boğazımıza dizildi, vicdanlarımıza battı rahat yataklarımız. Yine oluk oluk Müslüman kanı aktı. Bir kez daha çiğnendi “iyiye” dair ne varsa.

Gazze’de yaşananlar ve yaşanamayanlar bir “La İlahe İllallah” tanıklığıdır. Tıpkı enkazdan çıkarılmaya çalışılırken, çocuk sesiyle avaz avaz haykıran Gazze’li küçük Nura’nın seslenişi gibi. Öyle küçüktü ki, öyle canı yanıyordu ki, Ya Rabbi! diye bağırıyordu. Allah’ım nedir bu olanlar, neden başıma yıktılar dünyamı? Bu kan ne? der gibi anlamaya çalışıyordu olanı biteni ve bir türlü bitmeyeni… La İlahe İllallah diye bağırıyordu ardından. Acısının en kesif olduğu yerde, La İlahe İllallah…

La / Yoktur. Ondan başka “Var” yoktur. “O” vardır. Yerlerin ve göklerin Rabbi. Yaratan, tek hüküm sahibi Allah’tan başka ilah yoktur.

Para yoktur, güç yoktur, put yoktur, şeriki yoktur onun yanına koyabileceğimiz. Dünyanın en güçlü ve insanlıktan nasipsiz ordularından biri silahıyla dikilirse karşısına, evini başına yıkarsa ve “güç benim, kudret benim, öldürürüm” derse, “doymuyorum, daha da fazlasını istiyorum, benim kurallarım geçerli” diye insanlıktan çıkıyorsa, “La” diyebilmenin tanıklığıdır ölüm. “Hayır” demektir yaşanan her şehadet. Hayır Allah var ve onu ortağı, dengi, şeriki yoktur.  Edilen her dua, her yardım, akan her damla gözyaşı La İlahe İllallah tanıklığıdır. Tekrar etmektir dersimizi. İnanıyorsak, iman etmişsek, bu bir temrindir hepimiz için. Uzakta da olsak, ulaşamasak da, putlara reddiye, güce ve iktidara rest, nefislerimize bir tokattır Hayır diyebilmenin onuru. Allah’tan başka ilah yoktur. Gazze bugün, buna iman eden herkesin tanıklığındadır.

Biraz sesli, çokça sessiz tepkiler. Düşünen, kanayan vicdanlar var. Çekirdek çitleyip, bir piknik havasında atılan bombaları seyredenlere karşılık… Saflar gittikçe netleşiyor. Bunca yıldır bir tiyatro gibi izlediğimiz ABD ve batılı devletlerin, kimi zaman sevimli(!) maskelerle idare ettikleri, dünya sahnesindeki oyunu sarsıldı.

Çirkin yüzler ve pazarlıklar daha da açığa çıktı. Susan her otorite, vicdan sahiplerinin tüylerini ürpertti. Zulüm yandaşları kaypak manevralarla günü idare ediyor. Uyanan vicdanlar sokağa dökülüyor. Aslında Gazze’ de son yaşananlar, susan, susmayan herkese bu terör devletinin sınırlarını gösterdi. Onlar kendi sınırlarını genişletmeye çalıştıkça, dünyanın nasıl bir şeyle muhatap olduğunun haritasını verdiler insanlığa.

Aliya’nın söylediği “dostlarımız nerede?” sözüne gelince; 1918’den beri Ortadoğu’da oynanan oyunların hangi safhalara vardığını daha net gördük. Batılı devletlerin başa getirdiği yönetimlerle dolu bir coğrafya… İslam coğrafyası. Kendi halkından korkan devletler. Özel uçaklarına sinema salonu yaptıran petrol ağaları… İktidarı kaybetme korkusu. Ve daha neler…

Ortadoğu petrol ve su, Asya ise sahip olduğu doğal kaynaklarıyla, bizim “La” dediklerimizin iştahıdır. Bu iştahı bir acı yutkunmaya çevirmenin yolu ise halkların uyanışıdır. İslam coğrafyasındaki bir uyanış ve bir İslam Birliği arzusu. Bunu yapacak olan devletler değil, halklardır. Müslümanlardır. Zaten korkulan da budur.

Bu kez şiddetin, vahşetin dozu inanılmaz boyutlara ulaştı. Bir küçük kız Rabbine şikayet etti, La İlahe İllallah diye haykırdı. Bu kez uzak vicdanlar kımıldadı. Netenyahu’ya Neden Yahu? Bu zulüm, bu kan Neden Yahu? diye soracak bir tarih olacaktır elbet.

Şimon Perez’e, Kuran’ı Kerim sizin devletinizin Müslümanlar tarafından yıkılacağından haber veriyor dediklerinde; Kur’an’ın bahsettiği o Müslümanlar gelsin, o zaman düşünürüz, demişti.

İhlasımız, nefsimiz, samimiyetimiz, uzaklığımız, yakınlığımız, redlerimiz, işimizi doğru yapmamız, gayretimiz, çıkarlarımız, tepkilerimiz, üretebilmemiz, uyanışımız, uykumuz, toparlanışımız, yola koyuluşumuz, tuğlaları dizişimiz, ömrümüzü bereketlendirmemiz, boykotumuz, eserlerimiz, gündemlerimiz, egolarımız, kardeşliğimiz, şefkatimiz her şeyimiz, her şeyimiz bu çağın La İlahe İllallah diyebilme tanıklığındadır.

Said Özdemir Ağabey’in bir videosunu izlemiştim. Üstat’la son görüşmesini anlatıyordu. Üstadın ona verdiği son ders Uhuvvet, Muhabbet, İttihad ve Tesanüt olmuş. Ağabey, çok güzel bir işaretle  bitiriyordu konuşmasını. Bakın diyordu, bunların baş harfleri bize ÛMİT’i veriyor.

İnşallah Gazze, vicdanların kefeni değil, belki de İttihad-ı İslam’ın kundağı olacaktır. Belki bu ışığı yakacaktır ufuklarda. Ümitvar olabilmek için iş bu kapıları açabilmek lazım.

İman her ferdin nur-u hayatıdır; hem girdiği alemin ziyasıdır. "Lâ ilahe illallah" ise, o nuru açar bir anah­tardır. (Mektubat)

Duayla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum