Kurbanlık koyun biz olalım

Kurban bayramı, nefsimizi kurban eylemek üzere kendimizle baş etme zamanıdır. Kesilen kurbanlıklarla birlikte, nefsin tuzaklarını, hilenin kurgularını ve husumetin dallarını kesiyoruz.
Bir cihette, kurbanlık biziz. Bir fedakarlık gerekiyorsa, nefsimizden başlamak Hakka kurban olmanın eylemidir.

İbrahim aleyhisselam ile oğlu İsmail’de sınanan, İlahi tecellinin emir ve kabulü, babanın şefkatini bile kurban eylemiş.

Kurban olmak. “Kurbanın olayım!” yakarışı ile hak aşığı, hakikat dostu ve hak namına yürüyen “akıl sıdıklara” kurban olmakla anlam bulur.
Ne büyük mutluluk.

Hazm-ı nefs etmek, nefsimizi aşmak, mağduriyete razı olmak, fedakarlığa talip olmak, cefaya adanmak, kıyas-ı binnefs yapmamak, merkeze hak olan hakikati koymak.
İşte Kurban olmak, kurban eylemek ve kurban kesmek bu yolculuğun hakikat basamakları.

Gerçeğimiz, çoğu zaman merceğimizdir. Gördüğümüz, duyduğumuz, aldandığımız, zannettiğimiz, nefsimizle savunduğumuz/kızdığımız, öfkemizle yaraladığımız/böldüğümüz, gıybetimizle zehirlediğimiz/bozduğumuz ve nefsül emirde bizzat çevrelendiğimiz gayet basit ve merceğimizin dar kalıpları ile sınırlanmış kapalı ve kör bir alandır.

Çünkü gerçeğimiz, merceğimizdir. Merceğimiz, nefisle baktığı için gerçek ama yanıltıcı ve şahsi bir gerçektir.
Hakikat ise nefsi gerçeğimizden, biyolojik çevremizden, tarafgir yakınlarımızdan, husumet mahallesinden, sözü bozan nazar/niyet kaymasından farklıdır ve hak üzerine hareket eder.

Gerçeğimiz, nefsimiz oldukça, nefislerle nefislenip nefis bir bloklaşmaya girdi mi, gerçeğimiz sadece husumeti kurumsallaştırır, ufuneti billurlaştırır. Ve gerçeğimiz sadece büyür, daha doğrusu obezite olur. Görünenle/zahiri olanla hakikat burada ayrışır. Hakikat yoluna devam eder, gerçeğimiz ise üzmeye/üzülmeye devam eder.

Gerçeğimiz, merceğimizdir. Çünkü merceği ters tutmuşuz. Gördüğümüz doğru, hatta şıracı/bozacı şahitliği bile aynı doğruyu görür ve tasdikler bizi. Ama gördüğümüz doğru, ama doğru bir temsil, doğru bir yöntem, doğru bir bakış, doğru bir beklenti oluşturmadığı için çıplak gözün hakikatsiz doğrusu olmanın zahirperestliği ile akla sürgün çıkarır.

İndi/şahsi doğrularımız, nefsimizin eğrileri ile beraberdir. Gördüklerimiz, ters dürbünün gördüğü doğrular ise hükümlerimiz zıddıyla yer değiştirmelidir.

Nefsimizin hissimizle birlikte ava çıktığı bir güzergahta, her hışırtıya av, her sese kurşun, her uçana “leylek” muamelesi yapsak, bu bizim doğrumuz olur. Belki kendimizi ve acemi avcıları illüzyonist bir algı ile doğrumuzun parçası yaparız, ama hakikat bunu doğrular mı?

Hakikatin emrindeki, hakkın yörüngesindeki doğruları, mihenge vurulmuş, standardı akredite edilmiş doğrulardır.
“Ben”le başlayan doğrular şahsidir. “Ben”lerin örgütlenmiş, şişirilmiş ve pişirilmiş doğrular, kurumsal şahsiliktir ve husumet kalesinin tahkimatıdır. Fitneye yığınaktır.
Depremlere bakıyorsunuz. Yıkılan sadece binalar değil orada, aynı zamanda yanlış tercihler, yanlış muameleler, nefsini doğru diye yaptığı hileler yıkıldı dünyamızda. Milli bir felaketin kol gezen terör dahil her türlüsü resmi/rejim/siyasi doğruların bencilleşen kurumsalında hakikate yol açan bir hak kavramının yetimliğinin farklı tezahürleridir.

Bayram, böyle bir depremi getirmeli hepimizin nefsine. Sarsmalı. Doğrularımızın ciddiyetten uzak, ortak akla hizmet etmeyen ve şahsileşen garazkar tutumlarını sarsmalı.
“Titre ve kendine gel” dercesine.

Kurban eylemek, şahsi dehlizlerimizin taraftar toplayan veya hakikati kendi merceğinin ters tutuşunda arayan ve gördüğüne adayan bir halden çıkış eylemidir.
Kurbanlar Yusufi olmalı. Teslimiyetin temsilidir Kurban.

Kurban olalım hakikatin hak olan ve hakkı seslendiren, nefsimizden ari hakikatine.
“Konuşan yalnız hakikattir” eylemi, kurban eylemektir.
“Said yoktur, Said’in kudret ve ehemmiyeti de yoktur” hakikati, şahsi doğuların hakikat güneşi karşısında fener misali bir haldir. İşte kurban eylemek, kurban olmaktır hakikate.

“Biz muhabbet fedaileriyiz” hükmü, muhabbetti besleyen ifade/iddia ve projelerle mümkündür. Kalbin sevgiyi öğrenmesi ile şahsi doğrularımızın muhabbetinden sıyrılıp, hakikatin muhabbet kapısına ilerleriz.

“Husumete vaktimiz yoktur” hükmü ise, husumet üreten iklimlerden, kurumsal husumet/hakimiyet zemininden nemalanan ortamlardan uzaklaşmayı gerektirir. Yoksa husumete zaman değil mekan bile açmış oluruz. O mekan, doğru zannettiğimiz ve başta kalbimizi kirleten nefsin hükmettiği bünyemizdir, sonra evimizdir, sonra sokağımızdır, mahallemizdir.. v.s. uzayıp gider.

Ve husumet bizi boğar. Evvela “hasid” olmanın hırçınlığı ile her şeyi kendimize kurban ederiz. Kurban olacakken kurban ararız. Ve kaybederiz.
Kurumsal husumet liderliği, deccalın ahir zaman fitnesinin her kılcal damara nüfuz edecek kadar etkili ve oyalayıcı ve harareti sağlayan çabalarıdır. Bu sıfat her mekanı, her mümini davet etmek üzere sıra beklemiyor, bizzat nefsimizle kendi şeytani doğrularını yayıyor.

Husumete vakti olmayanlar, istikbale muhabbetle bakmalı, hakikate yürümeli, şahısları/kurumları/şirketleri/kabileleri aşmalı ve risale merkezli bir kurbanlık koyun misali teslim olmalı.

İşte hakkın üstünlüğü, hakkın üstünlüğüne dayalı hukukun/kuralların belirlenmesi ve hakkın elinde tutup kendimizi ayağa kaldırmak ve mülevves halden kurtulup İlahi adaletin hak kavramı etrafında sorgulanmaya hazır olmak.
İşte kurban eylemek nefsi, işte hak yolunda, hak olmak bu.

Hak yolmak, hak olmakla karıştırıldığı zaman, nefsimizin doğruları kurumsal bir örgütlenme ile hakkın ülkesine saldırmış demektir.
Evet, ehl-i haliz, namzed-i istikbaliz.

Bugünü yaşıyoruz, ama geleceğe talibiz. Hakkın geleceğine. İstikbal kıtalarına hükmedecek olan hakikat güneşine talibiz. Onunla ısınacak, onunla yumuşayacak, onunla gölgelenecek ve onunla seyirlik aydınlıklarda dostane sohbetin muhabbet iksirini içe içe “husumet askeri”ni ve kurumsal örgütlenmesi olan husumet ordularını ve onu besleyen nefsimizi yeneceğiz inşallah.

Kurban olalım, kurban edelim, kurban eyleyelim. Asla kurbanlık aramayalım.
Kurban bayramınız mübarek olsun, bereketli olsun.
İslam şafağı sökerken, İslam aydınlanması ile muhabbet fedailerine selam olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum